İnsan hakları tarih boyunca insan toplumunun ilgi alanında olmuştur. Yine de insan haklarının korunması özlü olarak ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hukuken bağlayıcı kurallara kavuşabilmiştir.
O dönemde siyasi akıl yeniden düzenlediği uluslararası güvenlik mimarisinin merkezine Birleşmiş Milletler’i yerleştirir. 1945’te kabul edilen BM Antlaşması, insan haklarına saygı ve sosyal adaleti, uluslararası barış, güvenlik ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin temeli olarak tanımlar. 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin önsözü, “İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, özgürlüğün, adaletin ve dünya barışının temeli” olduğunu vurgular.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile belirlenen ilkeler uyarınca geliştirilen temel insan haklarına ilişkin sözleşmelerden biri de “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi”dir (CEDAW).
Türkiye BM’nin kurucu üyeleri arasındadır. Kadın haklarına ilişkin sözleşmenin tarafıdır. Sözleşmenin üye devletlerde uygulanmasını izleyen komiteye seçilen üyesi bir dönem komitenin başkanlığını da yürütür.
BM sistemini tamamlayıcı nitelikte kurulan bölgesel örgütlerin biri de, 1949 doğumlu Avrupa Konseyi’dir. Hukuken bağlayıcı norm üreten örnek bir insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi örgütüdür. Bugüne kadar geliştirdiği 225 sözleşme Avrupa’da demokratik güvenliğin çerçevesini oluşturur.
Türkiye Avrupa Konseyi’nin de kurucu üyeleri arasındadır. Konsey tarafından geliştirilen sözleşmelerin yüzde 54’üne taraf olmuştur.
BM’de kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik bir sözleşme oluşturma ihtiyacının belirlenmesi üzerine, Avrupa Konseyi’nde başlatılan çalışma sonucunda “Kadınlara Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi) hazırlanır. Sözleşme, bu alanda ilk ve tek uluslararası belgedir.
Sözleşme, Türkiye’nin Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında Mayıs 2011’de İstanbul’da düzenlenen Bakanlar Komitesi sırasında imzaya açılır. Türkiye, ev sahibi olarak, sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olur. Sözleşme 2012’de TBMM’de tüm siyasi partilerin uzlaşısı ile çekince konmadan onaylanır. Türkiye 2014’te yürürlüğe giren sözleşmeyi onaylayan ilk ülke olmuştur. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi üzerine kurulan Taraf Devletler Komitesi’nin ilk başkanı Türkiye büyükelçisidir. Sözleşmenin üye devletlerde uygulanmasını izleyen GREVIO’nun ilk başkanı, Türkiye adına komiteye seçilen üyedir.
Bunlar Türkiye’nin uluslararası saygınlığının temel taşlarıdır, korunmalıdırlar.
Toplumda kadın – erkek eşitliğinin sağlanması, en başta, insan onuruna ve temel insan haklarına saygının gereğidir. Ayrıca; içeride siyasi istikrarın, sosyal huzurun ve ekonomik refahın; uluslararası alanda da saygınlığın olmazsa olmaz koşuludur.
Cinsiyet eşitsizliğinin de yol açtığı kadına karşı şiddetin önlenmesi öncelikli hedeftir. Şiddetin cezalandırılması caydırıcılık sağlanması bakımından önemlidir. Ne yazık ki devam eden cezasızlık kültürü, yalnız caydırıcılığın yok edilmesi ile kalmamakta, tersine özendirici olmaktadır.
Türkiye BM ve Avrupa Konseyi sözleşmelerinin tarafıdır. Anayasa uyarınca bunlar kanun hükmündedir. Zaten, İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu 6284 sayılı kanun da yürürlüğe girmiştir.
İnsan haklarının korunması konusunda yeterli normatif düzenleme vardır. Sorun uygulamadan kaynaklanmaktadır. Normların olumlu bir anlayışla uygulamaya yansıtılması gerekir. Medya, akademi ve sivil toplumun da görüşlerini karar süreçlerine yansıtmalarına imkan verilmesi, katılımcı demokrasinin gereğidir.
Kadın haklarına, kadın – erkek eşitliğine ve kadına karşı şiddetin önlenmesine karşı çıkılması, çağdaş anlayışla çatışan bir tutumdur. Eşitlik temelinde insan haklarını savunanlar ile ayrımcılığa dayalı roller içeren sistemi korumaya çalışanlar arasındaki ikilem, çatışmanın nedenidir.
COVID-19 küresel salgını koşullarında, kadınların sorunları derinleşmiştir. Bununla birlikte, insan toplumunun her alanda karşılaştığı sorunlarla mücadelesinde kadınların katkılarının vazgeçilemezliği daha da görünür olmuştur.
İnsan haklarına saygı, kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi, eşitliğin sağlanması, kadınlara karşı ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması, günümüzün öncelikli gündem maddesidir.
Kadına karşı şiddet en vahim insan hakları ihlalleri arasındadır. Kültürel dönüşüme yönelik eğitim öncelikler arasına alınmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkılmalıdır.
Kadınların eşit haklara ve fırsatlara sahip olmaya yönelik haklı talepleri desteklenmelidir.