Ülkelerin tarihinde 100. yıldönümleri hep büyük anlam ve önem taşımıştır. Bizler de 2019 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci içindeki önemli kilometre taşlarının yıldönümlerini yaşamaktayız. 19 Mayıs gibi, Amasya Tamimi gibi, Erzurum ve Sivas Kongreleri gibi, 23 Nisan gibi, Sakarya Savaşı gibi Türk tarihinin hayati dönüm noktalarının 100. yıldönümleri geldi geçti. Bunların anılması çok daha coşkulu ve görkemli olmak gerekirken, ne yazık ki “sıradan” sayılabilecek törenlerin ötesine geçilemedi.
İçinde bulunduğumuz hafta da İstiklal Harbi’ni fiilen bitiren 26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarrruzu’nun 100. yıldönümü. Bu zafer sadece Trablus Savaşı ile başlayıp, Balkan ve Birinci Dünya Harpleri ile devam eden kesintisiz 10 yıllık çok yıpratıcı bir mücadelenin sonu olmakla kalmayıp, yeni Türk devletine giden sürecin son halkalarından biri…
Büyük Taarruz’un öncesi, safhaları ve sonuçları ile ilgili olarak Türk tarihi açısından şimdiye kadar yazılmamış pek az şey kaldı. Milli Mücadele, asker/sivil küçük bir grubun, bir Büyük Önder’in liderliğinde, muazzam imkansızlıklar içinde, iç isyanlara, İstanbul’da işbirlikçi bir hükümetin engellemelerine, Ankara’da yıkıcı bir muhalefete rağmen başarılmıştır.
Biz de bu büyük zaferin 100. yıldönümünü ve zaferin yaratıcısı büyük asker ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü 1 Eylül 1922 günü Uşak yakınlarında bir köyde, Garp Cephesi Kumandanı Mirliva İsmet (İnönü) ve Kurmay Başkanı Asım (General Asım Gündüz) ile birlikte, bugün koruma altına alınmış bir meşe ağacının gölgesinde otururken verdiği ve ertesi günü sahra telefonlarıyla
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları!
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun anâsır-ı asliyesini (asıl unsurlarını) inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necîb milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emîn olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet (kılavuzluk, aracılık) etme vazifemi mütevâliyen (ardarda) ve mütemadiyen (aralıksız şekilde) ifa edeceğim.
Başkomutanlığa teklifatta (
Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazar-ı dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin kuvâ-yı akliyesini (aklının gücünü), yiğitliğini ve menâbî-i celâdet (kahramanlığının kaynaklarını) ve himmetini müsabaka ile ibzâle (yarışırcasına bol bol harcamaya) devam eylemesini talep ederim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Mustafa Kemal”