Ege’de Yunanistan ile Hava Sahası Sorunları: Havada Tehlikeli Angajmanlar

PAYLAŞ

• Yunanistan ile aramızdaki ihtilaflar zincirinin önemli bir halkasını da  Ege’deki hava sahası sorunları teşkil etmektedir. Bu alandaki başlıca  anlaşmazlıklar hava sahasının genişliği ve uçuş bilgi bölgesinin (yaygın adıyla FIR) Yunanistan tarafından egemenlik alanı olarak görülmesidir. Hava sahası hukuki  terim olarak bir devletin egemenliği altında bulunan, yalnız kendisinin kullanabildiği, başka devletlerin ancak izinle girebildikleri  gökyüzü parçası anlamına gelmektedir.

 
 

        HAVA SAHASI SORUNU

 

     Yunanistan’ın 10 deniz mili genişliğinde ulusal hava  sahası iddiası Ege’deki hava sahası sorununun temelini oluşturmaktadır. Uluslararası hukuka göre, bir ülkenin karasularının genişliği aynı zamanda o ülkenin hava sahasının genişliğini de belirler. Yunanistan 1931 yılında çıkardığı bir kraliyet kararnamesiyle karasuları üç mil iken tek taraflı olarak hava sahasını 10 mil olarak ilan etmiştir. Daha sonra da 1936 yılında karasularını bugün uyguladığı altı mile çıkarmıştır. Yunanistan’ın bu iddiası uluslararası hukuki temelden yoksundur. Türk uçakları 6 ile 10 mil arasındaki hava sahasını kullandıklarında Yunanistan’ın ihlal iddialarıyla karşılaşılmaktadır. Bu durum da iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında karşılıklı notalar verilmesine veya Büyükelçilerin Bakanlığa çağrılmasına yol açmaktadır. Ege sorunlarıyla ilgili bu tür temaslar öteden beri Dışişleri Bakanlıkları arasında varılan bir centilmenlik anlaşmasıyla Ankara’da gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan Atina’daki Türk büyükelçileri Yunanlı meslektaşlarına göre daha şanslı sayılabilir. Diplomatik teamüle pek uymamakla birlikte ağır ifadeler içeren bir notayı alıp almamak büyükelçilerin takdirindedir. Bakanlığa girdiğimiz yıllarda bir Yunan  büyükelçisinin  kendisine verilen notayı almayı reddettiğinde, gizlice  paltosunun cebine konulduğunu duymuştum. Türk diplomasisinin sınır tanımayan yaratıcılığına güzel bir örnektir.

 

        FIR SORUNU

 

      İkinci dünya savaşından sonra hava trafiğinde yaşanan hızlı artış, seyrüsefer güvenliğini sağlamak için bir takım düzenlemeler yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu çerçevede Şikago Sözleşmesiyle oluşturulan Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) bünyesinde yürütülen çalışmalar sonucunda, hava sahaları parsellenerek uçuş bilgi bölgeleri tespit edilmiştir. Bu parsellerin her birinde uçuşların koordinasyonunu sağlamakla görevli “bölge hava kontrol merkezleri” kurulmuştur. Türkiye’de iki (İstanbul ve Ankara) Yunanistan’da bir (Atina) kontrol merkezi vardır. Ege’deki uçuşların sorumluluğu, 1952 yılında İstanbul’da düzenlenen ICAO’nun Avrupa bölge toplantısında Yunanistan’a verilmiştir. Türkiye de, her zamanki ev sahibi konukseverliğiyle  itiraz etmemiş, ana kara ve karasuları üzerindeki hava sahasının kontrolü ile yetinmiştir. 1974 yılında Kıbrıs barış harekatı sırasında Türkiye yayınladığı 714 sayılı NOTAM ile Ege’yi orta hattan ikiye bölerek bu hattın doğusuna geçecek uçakların Türkiye’yi önceden bilgilendirmesini istemiştir. Yunanistan da karşı bir adımla Ege’yi tümüyle hava trafiğine kapatmıştır. Kenan Evren’in meşhur “General Rogers bana asker sözü verdi” ifadeleriyle hatırlanan Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüş sürecinde 714 sayılı NOTAM yürürlükten kaldırılmıştır. Yunanistan’nın da Ege üzerindeki uçuş kısıtlamalarını geri almasıyla 1974 öncesi duruma geri dönülmüştür. Ancak Yunanistan Şikago Sözleşmesinin 3. maddesine aykırı olarak askeri uçakların da önceden uçuş planlarını Atina’ya bildirmesinde ısrarcı olmaya devam etmektedir. Bir başka deyişle Yunanistan FIR sahasını adeta bir egemenlik alanı gibi algılamaktadır.

 

         HAVADA TEHLİKELİ SAVAŞ OYUNLARI

 

      Türkiye ile Yunanistan savaş uçakları Ege’de karşı karşıya geldiklerinde farklı angajmanlar içerisine girebilmektedir. Bu faaliyetler de tehlike derecesine göre önleme, radar kilidi atma, chaff fırlatma ve it dalaşı olarak sıralanabilir. Bir uçağın diğer ülke uçağı tarafından havada belirli bir mesafede karşılanarak görevini tamamlamasına mani olunmasına önleme; 1-1,5 mil yaklaşarak füzelerini ateşleyebilecek konuma gelmesine kilit atma denilmektedir. Chaff fırlatmak ise genellikle radar kilidinden kurtulmak veya füze saldırısından kaçmak için çok ufaltılmış metal parçalarının fişek şeklinde havaya atılmasıdır. Chaff fişeği geçtiğimiz 23 Şubat’ta Yunan savaş uçaklarınca bir araştırma gemimize karşı kullanıldığı gibi sırf taciz amacıyla da bırakılabilmektedir. İt dalaşı ise savaş uçaklarının birbirlerine bir milden daha az yaklaşarak birbiri çevresinde burgu gibi dönüşlerle taciz için manevra yapması anlamında kullanılmaktadır. Kökeni birinci dünya savaşına kadar gitmektedir. İt dalaşları zaman zaman ciddi kazalarla sonuçlanabilmektedir. Son olarak 15 yıl önce 23 Mayıs’ta Rodos adası açıklarında Türk ve Yunan F-16’larının havada çarpışması sonucunda Yunanlı pilot hayatını kaybetmiş, Türk pilot ise fırlatma koltuğunu kullanarak atlamayı başarmıştır.

 

        EKONOMİK KÜLFET

 

      2018 yılında paylaşılan bir veriye göre bir F-16 uçağının bir saatlik it dalaşı maliyeti 10 bin Avro, bir Mirage uçağınınki ise 11 bin Avrodur. Yunanistan, Türk savaş uçaklarını önlemede ve it dalaşında en az 2500 saat havada kalan uçakları  için yılda ortalama 20 milyon Avro harcamaktadır. Bir türlü kurtulamadığı ekonomik kriz içerisinde önümüzdeki yıl savunma harcamalarını 5 misli artıracağını açıklayan Yunanistan’a birilerinin “Allah akıl fikir versin” demesi lazımdır.

 

       “İSTİKŞAFİ”LERİN GELECEĞİ

 

     Son günlerde Yunanistan’ın ülkemize yönelik söylem ve eylemlerinde yeniden eski sert retoriğe dönmeye başladığı dikkati çekmektedir. Amaç bu yıl 25 Ocak’ta yeniden başlayan istikşafilerin görüşme masasını devirmektir. Böylece bu ay sonunda yapılacak AB Konsey toplantısı sonuç bildirisinin Doğu Akdenize ilişkin bölümünü istediği gibi şekillendirebileceğini düşünmektedir. Atina’da gerçekleştirilecek müteakip istikşafiler için nihayet 16-17 Mart tarihlerinin belirlenmiş olması önemlidir. Türkiye bu konuda Yunanistan’ın oyununa gelmemelidir.

İlgili Yazılar