Ayhan DOĞANER – Orta Doğu Güvenlik Politikaları Uzmanı
Orta Doğu’da jeostratejik fay hatlarında stres birikti. Küresel ve bölgesel aktörler dokuz şiddetindeki depreme hazır mı?
Özet: Hamas ve El Fetih olarak fiilen ikiye bölünen Filistin halkının, İsrail karşısındaki direnişi devam ederken, İsrail geri adım atmıyor. Ramazan ayı başladı. Refah sınır kapısında ve Kudüs’te ortam gergin. Lübnan sınırında da. Gazze’de yaşanan gerilimin bölge ülkelerine yayılmasından endişe duyuluyor. Suriye, Lübnan ve Irak’ta fay hatları hareketli. Kızıldeniz’de tedarik zincirinde ciddi aksamalar var. Mısır/Sina’da neler planlanıyor? Tüm bu gelişmeler yaşanırken, bölgede ve dünyada “lider” eksikliği kendini tam anlamıyla hissettiriyor.
Türkiye, Irak, İran ve Suriye, bağımsız kürt devleti kurgusuna yönelik gelişmeleri dikkatle izliyor. Türkiye ve İran birbirine yaklaşırken Suriye, ortak tehdit karşısında, rasyonel hareket tarzını sergileyecek mi?
Mısır/Sina’da Neler oluyor? 160 Milyar Dolar’ın Jeopolitik açıklaması ne olabilir?
Filistin’de yıkım devam ederken, Ramazan başladı. Refah sınır kapısında ve Kudüs’te gerginlik sürüyor. IMF, Mısır ekonomisinde yapısal reformlar sonuçlanmadan, askeri darbe ile iş başına gelen Mısır yönetimine 12 milyar ABD Doları veriyor. BAE daha iddialı, Mısır’a 150 milyar ABD Dolar yatırım yapacak. İlk dilim 30 Milyar Dolar.
G 20 Zirvesi’nde, Eylül 2023’te imzalanan “Hindistan Ortadoğu ve Avrupa Ekonomik Koridoru”, Türkiye ve Mısır’ı dışlayan, Kızıldeniz tedarik zincirine alternatif bir proje olarak sunuldu. Peki altı ay sonra ne değişti?
Filistinliler, Lübnan ve Ürdün’den sonra tekrar yollara mı düşecek? Bu sefer nereye?
İran’ın vekilleri Kızıldeniz’de tedarik zincirini, ticari ve ekonomik alanda güvenliği tehdit ediyor. İran’ın vekillerine Sina’dan cevap verilmesi daha kolay ve etkili olur mu acaba?
Erdoğan Mısır’da; Dışişleri Bakanı Fidan ve MİT Başkanı Kalın ABD’de …
Orta Doğu jeopolitiğinde, 2024 yılının ilk çeyreğinde, Filistin İsrail çatışmasının tüm yoğunluğu ile devam ettiği Filistin/Refah’ta nefesler tutuldu. Bölgesel ve küresel fay hatlarındaki stresin arttığı bir dönemde, müslüman iki ülke, Türkiye ve Mısır liderleri Kahire’de Şubat ortasında bir araya geldiler.
Libya’da iki ayrı Hükümeti destekleyen, sahada karşı karşıya gelen, MKÖ öznesinde ayrışan Erdoğan ve Sisi, Kahire’nin mistik ve bölgenin barut kokan havasında, kardeşim diyerek kucaklaştı.
Bu kucaklaşma ikili siyasi, ekonomik ilişkiler ve gündemdeki Filistin meselesi ile sınırlı değil. Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik alanlar gibi jeostratejik konular da masada olmalı. Türkiye, Arap Ligi’nin başkentinde, Afrika Birliği üyesi Mısır’ın siyasi nüfuzundan yararlanabilecek mi?
MİT Başkanı Kalın, Mart’ın ilk haftasında ABD’de Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı Williams Burns ile bir araya geldi. Dosya’da ikili ilişkilerin yanı sıra Filistin meselesi, Gazze’de ateşkes, PKK/PYD sorunu, Ukrayna, Irak ve Suriye konuları da var. Dışişleri Bakanı Dr.Fidan da aynı günlerde ABD’de Bilinkin ve diğer yetkililerle bir araya geldi. Bu görüşmelerden çok değil birkaç hafta önce CIA, Mossad ve Mısır Genel İstihbarat Servisi Direktörleri ve Katar Başbakanı, İsrail Filistin arasında esir takası ve ateşkesi sağlamak amacıyla, Kahire’de ve Paris’te bir araya geldiler. Sonuç yok.
Türkiye, Ukrayna krizindeki tarafsızlığı, her iki tarafın güvenini sağladığı stratejik arabuluculuk rolündeki başarı ve tecrübesinden Filistin’de faydalanamadı.
Türkiye çok değil 2010’da, Suriye ve İsrail ile ayrı ayrı geliştirdiği güvene dayalı ilişkilerle birlikte, İsrail Suriye Barış Anlaşması’nda sona çok yaklaşmıştı. Hatta o dönemde Suriye İsrail Barış Anlaşması sonrası, Filistin İsrail Barış Anlaşması da gündeme geldi. Ancak önce Türkiye İsrail, hemen sonrasında Türkiye Suriye ilişkileri çıkmaza girince Orta Doğu’da barış için tarihi fırsat kaçtı, her iki dosya da arşivlerde yerini aldı.
Türkiye, Gazze’de krizin henüz başındaki nispeten tarafsız, itidalli politikasını hızlı bir şekilde yitirdi. Türkiye Gazze’deki varlığını, insani yardım, yaralıların tedavisi gibi konulara yoğunlaştırdı. Gazze’de savaş sonrasında barış görüşmeleri, Gazze’nin yeniden inşası da önemli.
Filistin’de bölünmüşlük; Hamas / El Fetih
Ramallah’ta El Fetih, Gazze’de Hamas. Filistin, siyasi ve fiili olarak ikiye bölünmüş durumda. Fetih’in laik, Hamas’ın müslüman kardeşler yapısıyla ayrışma daha da derinleşiyor. Filistin Başbakanı Şubat’ın son haftasında istifa etti. Rusya’da, aralarında islamcıların, laiklerin, milliyetçilerin ve bağımsızların da bulunduğu 14 Filistinli grup Moskova’ya gitti. Sonucun ne olduğu net değil.
Denklemde Hizbullah olmazsa olmaz koşul. Sünni olan, laik ve MKÖ temelinde ayrışan Filistin yapılanmalarından Hamas, Şii aidiyetli İran vekili Hizbullah ile kol kola.
Hamas’ın kimliği, aidiyeti konusunda Türkiye ve Batı ayrışıyor. Türkiye Hamas’ı siyasi bir aktör, özgürlük savaşçısı olarak nitelendiriyor. Batı ise Hamas’ı terör örgütü olarak kabul ediyor.
Filistin’de kayıplar 30.000’i geçti. Dünya Sağlık Örgütü, Gazze’de salgın hastalıklar ve açlık nedeniyle önümüzdeki dönemde 10.000 kişinin hayatını kaybedebileceği ifade ediyor.
Filistin’de soykırım boyutuna ulaşan insan hakları ihlalleri ile birlikte, Refah’ta başka bir dram yaşanmadan önce, ivedilikle Filistin’de ateşkes sağlanmalı. Diplomasiye bir kez daha şans verilmeli. Zaman daralıyor, ABD kısa bir süre sonra doğrudan Başkanlık seçimine odaklanacak.
Gazze’de bunca yıkımın arkasından, Filistin’de kalıcı, sürdürülebilir bir barış için adalet tabanlı, pozitif barış anlaşmasına ihtiyaç var. Uluslararası anlaşmalar ve BM kararları doğrultusunda, bölge gerçeklerine uygun barış anlaşmasına olan ihtiyaç, her zamankinden daha fazla hissediliyor. Başkenti Doğu Kudüs olacak, 1967 sınırlarında, bağımsız bir Filistin Devleti. Bu sadece bölge barışına değil küresel barışa da ivme kazandıracak.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, bölgede ve dünyada “lider” eksikliği kendini tam anlamıyla hissettiriyor.
Lider Eksikliği
Netanyahu ve Filistin’in lideri Mahmut Abbas. İkisi de halk desteğinden yoksun, meşruiyetleri sorgulanıyor. Abbas yıllardır Filistin seçimlerinden kaçıyor. El Fetih ve Hamas, Filistin’de iki ayrı liderlik.
Lider eksikliğinde, İsrail tarafı çok mu farklı? Savaş Kabinesi adı altında radikal sağ, gerek İsrail halkının ve diasporanın, gerekse ABD’nin desteğini (!) kaybeden Netanyahu ile birlikte. Netanyahu, kişisel olarak Gazze Savaşı’ndan besleniyor.
Küresel aktör ABD’de, Biden’ın alternatifi Trump. İsrail ve Filistin barış sürecini geçmişte damadına ihale eden Trump tekrar Başkan adayı. Orta Doğu’da çatışmalar devam ederken, ABD’de karar alıcılar ve politika uygulayıcıları, soğuk savaş döneminin kapalı kapılar arkasında yaşanan alışkanlıklarını, karar alma süreçlerini 21.yüzyılın ilk çeyreğinde sürdürmeye devam ediyor. ABD Savunma Bakanı, Aralık’ta kanser hastalığı nedeniyle tedavi sürecine giriyor, Başkan Biden savunma bakanının hastalığını, yoğun bakım aşamasında, iki ay sonra öğreniyor!
Avrupa’da Merkel’den sonra lider olarak akla gelen isim var mı? Avrupa liderleri daha Ukrayna’da olan bitenin ve sonuçlarının farkında değilken, Filistin sorununu ve etkilerini kucaklarında buldular.
Putin güçlü bir lider ancak öncelikleri ve karşılaştığı sorunlar farklı. Bölge’de genişleme, yayılma emareleri gösteren Filistin İsrail çatışmasının acımasız sonuçları gözler önündeyken, İran, Çin ve Rusya ortak askeri tatbikat planları yapıyor.
ABD, Şubat ortasında yeni güne, stratejik güvenlik uyarısıyla uyandı. Detay verilmedi. İlk akla gelen Rusya ve İran kökenli olası bir tehdit. Yüksek güvenlik uyarısı üzerindeki gizlilik derecesinin kaldırılması konuşuldu. Yerkürede 20.yüzyıldan intikal eden jeopolitik kırılma bölgelerinde sıcak gelişmeler, çatışmalar yaşanırken, Rusya uzayda 22. yüzyıla nükleer hazırlık mı yapıyor?
Putin, Mart 2024’te Türkiye’yi ziyaret etmeyi, Erdoğan ile bir araya gelmeyi planlıyor. Erdoğan, Putin ile doğrudan görüşebilen, tek NATO üyesi Cumhurbaşkanı. Ancak ABD Başkanı Bıden, hala daha Erdoğan’ı Beyaz Saray’a davet etmedi (!).
Ukrayna Savaşı ikinci yılını doldurdu. Rusya, Suriye’de askeri ve siyasi olarak etkinliğini koruyor. Rusya’nın Suriye hava sahasını kontrolü Türkiye açısından kritik öneme haiz. Bu durum zaman zaman Türkiye’nin aleyhine, PKK/PYD’nin ve İsrail’in çıkarlarına hizmet ediyor.
İsrail İran Ekseninde, Suriye ve Lübnan fay hatları
Hamas İsrail çatışmaları, Orta Doğu’da bir başka jeopolitik kriz alanı olan Suriye ve Lübnan’da riskleri arttırıyor. Gelişmelere Lübnan penceresinden bakacak olursak jeopolitik risk endişesi yüksek. Beyrut’ta her gün kurulun sofraya davet edilen ve/veya cebren sofraya oturan davetsiz misafirler, aktörler çok çeşitli. Sofrada ki mezeler de çok çeşitli, tartışmasız lezzetli. Kısaca, Orta Doğu’da yaşanan gelişmelere taraf tüm aktörler Beyrut’ta.
İsrail savaş uçakları, İsrail Lübnan sınırında tansiyon yükselirken, Şubat’ın son haftasında, 2006 yılından beri ilk defa, Lübnan’da Bekaa Vadisi’nde Hizbullah kontrolündeki Baalbek’i vurdu. Beyaz Saray küresel altyapı ve enerji güvenliği koordinatörü Amos Hochstein Lübnan’da artan gerilim ile birlikte Mart başında Lübnan’a gitti.
Fransa, Gazze’de İsrail/Hamas çatışmasında oyun dışı kaldığını düşünüyor. Fransa’nın, Lübnan/İsrail sınırından Hizbullah’ın çekilmesi, Lübnan ordusunun sınıra yerleştirilmesi teklifi, uygulanabilir olmaktan, Bölge gerçeklerinden çok uzak. Hizbullah, son 10 yılda askeri alanda İsrail ile güç dengesini sağladığını düşünüyor. İsrail’de aynı düşüncede olmalı.
Hizbullah’ın Lübnan’da askeri varlığı, mutlak siyasi ve ekonomik gücü var. Hizbullah’ın İsrail sınırını, komutanı Maruni Hristiyan olan, eğitimlerinde ABD ve Fransa’nın öncü rol üstlendiği Lübnan ordusuna teslim etmesi, Lübnan gerçekleriyle örtüşmüyor. Kaldı ki Lübnan ordusunun savaş kabiliyeti, silah envanteri ve caydırıcı gücü, Hizbullah ile karşılaştırıldığında zayıf kalıyor.
Hizbullah, son 25-30 yılda, en son 2006’da, İsrail’in Lübnan’a saldırılarında, etkili bir savunma gerçekleştirdi. Lübnan iç savaşında, Suriye ve İsrail’in Lübnan’ı işgalinde, Lübnan ordusu sahada yoktu. İç savaş sonrası İsrail saldırıları esnasında Lübnan ordusu, sahayı Hizbullah’a bıraktı, çatışmalara girmedi.
Lübnan Ordusu’nun Lübnan’da bulunan her türlü provokasyona açık Filistin kamplarına müdahale yetkisi de yok. Beyrut’ta ofisleri bulunan Hamas, İslami Cihat ve diğer Filistinli gruplar Lübnan ordusundan daha çok Hizbullah ile birlikte hareket ediyor. Lübnan ordusunun, Bekaa Vadisi’nde Hizbullah bölgesine, iddialara göre uyuşturucu tarlalarına müdahale imkanı ve kabiliyeti de bulunmuyor. Beyrut’ta Hizbullah’ın karargahının bulunduğu Dahiye’de Lübnan askerini görmek mümkün değil. Güney Lübnan’da, Sayda ve Sur’da, Hizbullah ve Filistinli gruplar, İsrail’e karşı ciddi tehdit unsuru. Kısaca, İsrail’e karşı koyma noktasında Lübnan ordusunun sahada etkinliği ve caydırıcılığı yok.
Lübnan Ordusu’nun vatanperverliği elbette sorgulanamaz. Lübnan’da halk Ordusuna güveniyor. Lübnan Ordusu Suriye sınırında selefi tekfiri radikal terör gruplarıyla mücadelede başarılı. Lübnan’da ekonomik nedenlerle başlayan ve son beş yıldır devam eden toplumsal olaylarda Ordu’nun müdahale şekli, dini, mezhebi ve etnik kökeni ne olursa olsun, her kesim tarafından destekleniyor.
Lübnan’ın komşusu Suriye’deki siyasi otorite boşluğundan yararlanan PKK/KCK, PYD/SDG, Irak ve Suriye’deki kazanımlarını genişletmek istiyor. ABD, bölgede selefi tekfiri terör örgütü, İslam Devleti oluşumuna karşı, yine bölge ülkeleri tarafından bir terör örgütü olarak kabul edilen PKK/PYD’ye destek veriyor. Rusya çok mu farklı PKK/PYD’yi terör örgütü olarak kabul etmiyor.
Türkiye Irak’ta kararlı, Talabani kıskaca alınıyor. ABD, Erbil ile ilişkilerini güçlendiriyor.
Türkiye Savunma Bakanı ve MİT Başkanı’nın son bir dizi Irak ziyaretleri önemli. PKK/PYD ve Talabani güçleri, İran ve Türkiye tarafından kıskaca alınıyor. Bağdat Hükümeti de KYB/Talabani öznesinde İran ve Türkiye ile birlikte hareket ediyor. ABD’nin Irak ve Suriye’deki mevcudiyeti sorgulanıyor. Ancak ABD, Mart 2024 itibariyle İran etkisindeki Bağdat yönetimine karşı Erbil ve Barzani ile ilişkilerini güçlendiriyor.
Pentagon’un Şubat ayı ortalarında açıkladığı resmi verilere göre, İsrail’in Gazze’ye yönelik devam eden saldırıları boyunca, Irak ve Suriye’de ABD askeri üslerine yönelik, İran ve vekilleri kaynaklı saldırı, eylem, eylem girişimi sayısı 168.
ABD, bu arada bir ilk, 6 Ekim’de NATO’da müttefiki Türkiye’nin SİHA’sını düşürdü.
Kürt Devleti kurgusu ortak tehdit. Türkiye İran yakınlaşmasına Esad katılır mı?
İran destekli şii milisler, Şubat’ın ilk günlerinde Suriye’nin Irak sınırındaki Deyrizor ilinde ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’ne ait bir eğitim kampına insansız hava aracı ile saldırı düzenledi. Bu saldırıda PYD/SDG’nin altı militanı öldü.
Türkiye bu gelişmeden memnun. PKK/PYD/PJAK öznesinde İran ve Türkiye yakınlaşıyor gibi. İran etkisindeki Irak Hükümeti’nin de Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimine, Barzani ve Talabani aktörlerine bakışı değişti.
ABD, Rusya, Türkiye ve İran Suriye’de komşu oldular. İslam Devleti ve PKK/YPG yine Suriye’de otorite boşluğundan faydalanarak kendilerine alan yarattılar. Suriye Hükümeti, egemenlik haklarını kullanamaz durumda. Suriye, kendi petrolünü PKK/YPG’ den satın almak zorunda bırakıldı.
Orta Doğu’nun kaderi, Kürtler de bölünmüş durumda. Kürtler, laik, özgürlükçü ve gelenekçi/aşiret bağları olan gruplar olarak ayrışmış durumda. Kürtler ayrıca, İran, Suriye, Türkiye ve merkezi Irak Hükümeti’ne bakış ve yaklaşım farklılıkları açısından da bölünmüş durumda. ABD ve Rusya etkisinde olanlar da var.
Filistin’de ki çatışmalar devam ederken Orta Doğu ve Doğu Akdeniz jeopolitiğinde kırılgan ortamda, Bölgede güvenlik endişeleri artıyor, genişliyor. Mevcut konjonktür sürdürülebilir değil. PKK/PYD, Suriye’de 70 bine ulaşan militan kadrosu, gelişmiş silah ve teçhizatın yanı sıra Deyrizor’da el koyduğu petrol sahasından elde ettiği güçlü finans kaynağı ile düzenli ordu aşamasına geçme yolunda hızla ilerliyor.
Bölgede dört komşu ülkenin ortak güvenlik endişeleri ve toprak bütünlüğünün korunması hedefi kapsamında İran ve Türkiye yakınlaşmasına, Suriye’de katılır mı acaba? İlk adım olarak Adana Mutabakatı mekanizmasına işlerlik kazandırılabilir mi?