Hillary Clinton’ın Ekim 2011’de Foreign Policy dergisinde yer alan “Politikanın geleceğine Afganistan veya Irak’ta değil Asya’da karar verilecek ve hareketin tam merkezinde ABD olacak.” ifadesi, Hint-Pasifik’te küresel bir güç mücadelesinin, dolayısıyla krizlerin de habercisiydi. 2008 dünya finansal krizinden itibaren ABD hegemon aktör olarak konumunu korumaya çalışırken, yükselen güç olarak Çin de pastadaki payını her geçen gün artırıyor. Bu süreç kaçınılmaz olarak ABD ve Çin’in birbirini tehdit olarak algılamasına neden oluyor. Son olarak ABD Başkanı Joe Biden’ın Güney Kore ve Japonya ziyaretleri ile Tokyo’da gerçekleştirilen ve Çin’i sınırlandırmayı hedeflediği artık bir sır olmaktan çıkan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) Zirvesi de bu sürecin hızlı şekilde devam ettiğini gösteriyor.
Çin, özellikle 2013 sonrası Kuşak-Yol Girişimi (KYG) ile ABD ve müttefiklerinin zayıfladığı ve çekildiği ülkelerle özellikle ekonomi gibi yumuşak güç araçlarını da kullanarak hızla yakın ilişkiye girdi. Bu ülkelerden ikisi Hindistan’ın arka bahçesi olarak niteleyebileceğimiz Sri Lanka ve uzun yıllar ABD’nin müttefiki olmuş Filipinler. Sri Lanka’daki borç krizi, Filipinler’deki iktidar değişimi de şüphesiz Asya dengelerini, dolayısıyla da Çin’in, ABD ve müttefiklerinin bölgedeki pozisyonlarına etki edecek.
Sri Lanka’da borç krizi
İthalata ve döviz girdisine aşırı düzeyde bağımlı Sri Lanka’da bu yılın başından itibaren gıda fiyatlarının yükselmesi, enerjide yaşanan sıkıntılar, elektrik kesintileri, ilaç sıkıntıları gibi ekonomik sorunlar krize dönüştü. Sri Lanka zamanı gelmiş borçlarını ödeyememesi nedeniyle temerrüde düşmüş durumda. Protestocular uzun yıllardır ülkenin kilit pozisyonunda bulunan Rajapaksa ailesini, dolayısıyla Başkan Gotabaya Rajapaksa’yı krizden sorumlu tutuyor. Hükümet karşıtı sokak protestolarında 9 gösterici hayatını kaybederken yaklaşık 300 kişi de yaralandı. Protestolar neticesinde başkanın kardeşi Başbakan Mahinda Rajapaksa 9 Mayıs’ta istifa etmek zorunda kaldı. Rajapaksalar bugün gelinen durumu 2019 yılındaki kanlı kilise saldırısı ve pandemi nedeniyle döviz gelirlerinde yaşanan düşüşle açıklamaya çalışıyorlar.
Sri Lanka’da ekonomik kriz derinleşirken, bölgesel ve küresel düzeyde rekabet açısından önemi artan soru, Sri Lanka’daki gelişmelerin nasıl bir sonuç doğuracağıdır. Sri Lanka Maliye Bakanı Ali Sabri, 51 milyar dolarlık borcun yeniden yapılandırılması ve bir kısmının geri ödemesinin askıya alınması amacıyla Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası ile görüşmek için nisan ortasında Washington’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret neticesinde Dünya Bankasının Sri Lanka’ya 600 milyon dolarlık kredi vermeyi kabul ettiği belirtiliyor. Diğer yandan ise Çin’in bölgesel rakibi Hindistan’ın Sri Lanka’ya 1,9 milyar dolar taahhüt ettiği ve ithalat için de ek olarak 1,5 milyar dolar borç vereceği, öte yandan krizin derinleşmesini önlemek amacıyla ülkeye 65 bin ton gübre ve 400 bin ton yakıt gönderdiği ifade ediliyor.
Çin’in Sri Lanka ile imtihanı
Sri Lanka’nın en büyük dış yatırımcılarından biri olan Çin’in özellikle Kuşak-Yol Girişimi kapsamında Sri Lanka’da gerçekleştirdiği yatırımlar hem ölçek hem de etkinlik açısından dikkat çekici. Protestocular Rajapaksa’nın, gereksiz altyapı yatırımlarını finanse etmek amacıyla Çin başta olmak üzere dışarıya aşırı borçlanmasını eleştiriyor. Sri Lanka’nın en büyük limanı olan Hambantota Limanı’nın yüzde 80’ini 99 yıllığına Çinli China Merchant Port’a kiralaması, uluslararası kamuoyunda büyük ses getirmiş ve “borç tuzağı mı” sorusu gündeme gelmişti.
Sri Lanka’nın Çin’e olan borçlarının yeniden yapılandırılması amacıyla Ocak 2022’de Başkan Rajapaksa, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile başkent Colombo’da görüştü. Fakat borçların yeniden yapılandırılması konusunu şimdiye kadar muğlak bırakan Çin’in iki nedenle tereddüt yaşadığı belirtiliyor. İlki, Çin’in borç verme konusunda özellikle KYG çerçevesinde kendisine borçlu diğer ülkeler için bir emsal oluşturması ihtimali. İkincisi ise Çin’in Sri Lanka’nın bu durumundan faydalanarak toprak alma isteği. Diğer yandan, Pekin’in, Sri Lanka’nın IMF ve Dünya Bankası gibi Batı merkezli küresel finansal kurumlarla görüşmesinden de çok hoşnut olmadığı biliniyor.
Yakın ilişkilere sahip olduğu Rajapaksa yönetiminin içine düştüğü borç krizinde Çin’in, bölgedeki en büyük rakibi Hindistan’ın Sri Lanka’ya büyük destek verirken çekingen bir tavır sergilemesi, Pekin’in bölgesel ve küresel imajını olumsuz etkileyebilir. Çin, 2013’te başlattığı KYG bağlamındaki yatırımlarında küresel imajını Batı’dan farklı olarak “güvenilir bir yatırımcı dost ülke” üzerine inşa ediyor. Dolayısıyla Çin’in Sri Lanka’nın borç krizindeki tavrı, hem ikili ilişkilerinde hem de kendisine borçlu olan ülkelerle olan ilişkilerinde belirleyici olabilir.
Marcos’un Filipinler’i
Son zamanlarda Hint-Pasifik’te dengeleri etkileyebilecek diğer bir gelişme de Filipinler’deki iktidar değişikliği. Haziran sonunda Bongbong Marcos, 2016’dan beri Filipinler’i yöneten Rodrigo Duterte’den başkanlığı devralacak. Duterte, Çin karşıtı selefi Benigno Aquino’dan farklı olarak “bağımsız bir dış politika” yaklaşımı benimseyeceğini ilan etti ve hem Çin hem de Rusya ile iyi ilişkiler geliştirme yoluna gitti.
Duterte, Filipinler’in geleneksel müttefiki ABD’ye karşı olmamakla birlikte mesafeli bir politika izledi. Çin ile sorunlarında özellikle Güney Çin Denizi’nde çatışmacı bir yaklaşım yerine temkinli, pragmatik ve uzlaşmacı bir rol oynadı. Fakat Duterte dikkat çekici bir şekilde Mart 2022’de Hindistan’dan 200 kilometrelik Brahmos seyir füzesi aldı. Bongbong Marcos’un ise Duterte’den farklı olarak Filipinler’in Çin ile anlaşmazlık içinde olduğu Güney Çin Denizi konusunda daha güçlü bir pozisyon alması bekleniyor. Ayrıca Marcos, Çin ile yakın ekonomik ilişkilere olumlu baksa da Batı ile de yakın ilişkiler kurmaya çalışıyor.
Sonuç yerine
KYG’nin resmi olarak ilan edildiği 2013 yılından itibaren Çin, Hint-Pasifik’te ciddi bir alan kazanmaya başlamıştı. Filipinler ile iyi ilişkiler geliştirebilmiş, Pakistan, Bangladeş, Myanmar, Maldivler ve Sri Lanka başta olmak üzere bölge ülkelerinde özellikle ekonomik araçlarla etkili bir aktör konumuna gelmişti. Fakat Hint-Pasifik’te Çin yanlısı iktidarlar zor bir döneme girmiş bulunuyor. Hindistan ve Japonya gibi Çin karşıtı olduğu bilinen ülkeler, Çin yanlısı ülkelere Sri Lanka ve Filipinler örneğinde olduğu gibi yatırımlarını ve yardımlarını artırıyor. ABD’nin de Hint-Pasifik stratejisi kapsamında güvenlik merkezli QUAD ve AUKUS örgütlenmelerini aktifleştirmesi ve hatta 23 Mayıs’ta Tokyo’da imzalanan Hint-Pasifik Ekonomik Çerçeve Antlaşması’na 7 Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ülkesini de dahil etmesi, Çin’in manevra alanını daraltmaktadır. Hillary Clinton’ın 2011’de dediği gibi küresel politikanın merkezi Asya’da belirleniyor. Süreç başladı bile.