Logomuz Ankara

Ankara’nın tarihi sembolü çıpa olduğu için APM logosunu çıpa olarak benimsemiştir. Çıpa, emniyeti, huzuru ve umudu ifade eder. Medeniyetler kavşağı olan Anadolu’nun çok kültürlü geçmişini hatırlatır. Herşeyin değişime uğradığı dünyada kararlılığın simgesidir.

 

Denize uzak, Anadolu’nun ortasında bulunan Ankara’nın sembolü neden denizcilikle ilgilidir?

 

Roma İmparatoru Gallienus (M.S. 218-M.S. 268) dönemine ait Ankyra sikkesi, Ankara adının çıpadan geldiği efsanesini yansıtıyor. Ankara, Frigler, Galatlar ve Romalılar tarafından gemi çıpası anlamına gelen ‘Aγκυρα’ (Klasik Yunanca’da ’Anküra’ okunur) olarak adlandırıldı. Bu ad, Latin harfleri ile Batılı kaynaklarda ‘Ankyra’ ve ‘Ancyra’ olarak yazılmıştır.

 

Ankara, Arap kaynaklarında ‘Beldei-el Selasil’, ‘Mamuriye’ ve ‘Ma’muriye-i Selâse’ olarak geçer. Selçuklularda ‘Zatül Selasil’, İlhanlılar döneminde ‘Engürü’ ve ‘Engüriye’, Osmanlı Devleti’nde ‘Engürü’ ve ‘Ankara’ adı kullanılmıştır.

 

M.S. İkinci yüzyılda yaşamış olan gezgin ve coğrafyacı Pausanias, çıpa efsanesinin daha eskiye gittiğini ve Ankara’nın Frig Kralı Gordios’un oğlu Midas tarafından kurulduğunu anlatır. ‘Ankyra’, Frigler zamanında önemli bir kentti. Pers İmparatorluğu’na giden kral yolu üzerinde bulunuyordu. M.Ö. 333’te Büyük İskender, III. Darius ile savaşmaya giderken ‘Ankyra’dan geçmiştir. Pausanias, gemi çıpası anlamına gelen ‘Ankyra’ adının, Frig Kralı Midas’ın bir demir parçası bulduğu yere gemi çıpası anlamına gelen ‘Anküra’ ismini vermesinden kaynaklandığını ve Kral Midas’ın kente adını veren çıpayı Zeus (Jüpiter) Tapınağı’nda sakladığını yazıyor. Efsaneye göre Kral Midas, bir rüya görür. Rüyasındaki ses, ona “Topraklarında hemen bir gemi çıpası ara. O çıpanın bulunduğu yere bir şehir kur, bu şehir sana mutluluk getirecektir” der. Bunun üzerine Kral Midas, adamlarını gemi çıpası aramakla görevlendirir. Ankara kalesinin bulunduğu yerde bir gemi çıpası bulunur ve oraya bir şehir kurulur. Çıpa, İkinci yüzyıldan itibaren sikkelerin üzerine işlenmiştir. Pausanias, ‘Midas Kaynağı’ adı ile bilinen ve üzerine öyküler yazılan su kaynağının ‘Anküra’da olduğunu yazar.

 

Bir başka efsaneye göre, M.Ö. 280-274 yıllarında Orta Avrupa Kelt kökenli Galatlar (Tektosaglar), M.Ö. 280’de Brennios komutasında, doğuya doğru yürüdüler. Macaristan ve Yunanistan’daki Delphi kentini yağmaladılar. İstanbul’un karşısındaki bir tepeye karargah kurarak, kenti tehdit ettiler. Galatların, kışı geçirdikleri bu tepe bu tarihten sonra ‘Galata’ olarak anılmaya başlanır. Doğu Romalılar, Galatlar’dan haraç ödemek ve İstanbul boğazını geçmelerine yardım etmek koşulu ile kurtulurlar. İstanbul boğazından Anadolu’ya geçen Galatları M.Ö. 274’de Bergama krallığı yener ve Orta Anadolu bölgesine sürer. M.Ö. 273’de Karadeniz’de Pontus kralı Mithridates, İstanbul boğazından geçerek Karadeniz’e giren Mısır donanmasına karşı savaşmak üzere daha önce anlaşma yaptığı Galatlar’dan yardım ister. Mısır donanması Sinop doğusunda karaya çıkar ve çoğunluğunu Galatların oluşturduğu Pontus ordusuna yenilir. Galatlar, Mısırlıların gemilerinden aldıkları çıpaları zafer belgesi olarak olarak alır. Pontus kralı Mithridates, kendisine yardım eden Galatlara Anadolu’da toprak verir. Galatlar kendilerine verilen bu topraklar üzerinde üç şehir kurarlar. Frigler tarafından kurulan Pessinus şehrinin bulunduğu yerde Nemeton. Trokmiler tarafından kurulan Tavion. Tektosaglar tarafından Frigya şehri bulunan yerde kurulan Ankyra. Testosaglar, yerleştikleri bu yeni yere ‘Ankyra’ adını verirler. Bu kelimenin anlamı ‘durduran-yol kesen’dir. Bu kelime, daha sonra gemicilikte kullanılarak gemi çıpası yani ‘Anchor’ anlamını alır.

 

Bir başka söylentiye göre Ankara kalesinin bulunduğu kayalık yerin görünümü gemi çıpasına benzetilir. Ancak esas olan, Galatların Karadeniz’den gelirken beraberlerinde Mısır gemisine ait çıpası getirmeleri ve yeni kente ad olarak vermeleriyle bağlantılıdır. Galatlar yeni yerleşim yerlerine kale de (Ankara kalesi) yaparlar.

 

Diğer bir efsaneye göre, Sibirya’da Baykal Gölü’nü Yenisey nehrine bağlayan Angara nehri ile Ankara’nın yakınındaki Ankara çayı arasındaki isim benzerliğine dayanarak ‘su’ kavramı ile Ankara arasında bir bağlantı olması gerektiği öne sürülmektedir.

 

Ankara adı ile ilgili bütün efsanelerin kökeninde su vardır. Bunun ana nedeni 1960’lı yıllara kadar Ankara’da iki yüz civarı çay, dere ve gölün bulunması, taban suyunun çok yakın olması olabilir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de Ankara’yı başkent olarak seçmesinin ana nedeninin güvenlik değil Ankara’nın tatlı su kaynakları merkezi olması olduğu iddia edilir. Nitekim, bütün dünyada başkentler ve ticari merkezler tatlı su kaynaklarının bulunduğu yerlerde oluşmuştur.

 

Ankara’nın deniz ve çıpa ile ilgisi bu şehrin ilkçağlardan beri denizcilerin alışveriş yaptığı ana ticaret merkezi olmasından kaynaklanıyor olabilir. Ankara, denizcilerin giysi ve uzun deniz yolculuklarında bozulmayan yiyecekleri toptan satın alabildiği bir merkez olmuştur. Ankara’nın kral yolu ve ipek yolu üzerinde olması bu şehrin ticaret merkezi olmasını sağlamıştır. Ankara’nın ticaret merkezi olması Osmanlı hazinesine Bursa’dan sonra en çok vergi veren şehir yapmıştır. Ankara’da tiftik keçisinden üretilen ‘Sof’ kumaşından yapılan hafif, yazın serin, kışın sıcak tutan ve rüzgar geçirmeyen giysiler denizcilerin gözdesi olmuştur. Beypazarı kurusunun da ilk çağlardan beri denizciler için üretildiği iddia ediliyor. İskoçya, İsveç, Danimarka ve İrlanda’da yapılan shortbread’in de ilk önce denizciler için üretildiği iddia ediliyor. Beypazarı kurusu da un, tereyağı, tarçın, tuz, süt ve maya ile yapılan bir peksimet türüdür. Odun fırınlarında pişirilir. Kolay taşınabilir, doyurucu ve uzun süre tazeliğini koruyabilen bir yiyecektir. Rutubetsiz ortamda kış boyunca saklanabilir. Beypazarı kurusu hacılara azık olarak da verildiği için ‘hacı kurusu’ da denilir. Beypazarı kurusunun adının kökeni muhtemelen Orta Asya kökenlidir. Orta Asya’da Türk kökenli halklar uzun süre bozulmayan un veya tuzlu yoğurdun kurutulması ile yapılan yiyeceklere ‘kurut’ adını veriyorlar.