Urla, İzmir’in çok yakınında Anadolu kasabası özelliğini korumak için var gücüyle direnen ilçelerden biri. Son yıllarda Urla’ya büyük kentlerden gelerek yerleşen ya da iş kuranların sayısındaki artışı, esnaf sevindirici ama daha önce yerleşenler kaygı verici buluyor. Peki Urla’yı çekici yapan ne? Her şeyden önce İzmir gibi güzel bir dünya şehrinin yanıbaşında yer alıyor. İzmir, özellikle gençlerin ve kadınların özgürce yaşadığı, heykellerin alanları süslediği, sokaklarında, salonlarında, hatta tramvaylarında ve isimleri birbirinden anlamlı gemilerinde sanatın rahatça icra edilebildiği, biraz Barselona’ya, biraz Marsilya’ya benzetilen bir Akdeniz şehri. İzmir’e son yıllarda İstanbul’dan hatırı sayılır bir “beyaz yakalı” göçünün yaşanmış olmasına rağmen, gelenlerin İstanbul’u buraya getirmek yerine “İzmirlileşmiş” olduğu gerçeği de, bir bakıma, İstanbul’un insanları yoran kozmopolit yaşamı yerine, burada farklı bir “şehir kimliği” bulabildiğini gösteriyor. Hatta Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, tüm kasabalarıyla, yani Urla, Efes, Bergama ile birlikte, İzmir’in bütünsel bir hikayesinin yazılması gerektiğini savunuyor.
Bu hikayenin Urla kısmına eklenecek çok şey var: ilk gümüş paranın basıldığı Urla’nın, antik Klazomenai adıyla başlayan zengin tarihi, lezzetli esnaf lokantaları, enginar ve bardacıkla başlayan sebze ve meyveleri, levrek ve lidakiyle başlayan türlü çeşitli balıkları, ayrıca Sanat Sokağı, şarapları, ilginç Felsefe Günleri bunların başında geliyor. Tabii pozitif bilimlerin atası sayılan Anaksagoras’ı, Urlalı ünlü yazarımız Necati Cumalı’yı ve Nobel ödüllü Urla doğumlu Yorgo Seferis’i de unutmamak lazım.
Tarih hocalarımız Urla’nın Türkçe’de “çağırmak, seslenmek” anlamına geldiğini, eskiden bilinenin aksine Latince kökenli bir sözcük olmadığını söylüyorlar. İzmirliler arasında Kilizman olarak adlandırılan deniz kıyısındaki Limantepe bölgesinde antik kent kazıları devam ediyor. Bu bölgede aynı zamanda Ankara Üniversitesi ve Deniz Araştırmaları Derneğinin işbirliğiyle,2500 yıl önce Ege’de kullanılan teknelerin ve deniz teçhizatının bilimsel tasarımlarla replikaları üretiliyor, deneysel teknoloji çalışmaları yapılıyor.
Salgın nedeniyle sonuncusu yapılamayan Urla Enginar Festivali, sadece enginar değil, Urla’nın zeytini ve şarabı ile birlikte, yöresel yemek çeşitlerinin de tanıtıldığı önemli etkiye sahip. Urlalı şarap üreticilerinin yurt dışına da ihraç ettikleri nitelikli türlerin yarışma kazandıklarını da not etmekte yarar var. Salgında ne yazık ki kapanan esnaf lokantaları ile fiyatları astronomik olsa da gastronomide iddialı restoranların ünleri de çoktan büyük şehirlerimize ulaşmış durumda.
Urla’yı ziyaret etmeyi salgın sonrası yapılacak ilk işlerden biri olarak planlayanlara günlük bir gezi programı önermek gerekirse, tam merkezde bulunan Malgaça pazarında yapılacak yöresel kahvaltıdan sonra, hemen arka sokaklardaki eski taş evleri, camileri, yenilenen tarihi yapıları gezmek mümkün.Sanat Sokağını ziyaret ettikten sonra merkezdeki esnaf lokantalarından birinde öğle yemeği yemek düşünülebilir. Güne Urla’nın deniz sahili İskele’den başlamak isteyenler içinse balık mezatını izlemek ilginç olabilir. Burada Tolga’nın ustaca yönettiği mezatın heyecanını yaşarken, mevsimine göre levrek, barbun, mırmır, lidaki, mercan, dil balığı bulabilmek, balığınızı hemen orada temizlettirmek mümkün.
İskele’de 2500 yıllık Ege gemilerinin aynılarının yapıldığı, etrafı çevrili atelye henüz ziyarete açık değil. Aynı zamanda çok ilginç bir araştırma alanı olan bu bölgenin uluslararası tanıtıma açılmasının Urla’ya farklı bir bilimsel denizcilik değeri kazandıracağı muhakkaktır. Bu kapsamda, Urla’da Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı bir Su Ürünleri Fakültesi de bulunduğunu kaydetmek gerekir. Urla’ya büyük değer katan, Türkiye’de ilk 10’a giren İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünü de unutmamak lazım.
Urla aynı zamanda felsefenin ve bilimsel araştırmanın atalarından sayılan Anaksagoras’ın da memleketi. Güneş ve ay tutulması, göktaşları gibi doğa olayları hakkında bilimsel açıklamalar yapan Anaksagoras’ın Urla’nın merkezinde Belediye binasının arkasında bir heykeli de var. Bu düşünürün, “Algı karşıtların meydana getirdiği uyarımın sonucudur” şeklinde, felsefe tarihine geçen bir sözü de var.
Kültür ve sanatın dostları, Urla’dan yetişmiş ünlü yazar Necati Cumalı’nın evini de müze haline getirerek önemli bir hizmette bulunmuşlar. 1963’te Nobel ödülü kazanan Yunanlı şair Yorgo Seferis’in de Urlalı olduğunu not edelim. Aynı zamanda diplomat olan Seferis, 1948-1950 yılları arasında Ankara’ya Yunanistan Büyükelçiliğine müsteşar olarak tayin olmuş ve çocukluğunu geçirdiği Urla’ya, İzmir’e ziyaretlerde bulunmuş.
Güzelliklerinin yanında kışın esen şiddetli poyrazlarıyla da bilinen Urla’da üç yıldan beri yaşayan biri olarak, ilginç sunuşların yapıldığı, tartışmaların yaşandığı Urla Felsefe Günlerinin ve Enginar Festivalinin salgın nedeniyle yapılamamasına üzüldüğümü söyleyebilirim. Çevrenin müthiş doğasının içinde Urlalı dostlarla yaptığımız uzun yürüyüşler de maalesef artık yapılamıyor. Urla gerçekten görmeye, tanımaya değer bir Anadolu kasabası.