Bir 10 Kasım gününün daha hüznünü yaşıyoruz. Bugün Cumhuriyetimizin kurucusu ve ebedi önderimiz Atatürk’ün ölümünün 83. yıldönümü. 57 yıllık kısa sayılabilecek yaşantısına muharebe meydanlarında zaferler, koca bir Cumhuriyet, her biri ayrı birer anıt olan devrimler sığdırmıştı.
Atatürk yok edilmek istenen bir milleti ayağa kaldırarak, yanmış ve yıkılmış yurt toprakları üzerinde, üstelik bilimden uzaklaşmış, Sanayi Devrimi’ni ıskalamış, çağdaşlığın gerisinde kalmış bir imparatorluğun yerine yeni ve bağımsız bir devlet kurmuştur. Gerçekleştirdiği mücadelede en güç koşullar altında insanımıza güvenilmesi gerektiğini bizlere öğretmiş, ulusumuzun bağımsızlığı ve özgürlüğü için neleri başarabileceğini dünyaya kanıtlamıştır. O’nun başarıları, özgür ve bağımsız yaşamak isteyen diğer uluslara da yol gösterici olmuştur. Yaşamı, yaptıkları, düşünceleri, dönemin koşullarıyla birlikte değerlendirildiğinde Atatürk’ün yüceliği ve üstün kişiliği daha iyi anlaşılacaktır. Atatürk, yarının insanıdır. Üstün liderlik yetenekleri ile aklı sağduyuyla birleştirmiş, doğru yerde doğru kararlar almış ve uygulamış, toplumun gelişme ve çağdaşlaşma iradesi doğrultusunda, değişen koşullara en uygun seçenekleri benimsemiştir. Bunlar asla unutulmayacak, Türk milletinin kendisine olan minnet borcu, aradan geçen onca yıla rağmen, aynı kuvvetle sonsuza dek devam edecektir.
Atatürk’ün en büyük savaşı cehalete, bağnazlığa dogmalara ve geri kalmışlığa karşı açtığı savaştır. Bu savaş milletimizin evrensel değerleri özümsemesi ve çağdaş yaşamı kısa sürede benimsemesiyle kazanılmıştır. Savaştan çıkmış, yokluklar ve imkânsızlıklar içindeki bir ülkenin Atatürk önderliğindeki aydınlanma çabaları, tarihin en büyük çağdaşlaşma hareketlerinden biri olmuştur. Hiç kuşkusuz, Türkiye’de Rönesans Atatürk ile başlamıştır.
O’nun ülkemizin kurtuluşu ve küresel uygarlık düzeyini yakalama çabalarında oynadığı rol tarihin akışına yön verecek büyüklüktedir. Eylem ve söylemleriyle ulusumuza olduğu kadar, insanlığa da mal olmuştur. Atatürk yalnız bir asker, ileri görüşlü bir devlet adamı ve bir devrimci değil, büyük bir düşünce adamıdır. Aynı zamanda bilimsel ve çağdaş düşüncenin de simgesidir. Olanaksız gibi görünen düşünceleri yaşama geçirerek sağlam kuramların nasıl uygulamaya dönüştürülebileceğini de kanıtlamıştır. “Dünyada her şey için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında mürşit (yani yol gösterici) aramak gaflettir, dalalettir” diyen Atatürk’ü anlamak, akıl ve bilimin rehber kabul edilmesiyle mümkündür.
Türk milleti Ata’sı ile gurur ve kıvanç duymaktadır. Atatürk ulusumuzun hiç sönmeyecek ışığı, ulusal kahramanıdır. Kendi ifadesiyle “toprak olmuş naçiz vücudu” artık aramızda olmasa da kurduğu cumhuriyet varlığını onurla sürdürmekte, ilke, ideal, fikir ve düşünceleri de zihnimizin ve kalbimizin derinliklerde yatmaktadır. Bıraktığı manevi miras ilk günkü ışıltısı ve pırıltısıyla dimdik ayaktadır.
Aramızdan ayrılışının 83. yılında kendisini sevgi, saygı ve gönül borcu duyarak, özlemle anıyoruz. Atatürk uzun yıllar önce sonsuzluğa uğurlanmış olsa da, gönüllerde ve zihinlerde ölümsüzleşmiştir. Düşünceleri, ilke ve devrimleriyle yolumuzu aydınlatmayı sürdürmektedir. Atatürkçü düşünce yönteminin benimsenmesi ve yaşatılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişmesinin, her alanda güçlenerek aydınlık yarınlara ulaşmasının da en büyük güvencesidir. Laik, demokratik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, aydınlık Türkiye’nin simgesi, büyük devrimci ve düşünce insanı Atatürk’e duyulan güven, sevgi ve saygı artarak sürecek ve onun Türk ulusunun gönlündeki erişilmez yeri hiçbir zaman değişmeyecektir.
Kurduğu cumhuriyet 100. yılına yaklaşırken Anıtkabir’inde huzurla yatsın, ruhu şad olsun!