NATO ZİRVESİNDE NE OLUR? TÜRKİYE NE YAPMALI?

PAYLAŞ

ZİRVE ÖNCESİ SÜREÇ

 

14 Haziran 2021’de yapılması planlanan NATO Zirvesi’ne bir ay kaldı. Bu önemli Zirve için hazırlıkların  NATO içinde ve müttefik ülkeler başkentlerinde tam hızla ilerlemekte olduğuna kesin gözle bakılmalı.

 

ABD Başkanı Biden, 2021 Mart’ında düzenlenen AB Zirvesinde Avrupalı ​​mevkidaşlarıyla yaptığı telekonferansın ardından, önümüzdeki NATO Zirvesi’nde transatlantik topluluğa ilk kez hitap edecek. Görev süresine başladığında ABD Başkanı Biden, açık ifadelerle “ABD geri döndü” dedi.  Bu, uluslararası sahneye ve transatlantik dünyaya geri dönmek anlamına geliyor.  ABD Başkanının uluslararası düzene bakış açısının Avrupa-Atlantik bölgesini ve ötesini çevreleyen belirsizlikler ve istikrarsızlıklarla dolu bir dönemde İttifak için geniş bir nefes alma alanı yarattığı anlaşılıyor.

 

Sırasıyla Şubat ve Nisan ayındaki NATO Savunma ve Dışişleri Bakanları Toplantıları, ABD’nin alışılagelmiş ayırt edici özelliği olan NATO ve üyeleri nezdindeki teşvikkâr tutumunu göstermek bakımından önemli gelişmelere sahne oldu. Sistemik rekabetin arttığı bir dönemde, Washington’daki en yüksek kademelerden İttifak içindeki dayanışma ve amaç birliğine öncelik veren olumlu mesajlar NATO’nun geleceğine dair önemli ipuçları veriyor.

 

NATO’NUN DAYANDIĞI ZEMİN

 

İttifak’ın zeminini oluşturan temel ilkeler NATO’yu en başarılı siyasi-askeri ittifak yapan esaslardır.  Önümüzdeki Zirve, NATO’nun şimdi ve gelecekteki rolünü netleştirmek için yeni bir fırsat olacak ve mevcut küresel sınamalar karşısında transatlantik çerçevenin kalıcı değerini destekleyecek mesajların dünya kamuoyuyla paylaşılmasına vesile oluşturacaktır.

 

Zirvede ‘NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik’ başlığı altında bağımsız Uzmanlar Grubunca hazırlanan Raporun temel yönelimi ve tavsiyeleri NATO ülkeleri liderleri tarafından ele alınacak.  İttifak’ın önümüzdeki on yılda yol haritasını çizen bu kapsamlı raporun, diğer hususlar meyanında, çok önemli iki yönü, transatlantik istişareler için benzersiz bir danışma forumu olan NATO’nun mevcut uluslararası güvenlik durumu karşısında siyasi boyutunu güçlendirmeyi ve 2010 NATO Lizbon Zirvesinde kabul edilen Stratejik Konseptin güncellenmesini önermesidir.

 

Bölgesel bir örgüt olmasına rağmen Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana NATO, yürüttüğü operasyonlar/misyonlar ve kurmuş olduğu ortaklıklar dolayısıyla küresel ölçekte boyutlar kazandı.  Faaliyetlerinin ve ortaklıklarının kapsamı, Avrupa-Atlantik bölgesinin ötesindeki farklı alanlara doğru geniş ölçekte evrildi. Oluşturduğu ortaklıkların sayısı kıtalararası bir yönde artarak  Uzak Doğu’yu da kapsayacak şekilde çok geniş bir alana yayıldı.

 

SON ALTI YILDA NELER OLDU?

 

Kırım’ın hukuk dışı ve gayrimeşru işgali ve ilhakı ile Ukrayna’nın Donbas bölgesinin Rusya tarafından istikrarsızlaştırılmasının ardından, kısacası 2014’ten bu yana, çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü ve bireysel özgürlükler gibi şimdiye kadar Batı demokrasilerinde doğal kabul edilen  ortak ideal ve değerlere sahip çıkmak her zamankinden daha önemli hale geldi.

 

NATO’nun da üzerine inşa edildiği bu temel değerler, İttifakın rakipleri ve ortaklarıyla yürüttüğü ilişkiler bağlamında olduğu kadar, hatta  daha da artan derecelerde müttefik ülkelerdeki yönetişimlerin geleceği için de kritik önem taşıyor. Bu ortak idealleri ve değerleri benimsemek, sürdürmek ve güçlendirmek, hem müttefikler hem de ortaklar için  mevcut uluslararası sınamalar karşısında vazgeçilemeyecek bir güvenlik ve istikrar ağı oluşturuyor.

Yeni ABD yönetiminin, NATO’nun Kurucu Antlaşması hükümlerinde yer aldığı üzere, dış ve güvenlik politikalarını belirlemede ve izlemede demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve bireysel özgürlüklere öncelik vereceği ortaya çıktı.  Bunun İttifak içinde olumlu yankı bulması ve birçok üye ülke tarafından memnuniyetle karşılanması şaşırtıcı olmayacak. ABD Başkanının ileri bir tarihte evsahipliği yapacağı ‘Demokrasiler Zirvesi’ne de transatlantik bir çerçevede önemli bir katkı sunacak.

 

ZİRVEDEN NE BEKLENEBİLİR?

 

Zirvenin, paylaşılan ortak değerlere öncelik verme anlamında yeni bir ruha hayat verilmesi için kritik bir dönüm noktası oluşturması beklenmelidir. Zirvenin temel sonuçları arasında kimi müttefik ülkelerde popülist politikaları öne çıkaran, İttifakın dayandığı ortak değerlerden sapmalara meydan veren bazı çevrelere karşı ciddi bir uyarının vücûd bulması sürpriz oluşturmayacaktır. Bu yönde Zirve sonuçlarına yansıyacak güçlü bir çağrı, üye ülkelerde demokratik yönetişimleri teşvik edecek ve demokrasinin dayanıklılığı pekiştirecek bir işlev görebilir.

 

Zirvenin diğer bir sonucu olarak, ‘kurallara dayalı uluslararası düzene’ meydan okuyan ülkelerin sergilemekte oldukları davranışlara karşı sessiz kalınmayacağı mesajının yeniden ve güçlü bir tonda dünya kamuoyuna ilan edilmesi beklenmelidir. Birçok ilgili çevrede, ortak ideallerin ve değerlerin lafzını ve ruhunu yeniden canlandırmanın NATO’nun özellikle son yıllarda bir ölçüde geri plana itilen siyasi rolünü güçlendireceği kanaati yaygındır.  Zirvede İttifak içinde ileriye dönük bir ‘demokrasi gündemi’ başlatılması projesi güç bulabilir. Bu yöndeki bir girişim, “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” raporunun yönelimi ve özüyle de uyumlu olacaktır.

 

Zirve ayrıca, NATO Devlet ve Hükümet Başkanlarının yeni bir Stratejik Konsept (SK) hazırlanması için onay vermelerine fırsat da sağlayacaktır.  Mevcut SK’i güncellemenin zemini esasen 2014’ten bu yana hazırdır. Özellikle son altı yılda uluslararası konjonktürde meydana gelen gelişmelere dayalı tecrübe ve bilgi birikimi manzumesi temelinde hazırlanacak SK aracılığıyla ileriye dönük bir stratejiyi ortaya koymanın zamanı gelmiştir.

 

Mevcut stratejik rekabet prizmasından geleceğe bakıldığında uzay, siber güvenlik, hibrit savaş ve yapay zeka alanlarında yeni ve gelişmekte olan teknolojilerde üstünlüğü koruma gereksinimi ön plana geçecektir. Birçok alanı olduğu kadar güvenlik ve savunmayı da yakından etkileyen iklim  değişikliğine ve gelecekteki olası pandemilere karşı mücadele etmenin de İttifakın katkı sağlayacağı alanlar arasına dahil olunması kuvvetle muhtemeldir.

 

Bozucu etkiler doğuran yeni ve gelişim halindeki teknolojilerde üstünlük kurmaya dönük arayışın, müttefik ülkeleri bu alandaki çabalarını birleştirmeye, daha yakın işbirliğinde bulunmaya ve birlikte çalışabilirlik ilkesi temelinde daha cömert ölçülerde teknoloji ve bilgi birikimlerini paylaşmaya yöneltmesi de olasıdır.

 

Zirvede ele alınacak bir diğer konu şüphesiz Afganistan olacaktır.  Biden yönetiminin Afganistan politikasına eleştirenler, tüm NATO kuvvetlerinin Afganistan’dan oldukça erken bir dönemde çekilmesi konusunda meşru görüş ve endişelere sahipler.  Bu, orada bulunan NATO kuvvetlerinde “birlikte ayarlama yapma” ilkesiyle pek bağdaşmamaktadır.  Afganistan’da kalıcı barış ve istikrar koşulları henüz oluşmamıştır. Dolayısıyla, Afganistan’daki kuvvetlerin çekilmesi süreci müttefik ülkelerin müteyakkız kalmalarını gerektirecektir.  Afganistan’da barış ve istikrar sağlama amacıyla son yirmi yıldır gösterilen toplu çabaların israf edilmemesi önemlidir.

 

ABD Dışişleri Bakanı Blinken 3 Mayıs tarihli son açıklamasıyla, Afganistan’dan kuvvetlerin çekilmesi konusunda devam eden tartışmalara nihayet bir miktar gerçekçilik şırınga etti: ‘Askerlerimizin eve dönmesi, oradan ayrıldığımız anlamına gelmez.  (Orayı) Terketmiyoruz.’ Bu açıklama şayet denklemin kuvvetlerde ‘birlikte ayarlama yapma’ ilkesinin yeni bir anlayışla ele alınması anlamına geliyorsa, bu anlayış Afganistan için daha istikrarlı bir geleceğe yönelik umutları arttırabilir.

 

NATO-Rusya ilişkilerinin, bu meyanda Ukrayna krizinin Zirvede ele alınacağına kesin gözle bakılmalıdır. Rusya’nın, Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü halen ihlal etmekte olan agresif davranışları gözönüne alındığında, müttefik ülkelerin süregiden bu ciddi krizi uzun vadede çözmek için çabalarını belki de farklı bir anlayış temelinde yeniden birleştirmeleri beklenmelidir.

 

Zirvede  Çin kaynaklı mevcut ve gelecekte ortaya çıkması olası sınamaların da yapılacak danışmalara dahil edilmesine kesin gözle bakılmalıdır. NATO’nun Uzak Doğu’daki ortaklarını da yakından ilgilendiren  ‘Çin sorunsalı’ İttifakın gündeminde uzun süre gündemde kalmaya adaydır.

 

Rusya ve Çin ilişkilerinin dayandığı hassas dengeler, bu iki ülke arasındaki ilişkilerdeki evrimin yakından izlenmesini ve bunlardaki potansiyel eğilimlerin erken aşamalarda teşhis edilmesini zorunlu kılmaktadır.  Bu bağlamda Çin’le ilişkilerde zamanında Rusya için geliştirilmiş savunma/caydırıcılık-diyalog/angajman ikilisine dayalı ‘çift kuşaklı yaklaşım’dan esinlenecek bir yolun benimsenmesi olasılığı izlemeye değerdir.

 

ZİRVE TÜRKİYE İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?

 

 

Bu arka plan ışığında yaklaşmakta olan NATO Zirvesi, kendisi ile başta ABD olmak üzere bazı İttifak üyeleri arasındaki anlaşmazlıkların halen çözüm beklediği bir dönemde Türkiye için kritik bir fırsat olabilir.

 

Zirve, Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkilerin sınırlarını aşan, bir bütün olarak İttifak’ı etkileyen S 400 sorununa çare üretmek için Türkiye’ye bir olanak sağlayabilir. Gündemdeki bu ciddi sınamanın üstesinden gelmeye dönük bir uzlaşı sağlanabilirse, bunun ana hatları kamuoylarına Zirve vesilesiyle açıklanabilir. Bu netameli meselede sağlanabilecek olası bir uzlaşı hiç şüphesiz Zirve gündemine damga vuracak gelişmeler arasında yerini alır.

 

Pek çok siyasi çevre tarafından da öne sürüldüğü üzere Türkiye’nin bölgesel ilişkilerini normalleştirmeye yönelik çabaları da Zirvenin genel iklimine olumlu yansımalarda bulunabilir.

 

Türkiye’nin ev sahipliğini üstleneceği Afganistan Hükümeti ile Taliban arasındaki görüşmelerden geleceğe dönük olumlu sinyallerin çıkması Zirve öncesinde Türkiye’nin başarı hanesine yazılacak bir tablo ortaya çıkarır.

 

İçinde barındırdığı bir dizi çetrefil sorunlara rağmen, bölgesel bir güç olarak Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin hafifletilmesinde bir rol oynayabilir.  İki önemli komşusu arasında geleceğe dönük geçici bir düzenlemeye varılması için zemin hazırlayabilir. Bu hedef doğrultusunda elindeki diplomatik araçları etkili yönde kullanmak Türkiye’nin bölgedeki hayati çıkarlarına hizmet eder. Sağlanması güç de olsa varılması arzulanan böyle bir sonuca anlamlı katkı verilmesi elbette tüm tarafların, özellikle de Rusya ve Ukrayna’nın, ortak siyasi irade sergilemelerini gerektiriyor.  Yine de olası olumlu bir sonuç sağlanmasına şans vermeye değer.

 

Önümüzdeki ay gerçekleşecek NATO Zirvesine Türkiye açısından bakıldığında bu önemli etkinliğin, Türkiye’nin müttefik ve ortaklarıyla ilişkilerini konjonktürel bir al-ver anlayışıyla mı, yoksa küresel ilişkilerdeki yönünü ve yerini belirleyecek uzun vadeli bir girişim olarak mı gördüğünü anlamak için bir turnusol testi oluşturacağını tahmin etmek güç değil.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir