Bize Bizden Yakın Tarihi ve Kültürel Komşu: Kuzey Makedonya

PAYLAŞ

 

Kaybolan Şehir

Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,

Evlad-ı Fatihân’a onun yâdigârıdır…

Üsküp ki Şar Dağ’ında devâmıydı Bursa’nın.

Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın…

Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!

Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,

Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.

Yahya Kemal Beyatlı

 

 

15. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu topraklarına dahil edilen bugünkü adıyla Kuzey Makedonya Balkan Savaşları sonrasında kaybedilmiş ve Yugoslavya’nın bir parçası olmuştur.

 

1990’lı yılların başında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin dağılmaya başlamasıyla birlikte 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Türkiye, 1992 yılında Makedonya’yı o zaman yürürlükte olan anayasal adıyla (Makedonya Cumhuriyeti) tanımış ve Üsküp’te ilk Büyükelçiliği açan ülke olmuştur.

 

Eski Yugoslavya’nın ardılları arasında iki ülke ‘Balkan Sorunu’ kapsamında kilit önem taşımaktadır. Bunlardan biri, ağırlıklı olarak Makedon nüfus ile Arnavut nüfustan oluşan Kuzey Makedonya (resmi verilere göre yaklaşık %65 Makedon,%25 Arnavut, %4 Türk, %1 diğerleri); diğeri ise Arnavut nüfusun ezici çoğunluğu oluşturduğu (%85-90), Sırp nüfusun Kosova’ya yapılan müdahale ertesinde iyice azınlığa düştüğü (%3-4) Kosova’dır. Makedonya’da olduğu gibi Kosova’da da Türk, Gora, Roma vd. azınlık topluluklar bulunmaktadır.

 

Bu iki ülke, deyim yerindeyse, Balkan sorunlarına sahne olan mini birer dünya, adeta bir mikrokozmozdur.

 

Balkanlar’da ortaya çıkan sınamalara evsahipliği yapan bu iki ülke üzerinde geçmişte olduğu gibi şimdi de nüfuz mücadelesi sürmektedir.

 

Balkanlar, Almanya’nın 19. Yüzyılda benimsediği ‘Drang nach Osten’ (Doğuya Yayılma) politikasının odak noktalarından biriydi. Bu politika, 1960’lı yılların sonunda ‘Ostpolitik’ (Doğu Politikası) olarak zamanın şartlarına göre yeniden uyarlandı. Hedefinde Balkan ülkeleri de bulunmaktaydı. Kendi üyeleri arasındaki çekişmelere rağmen bugün AB’nin Almanya’nın yerini aldığını görüyoruz.

 

Rusya da tarih boyunca Slav/Ortodoks birliğine dönük dayanışma siyasetiyle  Balkanlardaki  nüfuz mücadelesinden geri durmadı.

 

Son dönemde ise Çin’in Balkanlar’a nüfuz etmeye dönük hamlelerine şahit olundu. Özellikle ulaşım, iletişim altyapılarında Çin’in ciddi mesafe kaydettiği görüldü.

 

Köklü ve kapsamlı tarihi ve kültürel bağları dolayısıyla bir Balkan ülkesi  olan Türkiye de eski Yugoslavya’nın dağılmasını takip eden dönemde bölgedeki yerini daha da sağlamlaştıracak hamleler yapmıştır.

 

Türkiye, Avrupa’yla bağlantısını sağlayan, tarihten gelen derin Türk izlerinin bulunduğu Balkan coğrafyasının huzur, istikrar ve barış içinde olmasına her zaman özen gösteren bir yol izledi.  Bu yol, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana değişmedi.

 

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk, 9 Şubat 1934’te Atina’da dört Balkan ülkesi ( Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya) arasında Balkan Antantı’nın imzalanmasına öncülük etti. Balkan Antantını en fazla Türkiye ile eski Yugoslavya sahiplendi. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ temel ilkesinin ilk uygulamalarından biri bu suretle Balkanlar’a özgü kılındı.

 

 

Günümüze geldiğimizde Kuzey Makedonya ölçeğinde ortaya çıkan tabloyu şöylece özetleyebiliriz:

 

-Kuzey Makedonya da, diğer Balkan ülkeleri gibi, ortak tarihe ve kültüre sahip olduğumuz ve komşu addettiğimiz ülkeler arasındadır.

 

-Üsküp’ün, Gostivar’ın, Manastır’ın, Ohri’nin ve Kuzey Makedonya’nın diğer birçok şehrinin Türk toplumunun birçok kesiminde anlam ve yaşam bulduğu bir gerçektir. Dolayısıyla, Türkiye’deki Balkan kökenli topluluklar Kuzey Makedonya’yı; Kuzey Makedonya’daki Türkler ve diğer toplum kesimleri Türkiye’yi kesintisiz yaşar ve anar. Yahya Kemal’in dizelerinde bu gerçeklik yalın, fakat çok çarpıcı bir dille anlatılmaktadır: “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene”

 

      • Türkiye, Kuzey Makedonya dahil Balkan ülkelerinin istikrar, huzur ve refahı için AB ve NATO’yla bütünleşmelerine başından beri destek vermiştir. Türkiye’nin bu desteği devlet politikasıdır, partilerüstüdür ve öyle kalmalıdır.

 

      • 2004 yılında Kuzey Makedonya’nın AB’ye yaptığı üyelik başvurusu ertesinde Türkiye bu ülkenin AB üyelik sürecini desteklemiştir. Bu desteğini sürdürmektedir.

 

      • Geçmişte Yunanistan’ın şovenist kaprisi nedeniyle ortaya çıkan isim sorunu nedeniyle Kuzey Makedonya’nın NATO üyeliği oniki yıl gecikmiştir. 2008 Bükreş NATO Zirvesinde alınan açık karara rağmen Kuzey Makedonya’nın NATO’ya katılım süreci ancak 2020 Mart’ında sonuçlanmıştır. Türkiye, Kuzey Makedonya’nın NATO üyelik sürecini destekleyen üye ülkelerin başında gelmiş, Kuzey Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıyan tek ülke olmuş  ve bu desteğini her aşamada vermiştir.

 

      • 1992 yılında Kuzey Makedonya’nın bağımsızlığını tanıyan Türkiye o yıldan bu yana Kuzey Makedonya’ya her alanda katkı sağlamış ve bağımsızlığını pekiştiren adımlar atmıştır. Türkiye’nin bu desteği Kuzey Makedonya’da olumlu etkiler bırakmıştır. Kuzey Makedonya’daki Türkiye’ye bakış açısı da partilerüstü bir temele oturmaktadır.

 

      • Kuzey Makedonya’daki Türklerin durumu ve gelecekleri elbette Türkiye Kuzey Makedonya ikili ilişkilerinde önem taşımaktadır. Ancak, bu ilişkilerin kapsamı sadece oradaki Türk varlığına indirgenemez. Kuzey Makedonya topluluklarının tümünü kapsayan anlayış sürdürülmeli ve ikili ilişkilerin temelini oluşturmaya devam etmelidir. Bu itibarla, etnik, dini, siyasi mensubiyeti ne olursa olsun toplumun kayda değer çoğunluğunun ülkemize sıcak duygular beslediği her zaman hatırda tutulmalıdır.

 

 

 

     Bu noktada Kuzey Makedonya odağında gelecekte nasıl bir yol izlenmesine dair görüşleri şöylece toparlamak mümkündür:

 

      • Tarihten ve ortak kültürel değerlerden gelen, Kuzey Makedonya’nın huzur, istikrar ve barış içinde yaşamasını hedefleyen kapsayıcı anlayış sürdürülmelidir.

 

      • İki ana toplum kesimiyle (Makedonlar ve Arnavutlar) birlikte bir mozaik görünümü sergileyen Kuzey Makedonya üzerinde bölge dışındaki ülkelerin güç ve nüfuz mücadelesi henüz bitmiş değildir. Türkiye devam eden bu mücadelede hiç şüphesiz önemli aktörlerden biridir. Dolayısıyla, Türkiye’nin Kuzey Makedonya’yla ilişkilerinde sergilediği davranış yakından mercek altında kalmaya devam edecektir.

 

      • Bu açıdan bakıldığında son yıllarda özellikle Fransa’nın, Balkanlar’da Türkiye’yi, Rusya ve Çin’in yanına yerleştirmeye çalıştığını görmekteyiz. Bu tutumun perde gerisinde Yunanistan ve diğer bazı Balkan ülkelerinin desteğinin de bulunduğu bilinmektedir. Buna karşı verilecek en iyi yanıt, diğer Balkan ülkeleri toplumları için olduğu gibi Kuzey Makedonya halkının bütününü kucaklamaktır.

 

      • Türkiye’deki belli çevrelerin Kuzey Makedonya toplumuyla sadece inanç temelli bir ilişki şeklini öne çıkarmaları Türkiye’nin, Kuzey Makedonya’dan başlamak üzere Balkanlardaki etki alanını sınırlayacak ve algımızı bozacak olanların işine gelir. Bundan kaçınmak elzemdir. Kuzey Makedonya dahil Balkan halklarıyla ilişkilerimizin tarih boyunca salt dindaşlık üzerinden şekillenmediğini unutmamak lazımdır. Yinelemek gerekirse, dini, etnik ve kültürel bağlarımız canlı tutulmakla birlikte Kuzey Makedonya toplumunun tümünü kucaklayan tutumda sapmaya meydan verilmemesi esas alınmalıdır.

 

      • Kuzey Makedonya ve Balkanlar ölçeğinde kurulacak ilişkilerin seküler esaslı politikalardan geçtiği gerçeği bize tarihin bıraktığı vazgeçilemez bir mirastır.

 

      • Kuzey Makedonya’nın egemenliğinin, bütünlüğünün, sınırlarının değişmezliğinin ve çoğulcu demokrasinin temelini oluşturan çağdaş normlar çerçevesinde çok kültürlü, çok etnili toplumsal yapısının korunması Balkanlar’a yönelik bütüncül politikamızla ve ulusal çıkarlarımızla uyumlu olacaktır.

 


ÖMÜR ŞÖLENDİL-BÜYÜKELÇİ (E)
FATİH CEYLAN-BÜYÜKELÇİ (E)

İlgili Yazılar