Avrupa kıtasının kuzeyinde yer alan İsveç ile güneydoğusunda bulunan Türkiye arasında 18. yüzyılın başlarına kadar giden ilginç bir bağ vardır. O sıralarda İsveç’in başındaki Kral XII. Karl 27 Haziran 1709 günü bugün Ukrayna topraklarında bulunan Poltava adlı bölgede yapılan savaşta Rus Çarı I. Petro (Bizim tarihimizdeki anlamsız tanımlamasıyla Deli Petro, Batı tarihlerinde Büyük Petro) karşısında ağır bir yenilgiye uğramış ve İsveç’in Avrupa’da “büyük devlet” olmak hayallerini bitiren bu yenilgi sonrası 1500 kadar askeri ile birlikte Osmanlı Devleti’ne sığınmıştı.
Kral sığınma sonrası bugün Moldova sınırları içinde yer alan Osmanlı kalesi Bender’de 5,5 yıla yakın kalmıştır. Kendisinin ve maiyetinin ikameti için Osmanlı Devleti bu süre boyunca büyük masraflara girmiş, ayrıca Kral’ın oradaki mahalli esnaf ve tüccarlardan alıp ödemediği borçlar ahaliyi isyan noktasına getirmişti. Osmanlı’nın Kral için yaptığı bu harcamalar Babıâli’de devletin hesaplarının tutulduğu demirbaş defterlerine kaydedildiği için de kendisi tarihimizde “Demirbaş Şarl” adıyla anılmıştır. Demirbaş Şarl daha sonra Osmanlı Devleti’ni Ruslara karşı savaş açtırmak için vezirlere rüşvet verdiği ortaya çıkınca bin kadar süvarinin refakatinde zorla ülkesine geri gönderilmişti.
Kral ülkesine dönmeden önce kaldığı süre içindeki bu masraflar karşılığı bir senet imzalamıştı. İsveç’e döndükten sonra da bir banka kurup Osmanlı Devleti’ne olan borçlarını ödemeye çalışmış, ancak bir türlü muvaffak olamamıştı. Bu borcu tahsil etmek için Osmanlı heyetleri birbiri adına Stockholm’e gitmiş, bunlardan kimileri orada inatla 4,5 yıl kalmışlar, ancak bir türlü borcun tamamını toparlayamamışlardır.
Yukarıdaki bilgileri İsveç Kralı Carl XVI. Gustaf ve eşi Kraliçe Sylvia’nın 29 Mayıs 2006 tarihinde, benim de Köşk’te görevli olduğum sırada Ankara’ya yaptıkları resmi ziyaret vesilesiyle derlemiştim. İsveç gibi ülke tarihi ve krallık geleneği eskilere giden ülkelerde kraliyet ailesi üyelerinin dış gezileri çok titizlikle hazırlanır. Ziyaret birkaç yıl öncesinden programa alınır, ziyaretin kesin tarihi de çok erkenden, bazen bir yıl öncesinden belirlenir. Hazırlıkları aylarca önceden başlar. O ülkelerin protokol ve güvenlik görevlileri gidilecek ülkeleri önceden bazen birkaç defa ziyaret ederler, mahalli makamlarla görüşmeler yaparlar. İsveç Kralı’nın ziyareti de böyle oldu. Doğrusu biz de titizlendik. Misafiri en iyi şekilde ağırlamak için özen gösterdik.
Kral ve Kraliçe 29 Mayıs 2006 sabahı Cumhurbaşkanı Sayın Sezer ve Hanımefendi tarafından Çankaya Köşkü’nde mutat törenle karşılandı. Törenden sonra Sezer’ler Kral ve Kraliçe ile bir “sohbet toplantısı” yaptılar. Çünkü Kral ülkesindeki “anayasal monarşi” sisteminin bir gereği olarak politik konulara girmiyordu. Kral’ın her görüşmesinde de mutlaka İsveç Hükümeti’nin bir bakanı hazır bulunuyordu.
O sıralarda başlatılan bir uygulama ile Osmanlı arşivlerinde o ülke ile ilgili olarak saklanan bazı tarihi belgelerin kopyaları bir armağan olarak misafirlere sunuluyordu. Bunlar Osmanlı bürokrasinin süslü, gösterişli kaligrafisiyle kaleme alınmış, tarihi niteliklerine ek olarak görsel zenginliği de olan belgelerdi. Belgelerin örneklerini çıkartıp çerçeveleterek misafirlere armağan ediyorduk. İsveç Kralı için de iki adet belge örneği hazırlanmıştı. Bunlardan birisi “Osmanlı Devleti’ne iltica eden İsveç Kralı Demirbaş Şarl’a memleketine dönüşü sırasında Ruslar tarafından herhangi bir taarruzda bulunulmayacağının Rus Çarı ile yapılan anlaşmayla garanti altına alındığını” bildiren bir metindi. Diğer belge de bu münasebetle Kral’ın memleketine dönüşünün kusursuz ve güvenli bir şekilde gerçekleşmesi için her türlü tedbirin alınması hususunda Ozi Valisi Vezir Mehmed Paşa ile Rumeli Valisi Hasan Paşa’ya talimat veren 1711 tarihli bir “hüküm” örneğiydi. Cumhurbaşkanı bu iki belgenin örneğini Kral’a verince, Demirbaş Şarl’ın yukarıda değinilen “borç” hikâyesini iyi bildiği anlaşılan Kral espriyi patlattı: “Ben bunları fatura zannettim!”
***
Kral ve Kraliçe karşılama töreni öncesi usul olduğu üzere Anıtkabir’i de ziyaret etmişlerdi. Kral’ın dedesi XII. Gustav henüz İsveç tahtına veliaht iken 1934 yılında Ankara’ya gelmişti. Kral Anıtkabir’de büyükbabasının 72 yıl önce Türkiye’ye yaptığı bu ziyarete değinerek Özel Defter’e şunları yazmıştı:
“O zamandan beri her alanda ilişkilerimiz olumlu gelişti. Kral ve Kraliçe olarak Türkiye’ye bu resmi ziyaretimizde, büyükbabamın ayak izlerini takip ediyor, iki ülke arasındaki ilişkilerin sürdürülmesi ve daha da geliştirilmesi taahhüdünü yineliyoruz”.
Kral ve Kraliçe’ye burada Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nin kataloğu, Atatürk madalyonu, dedesi XII. Gustav Adolf’un 1934’teki resmi ziyareti sırasında Atatürk’e armağan ettiği imzalı fotoğrafın bir örneği ile gezi fotoğraflarından oluşan bir albüm hediye edildi.
***
İçeride ya da dışarıda bu tür üst düzey resmi ziyaretlerin olmazsa olmazı misafir onuruna bir akşam yemeği verilmesidir. Kral ve Kraliçe için Çankaya Köşkü’ndeki mutat resmi yemek de aynı akşam düzenlendi. Bu yemeğin güzel ve başarılı geçmesini, bu tür davetlerin sıradanlığının ötesine geçmesini arzu ediyordum. Yemek için önce bir “kültürel program” üzerinde uğraştım. Bu konuda her zaman yardımlarını gördüğüm Devlet Opera ve Balesi’nin o sıradaki Genel Müdürü ünlü sanatçımız Meriç Sümen’in lojistik ve sanatsal katkılarıyla Ankara Devlet Balesi dansçılarının gösterilerinden oluşan bir program hazırladık. Değerli sanatçı dostumuz Mehmet Balkan’ın koreografisiyle 25 dakika kadar süren program gerçekten fevkalâde oldu ve herkesin büyük beğenisini kazandı. Davetliler büyülenmiş gibi gösteriyi izlediler.
Şimdi gelelim başlıktaki hikâyeye…
Akşam yemeğinde bir sürpriz de yaptık. Kral’ın dedesi Prens Gustav VI. Adolf 1934 yılında henüz İsveç tahtının veliahtı iken, Atatürk’ün daveti üzerine Ankara’ya geldiğinde, 3 Ekim 1934 günü kendisine Çankaya Köşkü’nde bir akşam yemeği verilmişti. İsveç Kralı’nın ziyaretinden birkaç ay önce, Atatürk’ün verdiği bu yemeğin mönüsünün bir gazetede yayınlandığını Protokol Genel Müdürü arkadaşım Büyükelçi Oya Tuzcuoğlu dikkatime getirdi. Bunun üzerine Köşk arşivinden bu mönüyü bulup çıkarttım ve bir şekilde bundan istifade etmeyi düşünmeye başladım.
Önce 1934 yemeği mönüsünü Kral ve Kraliçe’ye vereceğimiz yemekte de aynen uygulamak fikri üzerinde durdum. Sonra bazı pratik nedenlerle bunun zor olacağı anlaşıldı. Onun üzerine, mönü kartının bir tıpkıbasımının yaptırılarak Sezer’in yemeğinde kendi mönümüzün yanında misafirlere armağan edilmesi aklıma geldi. Orijinalinde kapağına altın yaldızla ay-yıldız motifi ve “GMK” (Gazi Mustafa Kemal) kabartmasının işlendiği bu mönüyü bilgisayar yardımıyla çoğaltarak masaların üzerine koyduk. Güzel bir jest oldu. Cumhurbaşkanımız da yemek sırasında konuk Kral’a bu mönüyü gösterdi, birlikte incelediler.
Atatürk’ün 1934 yılında Çankaya Köşkü’nde İsveçli misafirine ikram ettiği yemeğin mönüsü şöyle idi:
Çankaya Kreması (Çorba)
Prens Gustaf Adolf’e Özel Levrek
Gurmelerin Kuzu Dilimleri
Kral Usulü Bıldırcın
Muslin Soslu Kuşkonmaz
Odun Ateşinde Kızartılmış Tavuk
Salata
Stokholm Usulü Parfe
Şekerleme Sepeti
Küçük Peynirli Tatlı
Meyve
Yemeğe eşlik eden şaraplar da mönüde şöyle belirtilmişti:
Ankara İncisi
Çankaya Yakutu
Pouilly Fuissé
Château Pontet Cavet 1923
Pommery de Greno Extra Sec
O yemekte de bir “müzikli program” vardı ve programda şu eserler yer almıştı:
Alceste Uvertürü Gluck
Peer Gynt Suiti Grieg
Samson ve Dalila Saint Saens
Norveç Dansı Grieg
Tosca Puccini
Andante de la Sonata ops 13 Grieg
Slav Dansı No: 14 Dvorak
Türk Marşı (Kurtuluş) Adnan (Saygun)
Bizim bu defa Kral ve Kraliçe’ye sunduğumuz mönü ise şöyleydi:
Kabak Çiçeği Graten
Kuşkonmaz, Karides ve Havyar Sos ile
Zeytinyağlı Biber dolması
Akdeniz Salatası
Dil Balığına Sarılı Istakoz Bacağı
Karışık Sebzeler ile Ananaslı, Çikolatalı Şarlot
Kahve/Çikolata
Beyaz/Kırmızı Şarap
Şampanya
İsveçli tarihçilerin anlattığına göre Demirbaş Şarl ülkesine dönerken beraberinde lahana dolması da götürmüş ve “dolma” kelimesi İsveç diline, dolma yemeği de İsveç mutfağına katılmıştı. Bu nedenle mönüye bir de “dolma” eklemiştik. Kral yemek konuşmasında efsanevi Vikinglerin bundan 1000 yıl önce o zamanki adıyla Konstantinopolis’e gelmiş olduklarından bahsetti ve yine atası Demirbaş Şarl’ın Bender kalesindeki zorunlu ikametine değinerek “Size söz veriyorum, Kraliçe’nin ve benim ziyaretimiz bu kez o kadar uzun sürmeyecek” diye bir espri daha yaptı.
***
Şunu da kaydedeyim: İsveçliler kendi usulleri olduğu üzere, 31 Mayıs 2006 akşamı mukabil bir yemek verdiler. İsveç protokolü, mekân olarak Ankara Palas’ı tercih etmişti. Yemek için onlar da çok özenmişler, İsveç’ten kalabalık bir ekibi sırf bu amaçla Ankara’ya getirmişlerdi. Aşçılar, garsonlar, yemek malzemeleri ve üzerinde İsveç Kraliyet armasının bulunduğu yemek takımları da özel olarak İsveç’ten gelmişti. Yine İsveç’ten gelen bir şarkıcı da yemek sırasında şarkılar söylemişti.
Bu yemeğin hikâyesi de ayrıdır.