ABD Açıklamayı Niye Böyle Yaptı ve Şimdi Ne Olacak

PAYLAŞ

Önce şu tespiti yapalım: ABD ve Fransa gibi ülkeler Ermeni meselesine ve Ermenilerin soykırım iddialarına her zaman kendi iç siyasetleri ve Türkiye’yle ikili ilişkilerde bir manivela nazarından bakmışlardır. Biden’ın 24 Nisan açıklaması da esas itibarıyla bu kapsamda alınmış bir kararın sonucudur. Tarihsel bir olayda, tek taraflı siyasi hüküm verilmiştir.

 

Her yıl 24 Nisan öncesi, ABD’yle ilişkilerimizde bir hareketlilik olur; diplomatlarımız ve ayrıca ülkenin ilgili diğer kişileri, kuruluşları bir kaza yaşanmaması için çaba gösterirler; müttefiklik ilişkileri ve stratejik ortaklığa dayanan ikili işbirliği temelinde, ABD’deki dostlarımızın da desteğini alan Türk diplomatlarının becerisiyle “soykırım” kelimesinin kullanılmaması sağlanırdı. Bu yıl işler başka türlü gelişti.

 

ABD’yle ilişkiler epey bir süredir  gergin. Suriye’de YPG/SDG’ye verilen destekten FETÖ’yü barındırmaya kadar bir dizi sorunumuz bulunmakta. Son birkaç yıldır S-400 ve buna bağlı meseleler doğdu. Halkbank davası da var.  Birkaç gün önce de ABD Türkiye’yi F-35 programından çıkardığını resmi olarak açıkladı. Türkiye bu programa iki milyar dolara yakın yatırım yapmıştı.  Parası ödenmiş olan dört uçağımıza ABD el koydu. Şimdi bunları geri almak için çaba gösteriliyor. F-35 programıyla ilgili  meselelerde yardımcı olmaları için ABD’de Türkiye adına faaliyet gösteren hukuk ve lobicilik firmaları var. Bunlar da bilabedel çalışmıyorlar tabi.

 

Biden’ın seçilmesi sonrasında, 23 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı ilk telefon görüşmesinde, ertesi gün yapılacak açıklamada soykırım kelimesini kullanacağını, ama Türkiye’nin önemli bir müttefik olduğunu söylediğini, Haziran’da NATO Zirvesi marjında ikili bir görüşme yapıp ilişkileri ele alalım dediğini anlıyoruz.  24 Nisan açıklamasının yapılmasından sonra Türkiye’de her kesimden tepkiler gelmeye devam ediyor. Açıklamanın “yok hükmünde” olduğu duyuruldu. Basın mensupları, sağlık çalışanlarıyla iftardan çıkan Sayın Cumhurbaşkanımıza mikrofonları yönelttiklerinde, Cumhurbaşkanı sağlık çalışanlarına milletimiz adına şükranlarını sundu, ama 24 Nisan açıklamasına değinmedi. Yetkililerle görüşüp konuyu bir kez daha değerlendirdikten sonra açıklama yapacağını düşünüyorum.

 

Bugünkü Mısır basınında okuduğum bir haberde, Mısır’daki Ermenilerin geçen hafta Port Said şehrinde bu yıl yine anma töreni düzenledikleri bildirilmiş. Nedir Port Said’in Ermeni meselesi bağlamındaki özelliği? 1915’de Fransız ve İngiliz savaş gemileri, filmlere de konu olan Musa Dağı’ndan tahliye ettikleri 4500 civarında Ermeniyi o bölgeye getirmişler. Port Said’deki Ortodoks mezarlığında bu yıl yapılan törenin önceki yıllardaki törenlerden farkı, üzerinde muhtemelen soykırım yazısının da bulunduğu bir anıtın açılışının yapılması ve törene basında geniş sayılabilecek bir şekilde yer verilmiş olmasıdır. Daha önce Mısır’da böyle bir anıt olmadığı gibi, Mısırlılar anma törenlerinin ses etmeden yapılmasını sağlarlardı.

 

Bu olay bana, Mısır’ın Ankara’daki son Büyükelçisi Abderrahman Salahaddin’in gazeteci Tülin Daloğlu’yla yaptığı röportajda söylediği şu sözleri hatırlattı: “20 yıl boyunca, Türkiye ve Yunanistan aralarındaki sorunları çözsünler diye bekledik. Bir 20 yıl daha beklemeye hazırdık, eğer ki Türkiye’nin Mısır’a karşı agresif ve düşmanca davranışları olmasaydı”. Büyükelçinin bu sözlerinin arkasındaki mantığı acaba ABD’nin 24 Nisan açıklamasına uyarlayabilir miyiz?

 

Bu arada, bir parantez açacağım:  Son dönemde ilişkilerde iyileşme sağlamak için yoğun bir gayret içine girdiğimiz Mısır’la, Mayıs ayı başında ilk üst düzey temas yapılacağını Bakan Çavuşoğlu duyurdu. Bakan Yardımcısı Sedat Ünal’ın başkanlığında bir heyet Kahire’ye gidecekmiş. Mısır’ın önemini bunca süre ve uyarıdan sonra en nihayet yeniden keşfetmek olumlu bir adımdır, devamı gelir umarım.

 

Hülasa, ABD’nin 24 Nisan açıklaması ikili ilişkilerimize vurulan bir darbedir. ABD’nin ilişkilerimize dair bakış açısını ve hatta umursamazlığını göstermektedir. Türkiye’ye soykırımcı damgası yapıştırmaya çalışılmasına  kızmakta ve tepkilerimizde yerden göğe kadar haklıyız. Ama bu, “yok hükmündedir” diyerek görmezden gelinecek bir gelişme de değildir. Her şeyden önce Ermenilere büyük bir moral olmuştur. Başka ülkelere emsal teşkil edebilecektir. Belki BM’de konu edilebilecektir. Yahudi holokostuna artık  bir “Ermeni soykırımı” da  ekleme hakkını kendilerinde görebileceklerdir. ABD ve diğer ülkelerdeki Ermeni grupların tazminat talepleri yolundaki çalışmalarını yoğunlaştırmaları sonucunu doğuracaktır. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin uğraşacağı konulardır bunlar.

 

Uluslararası ilişkilerin doğal akışında, ABD’nin bu hamlesinin herhalde bir karşılığı olması gerekecektir. Benzer durumlardaki geçmiş uygulamalara bakıldığında en hızlısından akla gelen ilk tepki, “Al Büyükelçini-Ver Büyükelçimi”  olabilir mi? Bilemiyorum. Ama bildiğim iki şey var: Birincisi; verilecek tepkiyi kısa, orta ve uzun vadeli sonuçlarıyla soğukkanlı bir şekilde değerlendirmek gerekir. Tepki verelim derken kendimize zarar verecek adımlar atılmamalı. İkincisi de; bu olaya bir bütünün parçası olarak da bakmak gerekir. O bütün de, Türk dış politikası ve bugün içinde bulunduğu durumudur.

İlgili Yazılar