BİR DİPLOMATIN SAHİP OLMASI GEREKEN TEMEL ÖZELLİKLER

PAYLAŞ

Basit bir tanımla, diplomasi mesleğini icra edenlere diplomat denir. Ancak, bir diplomatı, bu kadar yalın bir cümle ile tarif etmek mümkün değildir. Çoğu kişi diplomatları, icra ettiği mesleğin görünen fantastik yönüyle tanır. Yani, onu, elinde içki kadehiyle davetten davete koşan, görkemli konutlarda oturan, memleketinden ve memleket meselelerinden bihaber, insanına yabancı, kendinden olmayan bir kişi gibi görür.

 

Aslında, bu sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada böyledir. Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de de diplomatlar böyle görülür. Oysa, bu bakış açısı son derece hatalıdır ve büyük bir haksızlık içerir. Diplomatları, büyük bir ön yargı perdesi ile örtülü olan bu bakış açısıyla değerlendirmenin neden yanlış olduğuna dair görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum ve sizlerden diplomatlar hakkında buna göre yargıda bulunmanızı rica ediyorum.

 

Her şeyden önce, diplomatlık büyük bir disiplin gerektiren, mükemmeliyetçiliği önceleyen, hata ve özür kaldırmayan, duygusallıktan öfkeden ve hamasetten uzak, soğukkanlı sabırlı ve ölçülü davranışı ve gerçekçiliği esas alan, son derece zor bir meslektir. Sevmeden ve tutkuyla çalışma isteği olmadan yapılacak bir iş değildir.

 

Bir diplomatın, her aşamada sanatçı hassasiyeti ve özeni ile hareket etmesi icap eder. Örneğin, bir heykeltraş mermeri nasıl ustalıkla yontarsa, bir diplomat da mesleğini aynı hassasiyetle ve özenle icra etmek zorundadır. En ufak bir hata nasıl sanat eserinin mahvolmasına yol açarsa, diplomatın yapacağı bir hata da iki ülke arasındaki ilişkileri yıkıma dahi uğratabilir.

 

Diplomat, sırtında ülkesinin ve milletinin sorumluluğunu taşır. Muhataplarınız, bir diplomat olarak size baktıklarında duruşunuz, haliniz ve tavrınız hakkındaki notlarını, sizin şahsınıza değil, temsil ettiğiniz ülkeye verir. Dolayısıyla, bir diplomat için, muhatapları nezdinde yarattığı ilk izlenim çok önemlidir, hatta hayatî önem taşır. Örnegin, herhangi bir topluluğa hitaben konuşma yaptığınızda veya bir grup davetliyi evinizde yemekte ağırladığınızda, muhataplarınız sizin hakkınızda bir kanaat oluşturacaktır. Üstelik, bu kanaat sizin şahsınızda ilgili değil, ülkenizle ilgili olacaktır ve bunu sonradan değiştirme imkânınız yoktur.

 

Bu yüzden, bir diplomata verilen ilk öğreti şudur : “ilk izlenim yaratmak için ikinci bir şansınız yoktur”. Bir meslek büyüğümün bunu daha çarpıcı bir şekilde tarif ettiğini hatırlıyorum. Şöyle demişti: “diplomatlık paraşütle atlamaya benzer, paraşütünüz mutlaka açılmak zorundadır, aksi taktirde yere çakılırsınız”.

 

Bir diplomat söyleyeceklerini çok iyi düşünmek, son olarak söylemesi gerekeni, ilk olarak söylemekten kaçınmak zorundadır. Kendisini  asla ve asla özür dilemek mecburiyetinde bırakmamalıdır. Zira, özür dilemenin maliyeti çok yüksektir. Ülkeye güven ve itibar kaybettirir.

 

Bir diplomat az ve öz konuşmalı, daha ziyade dinlemelidir. Dünya tarihini ve ülkesinin tarihini çok iyi bilmelidir. Zira, tarih ders çıkarılacak olaylar bakımından son derece öğreticidir. Dünyadaki ve ülkesindeki gelişmeleri sürekli olarak ve yakından takip etmelidir. Her konuda söyleyecek birkaç sözü, bu çerçevede entellektüel derinliği bulunmalıdır. Sosyal ilişkilere önem veren, her düzeyde ve her kesimden insanla ilişki kurabilen bir kişiliğe sahip olmalıdır. Duygularını asla belli etmemeli, ani tepkiler göstermekten kaçınmalıdır. Aksi taktirde, müzakere masasında istediklerini, istediği ölçüde alamaz.

 

Bir diplomat normal hayatını mutlak özgürlük içinde yaşayamayacağını baştan bilmeli ve bunu kabullenmelidir. Diplomat olan kişi her istediğini yapamaz, her yere gidemez, her yerde oturamaz. Kısacası, hayatı sınırlamalara tâbidir. Bütün bu sınırlamaların sebebi, bir ülkeyi temsil etmekte olmasıdır. Kimseden borç isteyemez, maddi ve ticari çıkar sağlayıcı bir ilişkinin içine giremez. Bir diplomat, bu istisnai davranış kurallarını, mesleğe girdikten sonra, mesleğin icrası sırasında yaşayarak öğrenir. Bu bilgiyi başka bir şekilde edinerek, benimsemesi mümkün değildir.

 

Dışişleri Bakanlığı Meslek Memurluğu yarışma sınavlarına katılıp, başarılı olan diplomat, usta-çırak ilişkisi çerçevesinde eğitilir. Kendisine, zaman içinde, eskilerin deyimiyle, “ehem nedir, mühim nedir”, meslek büyüğü ustaları tarafından öğretilir. Akademik hayatında kazandığı bilgiler, mesleki tecrübelerle ve bilgilerle takviye edilir. Örnegin, Bakanlıkta üst düzey yönetici olan meslek erbabının yabancı temsilcilerle yaptıkları görüşmelerde not tutarak işe başlar. Ustasını izler; ne söylediğini, ne zaman söylediğini, ne kadar söyledigini görür. Onlarca görüşmenin zaptını tuttuktan sonra, yavaş yavaş müdahalenin nerede yapılacağını, kime nasıl hitap edileceğini, muhatabın nasıl tepki verebileceğini öğrenmeye başlar. Deyim yerindeyse pişer ve liyakat kazanmaya başlar.

 

Dışişleri Bakanlığı, çırağından ustasına, küçüğünden büyüğüne Meslek Memurlarının oluşturduğu büyük bir ailedir. Ailenin her ferdi birbirini çok iyi tanır, eksiğini, fazlasını bilir. Bu yüzden, diplomatlar için kurumsal kimliğin önemi çok büyüktür. Ne yazık ki, son zamanlarda geçmişi 150 yıl öncesine dayanan bu kurumsal yapı, meslek dışından yapılan ölçüsüz siyasi atamalarla zedelenmiştir. Bunu da vurgulamadan geçemedim.

 

Sizlere, en özet şekilde, bir diplomata ilişkin temel özellikleri anlatmaya gayret ettim. Bakanlığa girmeyi başaran bir Dışişleri Meslek Memuru bu özelliklerden ne kadar fazlasını yaşamının ayrılmaz parçası haline getirebilirse, mesleğinde o kadar başarılı olur. Bu da, doğal olarak, ülkenin uluslarası alandaki algısına olumlu etkide bulunur, itibarını ve saygınlığını arttırır.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir