Son bir haftadır, Türkiye dahil uluslararası basın yayın organlarının ve sanaltayların öne çıkan bir konusu Suriye krizinin 10 ncu yılıdır. Suriye’deki krizin etkileri sınırlarının, hatta bölge sınırlarının ötesine taştı ve pek çok alanda son derece olumsuz yansımaları oldu.
Suriye nüfusu savaştan önce 23 milyondu. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre 5.5 milyon Suriyeli yurtdışına kaçtı ve halen yurtdışında yaşıyor. Bu insanların 3.5 milyondan fazlası Türkiye’de bulunmakta. Suriye’de kalan nüfusun 6.1 milyonu ise yerlerinden edildiler. Yani orijinal ülke nüfusunun sadece yarısı halen savaş öncesi dönemdeki ikamet yerlerinde kalabildiler.
Suriye’de genel bir ateşkes sağlandı. Şam’da Kasyun Sarayı’nda koltuğunda oturmaya devam eden Esad, ilk bakışta savaşın kazananı olarak duruyor. Gerçekten öyle mi?
Şam’daki yönetim, ülke topraklarının ancak yüzde 70 civarını kontrol edebiliyor. Sözkonusu topraklarda da Rusya, İran ve başta Hizbullah olmak üzere Şii milis güçleri bulunmakta. Ülkenin geri kalanının önemli bölümüne ABD’nin koruma şemsiyesi altındaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hakim. İdlib’in belli bölümleri ile Türkiye’nin harekat bölgelerinde de yönetim muhaliflerde. Ülkenin çeşitli yerlerindeki ceplerde de DEAŞ başta olmak üzere radikal terör örgütleri bulunmakta.
SDG’nin kontrolü altındaki topraklarda Suriye petrolünün yüzde 90’ından fazlası ve doğalgaz kaynaklarının da bir kısmı yer almaktadır. Tarım arazileri de çoğunlukla bu bölgelerdedir. Fırat ve Dicle nehirleri de bu topraklardan geçmektedir.
ABD, “Delta Crescent” gibi şirketler marifetiyle bölgedeki petrol alanlarının işletmesini üstüne almış. ABD üniversitelerinin bölgedeki eğitim kurumlarıyla anlaşmalar imzaladıkları duyuluyor. ABD ordusu, bölgede az sayıda asker bulundurmakla birlikte, muhtelif yöntemlerle, pek geçici gibi gözükmeyen bir altyapı oluşturuyor
Rusya, 49 yıllığına kiraladığı Tartus’taki deniz üssü ve Khmeimim Hava Üssü’nü genişletti, daha fazla sayıda ve farklı niteliklere sahip gemilerin ve uçakların kullanabileceği modifikasyonları gerçekleştirdi. Ruslar bu ülkede uzun süre kalıcı.
İran da ülkedeki varlığını pekiştirmektedir. Suriye’de 2011 öncesinde de mevcut olan Şiileştirme çalışmaları şimdi daha da güçlü ve organize bir şekilde sürmektedir. Fakirliğin çok arttığı bir ortamda bu çalışmalardan sonuç alabilmek daha kolay olmuştur. Son yıllarda Pakistan, Afganistan, Irak gibi değişik ülkelerden getirilen ve Esad rejiminin yanında savaşan birçok Şii milis, şimdi aileleriyle birlikte, başta Şam’ın hemen güneyinde bulunan Seyyide Zeynep Türbesi olmak üzere, Şii kutsal mekanlarınını bulunduğu yerleşim yerlerine iskan edilmekteler.
Suriye ekonomisi çökmüş durumdadır. Yiyecek başta olmak üzere temel ihtiyaçların fiyatları sürekli yükseliştedir. Benzin fiyatına birkaç gün önce yüzde 50’nin üzerinde zam yapılmıştır. Buna mukabil halkın alım gücü düştükçe düşmektedir. 2011 yılında bir dolar 50 Suriye Lirası iken bugün 1 Dolar 4000 Lira’dır. Birleşmiş Milletler verilerine göre, şu anda Suriye’de en az 13 milyon kişi insani yardıma muhtaç olarak yaşamaktadır. Halkın genelinin geçim sıkıntılarına mukabil, ayrıcalıklı kesimler yine işlerini yürütmekteler. Savaştan önce en büyük sorun, Esad ailesinin, Suriye’yi kendi şahsi mülkü, bu ülkenin servetini de kendi şahsi serveti olarak görmesi ve bu anlayışa göre hareket etmesiydi. O zamandan bu zamana bu durumda değişiklik olmamış, sadece bazı aktörler değişmiştir. Ekonomik hayat yine, Esad ailesinin ve yöneticilerinin etrafında dönmektedir. Savaşta rejimin yanında yer alan savaş ağaları, yeni ekonomik hayatta savaş zenginleri ve Esad ailesinin iş ortakları olarak sahnedeki yerlerini almışlardır.
Ateşkese mukabil, Suriye’nin farklı bölgelerinde farklı gruplar arasında çatışmalar devam etmektedir. Ülke genelinde asayişsizlik hakimdir. Her türden yüzbinlerce silahın bulunduğu ülkede silahlı gruplar fidye amaçlı adam kaçırmaktan mazot, sigara, silah kaçakçılığına kadar pek çok alanda yasadışı yollardan para kazanmaktadır.
Durumu saptadık. Peki çözüm nedir? Komşudaki krizin kalıcı olarak sonlandırılması, barış ve istikrarın sağlanması için, sorunların kaynağında çözülmesi ve çözümün sahibinin Suriyeliler olması gerekir. Uluslararası camia da bunu kolaylaştırıcı ve destekleyici bir rol üstlenmelidir. Suriye’de olası bir çözümün temel kriter ve parametreleri, esasen, 2254 sayılı BMGK kararında mevcuttur. Bu karar temelinde birşeyler yapılıyor gözükse de, fiili durum öyle değildir. Kararda öngörülen takvime uyulamamıştır. Ancak, herşeye rağmen, böyle bir kararın olması, olmamasından çok daha iyidir. Bu kararda yer alan unsurları, gerçek bir şekilde ve belli bir takvim dahilinde uygulamaya geçirmek gerekmektedir. Suriye’de siyasi çözümün sağlanabilmesi esas olarak Esad rejiminin Suriye halkını ülke yönetimine ortak etmeye razı olup olmamasına bakar. Önümüzdeki aylarda Suriye’de yapılması öngörülen başkanlık seçiminin siyasi çözüm yolunda olumlu katkı yapması beklenmemelidir.
Suriye’de siyasi çözüme giden yolda kısa ve orta vadede atılması gereken adımları şu şekilde sıralamak mümkündür:
1.BM gözetimi altında serbest seçimler yapılmalıdır. İç savaşta her iki taraftan da bilinen “kanlı katiller” dışında her Suriyeli aday olabilmelidir. Halen yurtdışında bulunan Suriyeliler de aday olabilmeli ve oy kullanabilmelidir.
2.Bu kapsamdaki en tartışmaya açık konu, Esad’ın aday olup olamayacağıdır. Cenevre Konferansında da, 2254 sayılı BMGK kararında da bu konuda anlayış birliği bulunmamaktadır. Bununla birlikte, rejimden yana kişiler dahil pekçok kişinin ortak görüşü, Beşar Esad’ın siyasi çözüm yolunda fırsat değil, engel olduğudur. Suriye’de kalıcı barışı sağlama yolunda üzerinde buluşulacak asgari müşterek Esad değildir.
3.Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır. Suriye halkını oluşturan hiç bir etnik veya mezhep grubu ülkenin nasıl yönetileceğine tek başına karar verememelidir. Ülkenin hangi sistemle yönetileceği kararını tüm Suriyeliler birlikte vermelidir. Uluslararası camia da bu karara saygı göstermelidir.
4.Ülkenin doğal kaynaklarının ne şekilde kullanılacağına Suriyeliler karar vermelidir. Ülkeyi oluşturan unsurlardan birinin tüm Suriyelilere ait olan doğal kaynaklara çökmesi ve kullanım hakkına sahip çıkması kabul edilmemelidir.
5. Suriye yönetimi, halen yurtdışında olan Suriyelilere dönüş hakkı tanımalı, dönenlerin güvenliği garanti edilmelidir. Ayrıca, insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için en temel ihtiyaçların karşılanması gerekir. Öncelikli olarak, savaşta yıkılmış altyapı (kanalizasyon sistemleri, elektrik ve su şebekeleri gibi) onarılmalı, oturulabilecek meskenler olmalı, sağlık ve eğitim sistemleri işler hale getirilmelidir.
Türkiye Suriye’deki gelişmelerden ziyadesiyle etkilenmiştir. Türkiye, güney sınırlarımızda, adına ne denirse denilsin, PKK ve DEAŞ devletçiklerinin kurulması çabalarına karşı savaşmış, milyonlarca sığınmacıya evsahipliği yapmış, sınır ötesinden saldırılar sonucunda vatandaşlarını kaybetmiş, ekonomik kayba uğramış, hülasa, çok açıdan zarar görmüştür. Suriye’nin sorunlarını çözmüş ve etrafı için sorun üretmeyen bir ülke halini alması en çok Türkiye’yi rahatlatacaktır. Coğrafi ve jeopolitik gerçekler de, Suriye’nin yeniden imarında ve savaşın yaralarının sarılmasında yardımcı olacak başlıca ülkelerden birinin Türkiye olacağını ortaya koymaktadır.
Sorunların zaman içinde üstesinden gelinebilmesi için Suriye halkının yönetime ve ülkenin zenginliklerine ortak edilmesi, her kesimden radikallerin önünün kesilebilmesi, kaostan çıkar temin eden devletlerin sorumlu davranmaya başlamaları gerekir. En önemli husus da, ülkeyi yönetenlerin, ülke çıkarlarını şahsi ve aile çıkarlarının önüne koyabilmeleridir. Başarılması en güç olan da muhtemelen bu sonuncusudur. Ülkedeki farklı mezhepler, etnik ve dini gruplar asırlardır Suriye’nin zenginliği olmuştur. Bu gruplar genel anlamda, son 10 yıldır, savaşın karşıt tarafları haline gelmişlerdir. Medeniyetin neşet ettiği bu bölgeden beklenen, bu grupların tekrardan ülkenin zenginliği konumuna geri getirilmeleridir.
Herhalükarda, Suriye’nin tekrar yaşanabilir bir ülke konumuna gelmesi kolay olmayacak ve zaman alacaktır. Çeşitli uluslararası kuruluşlar 2011’deki duruma geri dönülebilmesi için bile, 2035’i telaffuz etmektedir. O kadar uzun sürmeyeceğini umalım.
Suriye’deki sorunların zaman içinde üstesinden gelinemez ve kalıcı barış tesis edilemezse, Suriyelilerin çilesi bitmeyecek, Suriye sınırlarının ötesine taşan büyük sorunlar üretmeye devam edecek ve bundan on yıl sonra da, “Suriye krizi 20nci yılında” başlıklı yazılar okumak durumunda kalacağız.