ORTA KORİDOR’UN GÜNEY KOLUNDA BİR İŞBİRLİĞİ PROJESİ: JENİN SERBEST ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ

PAYLAŞ

2010 yılında Dışişleri Bakanlığı’nın öncülüğünde Türkiye’yi doğu-batı ekseninde Kafkasya-Orta Asya-Avrupa’ya geniş ve çok katmanlı bir altyapı mimarîsi üzerinden bağlamaya dayalı Orta Koridor’a ilişkin hummalı bir çalışmaya ve bütünleşik yapıdaki bu projenin dış dünyaya tanıtımına yoğunluk kazandırılırken Orta Koridor’u güney hattından destekleyecek arterleri kapsayacak alt koridor projeleri üzerinde de etraflıca durulmuştu.

Güney hattındaki alt-koridorlar arasında İran-Afganistan-Pakistan güzergâhı, Aktau (Kazakistan) ile Türkmenbaşı (Türkmenistan) limanlarını Hazar Denizi üzerinden Bender Abbas (İran) limanına bağlayan deniz geçişli hat ve Orta Koridor’u Ortadoğu’ya Antalya-Mersin-İskenderun limanlarından, demiryolu geçişini de içerecek şekilde Ro-Ro seferleriyle İskenderiye (Mısır) ve Ashdod ile Haifa (İsrail) limanlarına ve ötesinde Ürdün üzerinden Akabe Körfezi’ne ulaşımı sağlayacak bu alt koridorları Türkiye için işlevsel kılacak projeler de bulunmaktaydı. Bu çerçevede, temel eksen olan Orta Koridor’u muhafaza etmek, beslemek ve daha da güçlü kılmak üzere diğer coğrafi istikametlerde, dolayısıyla kuzey-güney hatlarını da gözetecek şekilde bütüncül bir hedef belirlenmişti.

Ortadoğu’ya dönük alt koridorlar aracılığıyla eski Hicaz demiryolunun ihya edilmesi sürecinin de başlatılması öngörülmüştü. En az bunun kadar önemli diğer bir proje ise, Türkiye-Filistin-İsrail arasındaki işbirliğine dayalı olarak Batı Şeria’da Jenin Serbest Organize Sanayi Bölgesi (JSOSB) kurulmasıydı.

JSOSB projesinin başlamasıyla birlikte tarım alanı statüsüne sahip yöre, yapılan altyapı yatırımlarıyla birlikte sanayiye tahsisli parsele dönüştü.

Üç safhalı olarak tasarlanan JSOSB projesinin hayata geçirilmesine TOBB’un desteğinde 2010 yılında Filistin Ekonomi Bakanlığı ile imzalanan bir imtiyaz sözleşmesiyle başlandı. Sözleşmenin imzalanması sonrasındaki süreçte TOBB temsilcileri, devlet yöneticilerinin bilgisi tahtında çeşitli vesilelerle Filistinli üst düzey yetkililerle biraraya geldiler. Süreç içinde İsrail tarafıyla da görüşmeler sürdürüldü.

Proje safhaları ilerledikçe ve projenin altyapısı tamamlandıkça buna Dünya Bankası (WB) ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD)’nın da ilgisinin arttığı gözlendi. Almanya Kalkınma Bankasının (KfW) da devreye girmesiyle birlikte 2015’te imzalanan bir anlaşmaya istinaden JSOSB alanına İsrail’den elektrik ve su altyapısı getirilmesinin önü açıldı.  Buna dayalı olarak JSOSB Türk-Alman Ortak Sanayi Bölgesi’ne dönüştü. TOBB’un ağırlıklı rolünün süreceği bu ortak projenin, herşey planlandığı gibi gerçekleşirse, 2025’te tamamlanması öngörülüyor.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısı sonrasında İsrail’in Gazze’yi acımasızca harabeye çevirdiği ve 50.000’e yakın sivil insanın ölümünden sorumlu olduğu açık. Uluslararası Ceza Mahkemesinin (ICC) başta Netanyahu olmak üzere Ocak 2025’te görevinden istifa eden Savunma Bakanı Gallant için çıkardığı tutuklama müzekkeresi de ortada.

İsrail’in, Batı Şeria’daki Jenin Mülteci Kampı’na karşı saldırılar yapmaya devam ettiği ve bu saldırıların da sivil Filistinliler arasında can kaybına yol açtığı bilinmekte.

İsrail’in Ortadoğu’da gerçekleştirmekte olduğu eylemlerin Türkiye ile İsrail arasındaki ipleri iyice gerdiği de görülmekte. ABD’de başlayan Trump dönemiyle birlikte kaygan Ortadoğu zemininde gelecekte ilişkilerin nasıl bir seyir izleyeceğini tüm yönleriyle şimdiden öngörmek mevcut tabloya bakarak mümkün değil.

Halihazırda eldeki veriler incelendiğinde, Jenin şehrine üç kilometre mesafedeki Serbest (veya Vergisiz) Organize Sanayi Bölgesi Türkiye-Filistin-İsrail-Almanya işbirliğinin çok taraflı bir çerçevede gerçekleştiği sürdürülebilir bir iş projesidir ve Batı Şeria’yı da kapsamakta olan İsrail saldırılarından bugüne değin etkilenmeden yaşama geçirilmesine devam olunmaktadır.

Başta Gazze olmak üzere kökten değişikliklere maruz kalan bölgede imarın öncelendiği işbirliğine dayalı bu proje tümüyle hayat bulduğunda bölge için olumlu bir emsal yaratılmış olacaktır. Buradaki çoklu işbirliği modeli, hem Gazze dahil savaştan yıpranmış ve yıkılmış diğer bölgelere de esin kaynağı oluşturması açısından, hem de proje içinde yer alan paydaşlar ile imara aç kalmış bölge halklarının geleceğe dönük beklentileri için kuşkusuz önemli ve yararlanmaya açık bir işbirliği çerçevesi sunmaktadır.

JSOSB projesi Filistin halkına istihdam (Filistinliler için 6.000 doğrudan ve 15.000 dolaylı istihdam) ve özellikle meslekî eğitim ile üniversiteler arası işbirliği imkanları sağlayacaktır. Bu gerçeklikten hareketle Ramallah’taki Hükûmet projenin arkasında durmaya devam etmektedir.

Bölgeyi ateş yumağına çeviren İsrail ise, Filistin tarafının da içinde yer aldığı üretime dönük bir inşa-imar işbirliği projesi vasıtasıyla gelecekte Türkiye dahil bölge ülkeleriyle geliştirmek zorunda kalacağı ilişkilerine, bugün yaptıklarının hilafına, ‘olumlu bir katkı’ sağlamak olanağını bulacaktır.

Projeye Türkiye açısından bakıldığında; ileride her an yeni olumsuz gelişmelere gebe olsa da, Ortadoğu ülkelerinin orta-uzun vadede diyalog ve işbirliği aracılığıyla barış, huzur ve istikrara kavuşması yolunda son derece netameli addedilebilecek bir ortamda çatışan taraflar arasında bir kalkınma projesine hayat vererek Türkiye, gelecek için önemli bir çoklu işbirliği modelinin baş mimarları arasında yerini almış olacaktır.

JSOSB projesi aracılığıyla Türkiye, bir yandan Filistin’i de kapsayan bir işbirliği yapılanması içinde tedarik ve değer zincirlerine yeni bir halka eklemiş olacak, diğer yandan bölgeye dönük bağlantısallığını takviye edecek bir olanağa kavuşabilecektir.

JSOSB projesi, rehabilite edilmesi kaydıyla Türkiye’ye demiryolu bağlantısı sayesinde Batı Şeria’ya, dolayısıyla Filistin’e erişim sağlayacağı gibi, Ürdün üzerinden Akabe Körfezi’ne çıkış imkânını da beraberinde getirmiş olacaktır. Akabe Körfezi bağlantısı için elbette başta Ürdün olmak üzere bölge ülkeleriyle siyasî ve malî/yatırım işbirliği olanaklarının aranması gerekecektir.

JSOSB’nin kara ve demiryolu üzerinden Türkiye’ye bağlanması durumunda Orta Koridor’un, güney dahil diğer alt arterlerle desteklenmesi, dolayısıyla ekonomik-ticarî ölçeğin genişletilmesi, Orta Koridor aracılığıyla Ortadoğu-Kafkasya-Orta Asya hattının da bütüncül bir mimarîde buluşturulması mümkün olabilecektir.

Bu tasarım içinde Türkiye’nin, JSOSB üzerinden Akabe’nin yanı sıra Irak Kalkınma Yolu Projesi aracılığıyla Basra Körfezi’ne (Faw Limanı) de bağlanması projesiyle birlikte geniş anlamıyla bağlantısallık ölçeğinde ekonomi-ticaret-enerji-ulaşım-iletişim-yeşil dönüşüm alanlarında vazgeçilemez bir merkez (hub) ülkeye evrilmesi hedefine hizmet edilmiş olunacaktır.

Bölgedeki mevcut gerilim ve olumsuzlukları göz ardı etmeden, buna mukabil evrilen ortamı gözeterek, JSOSB ve benzeri projelerin, tabiatıyla karşılıklı mutabakatlara dayalı olarak belirlenecek şartlar tahtında bölge ülkelerinin yanı sıra ehil ve istekli olan bölge dışı paydaşları da kapsayacak şekilde gerçekleşmelerini sağlayacak zeminler oluşturmak Türkiye’nin geniş bir havzada güç ve nüfuzunu arttırmanın kritik önceliklerinden biri olmalıdır.

Önceliklendirmeyi yaparken Orta Koridor ve JSOSB gibi arka planı güçlü, geniş bir zemini ve müktesebatı bulunan projelerde daha fazla ilerleme sağlanması ve ağırlığın bunların vakit geçirmeksizin sonuçlanmasına verilmesi esas alınmalıdır. Elbette mevcut koşulların sunduğu fırsat ve sınamaları dikkatlice değerlendirmek kaydıyla da olsa herhangi bir saik veya tercihle kökleri geçmişe ve varılan karşılıklı mutabakatlara dayalı bu tür kilit projelerin önüne geçecek veya bunları geciktirecek sapmalara meydan verilmemesi rehber kılınmalıdır.

Jeopolitik ve jeostratejik ortamın bu derecede sınamalara tabi tutulduğu gerilimli bir dönemde-nasıl tanımlandığı ayrı bir mesele olmakla birlikte- Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda en başta yakın çevresinden başlamak üzere birbirlerini takviye edecek bütüncül bir çerçevede geniş ölçekli barış, istikrar ve refah havzaları tesis etmeye dayalı bölgesel ve bölgeler arası işbirliğini perçinlemeyi, JSOSB örneğinde olduğu gibi, gerektiğinde çatışan taraflar arasında köprüler kurmaya yönelik girişim ve atılımları kamu ve özel sektör kaynaklarını akılcı yollardan seferber etmek suretiyle her yönü ve alanı itibarıyla öncelemesi  bir tercih değil, zorunluluktur.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir