TÜRKLER Mİ, YUNANLILAR MI DAHA MİLLİYETÇİ

PAYLAŞ

Bu soruyu Türkiye’de kime sorsanız, Türklerin daha milliyetçi olduğunu söyler. Konuya yurt dışından bakınca, kimin daha milliyetçi olduğu  ise iki ülkenin de diasporalarına bakınca daha iyi görülüyor.

 

Çin’in başkenti Pekin’de görev yaparken, yakınımızda tipik bir Yunan Restoranı vardı. Mavi renkli tahtadan masa ve sandalyeler, dantelli beyaz masa örtüleri, duvarlarda Yunanistan’ın çeşitli şehirlerinden ve tarihi eserlerinden fotoğraf örnekleri, pencerelerde dantelli, renkli tığ işlemeli yöresel perdeler. Yemeklere gelince; Karnıyarık, musakka, türlü, tas kebabı, izmir köfte, fava, fırında  makarna, cacık ve tatlı olarak revani, kadayıf, baklava, şekerpare. Pekin’in şık San Li Tun semtinde bulunan Elçiliklerin çalışanları, uluslararası ticari şirketler ile mimarlık ofislerinin hem çalışanları, hem de müşterileri ile dünya mutfağı denemek isteyen Çinlilerin uğrak yeriydi.

 

Biraz ilerde de Türk dönercisi vardı. Merdiven altındaki giriş mekanını kiralamış, döner kesip ekmek arası yapıyor, kırmızı renkli bar sandalyelerinde önünüzdeki duvardaki uzun aynaya bakarak hızla yiyip gidiyorsunuz. Ne Türkiye’ye ait bir poster, ne de bir alamet. Güney Çin’e mal almaya gelen çok Türk olduğu için orada “Sultan”, “Padişah” gibi isimleri olan daha büyük Türk restoranları var tabi. Döner yanında her türlü kebap ve tatlı olarak da baklava ve Arap işi burma kadayıf yiyebilirsiniz. Çin’in güneyine ticaret için gelen bolca Arap da olduğu için Arap restoranları da mevcut. Orada da Arap yemekleri olan Şavarma (yani çevirme,  döner), her türlü kebap ve aynı burma kadayıfı   yiyebilirsiniz.

 

Şimdi siz Çinli olsanız sadece bu manzaraya bakarak, Türk yemeklerinin  Arap kebapları olduğunu, Yunanlıların ise daha nezih ve sofistike bir mutfağa sahip olduklarını düşünmeden edemezsiniz. Sokaktaki Çinli Türk Büyükelçisinin evindeki yemeklere davet edilemeyeceğine ve üç dört yılda bir kez yapılan ve genelde turizm firmaları temsilcileri ile ileri gelenlerin katıldığı etkisi sınırlı “Türk Yemekleri Haftalarını” göremeyeceğine göre, bu kanı Çinlide rahatlıkla yer eder. Büyükelçilik olarak ne yaparsanız yapın, bu kanıyı değiştirecek kadar geniş çevreye hitap edemezsiniz. O çevreye hitap edecek olan onların aralarında yaşayan diasporanızdır. Diaspora bunu yapmıyor, her işi Büyükelçiliğe bırakıyorsa  “Yunanlılar yemeklerimizi çalıyor” diye beyhude bağırıp dururuz.

 

Büyükelçi olarak görev yaptığım ve çok geniş bir Türk diasporasının yaşadığı Kırgızistan’da da durum buydu. Türk restoranı demek kebap evi demekti. Üstelik son derece ucuz ve sade bir ortamda. Türk restoran sahipleriyle konuştum. Kirası pahalı mekanlar kiralamışlardı ama üzerinde örtü yerine cam konmuş  alüminyum masa ve  sandalyelerde,  “Maşa Allah” kaligrafisi dışında bomboş duvarların içinde kebap, en fazla da kurufasulye-pilav servis ediyorlardı. Masaya örtü serersen çabuk kirlenir demelerinden masa-sandalyeler konusunda fazla bir şey yapmayacaklarını anladım ama  belki kendileri bulamıyordur, bulsalar kesin asarlar düşüncesiyle Türkiye temalı turizm posterleri ve İstanbul fotoğrafları gönderdim. Bir ay sonra bir Büyükelçi misafirimle tekrar gittiğimde posterleri asmamışlardı. “Neden” diye sordum. Her kesimden müşterileri varmış. Resim asarlarsa yanlış anlaşılır, müşteri kaybederlermiş. Yani restoran sahibinin derdi, bir yandan gurbette para kazanırken, bir yandan da güzel Türkiye’nin yemeklerinin, adetlerinin tanıtımını gönülden yapmak kesinlikle değildi. Sadece para kazanmaya bakıyor, masaya Çinlilerin “Yunan Gözü” dedikleri nazar boncukları süsler koyarlarsa gelmeyecek bir kaç müşteriden bile çekiniyor, yani ülkemizin tanıtımı yerine iki-üç müşterinin parasını yeğliyordu.

 

Şimdi dönelim Pekin’deki Yunan restoranına; Bir gün, sade Türk (Tabiatıyla menüde Yunan yazıyordu) kahvemi içtikten sonra içerde benden başka  müşteri kalmadığından restoran sahibini masama çağırdım. Restoranının çok güzel, yemeklerinin ise en az bir Türk’ün elinden çıkmış kadar leziz olduğunu söyleyip iltifat ettim ve restoranın her tarafının “Ben Yunan’ım” diye bağırdığını, bu kadar özenin bir maddi karşılığı olduğu için herhalde Yunan Büyükelçiliğinin turizm ve tanıtma bölümünün kendisine maddi katkıda bulunduğunu düşündüğümü söyledim. Tükürür gibi bir hareket yaptı ve “Tanrı belalarını versin. Gölge etmesinler yeter” deyiverdi. Maddi destek bir yana, Yunan Büyükelçiliği, verdikleri davetlerde başka restoranlara para öderken, bunun verdiği yemeklere ödeme yapmıyor veya çok geç ve nazla yapıyormuş. Büyükelçiliğin tüm kösteğine rağmen, ülkesini seven bir Yunanlı olarak, içinden geldiği ve kendisini Yunanistan’da hissettirdiği için kendi cebinden bu kadar harcama yaparak tipik bir Yunan restoranı havası vermiş.

 

Yurt dışındaki yaşayan insanlarımız arasında iftihar ettiğimiz, çok değerli insanlarımız vardır ve sayıları hızla artmaktadır. Ama kabul edelim, bir Yunanlı, Yunanistan’ın neresinden gelirse gelsin gönüllü Yunan milliyetçisiyken, Türkler genelde, “O’cu, Bu’cu veya Ora’lı, Bura’lı” kalıplarına sanki fazlaca ağırlık vermektedir. O sebeple 1,5 milyon Türk’ün yaşadığı ülkede, Bin beşyüz Yunan ve Kıbrıslı Rum ülkenin siyasal ve sosyal yaşamında çok daha etkin olabilmektedirler. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelere uyumları ve kendilerine güvenleri arttıkça bu tablonun da değişmesi kuşkusuz memnuniyet verici olacaktır.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir