İstanbul Sözleşmesi Nasıl Gerçekleşti

PAYLAŞ

Daimi Temsilci olarak görev yaptığım Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi dönem başkanlığını Kasım 2010-Mayıs  2011 arasında üstlendik. Üyeler arasında alfabetik sıraya göre 24 yılda bir gelen dönem başkanlığını üstlenen ülkeler, kendi görüş ve önceliklerine göre hedefler belirler ve bunları tüm üyelere kabul ettirmeye çaba harcarlar. Başkanlığın başarısı, bu hedeflere ulaşmada alınan sonuç ile ölçülür.

 

Biz de başkanlık hedeflerimizin başına kadına karşı şiddet ile mücadelede bir Avrupa Sözleşmesi oluşturmayı koyduk. Veriler, kadına karşı şiddetin tüm Avrupa ülkelerinde bir sorun olduğuna işaret ediyordu (nedenleri farklılık gösterse de). Ortada tüm kıtada mevcut bir Avrupa sorunu vardı, ama Avrupa ülkelerinin hukuk sistemleri ve yasal standartları bu ciddi soruna karşı farklılık gösteriyordu. Tabii ki kadına karşı şiddetin Türkiye’de de çok ciddi  sorun olduğunun bilincindeydik. Tam da bu nedenle,sorunla mücadelede Avrupa genelinde standartlar belirleme girişiminin Türkiye’den gelmesi , sorunun önemini yansıtacak ve çözüm arayışımızın ciddi olduğuna üyeleri ikna edecekti.

 

Altı aylık başkanlık dönemimiz boyunca pek çok toplantı, lobi çalışması, gecelere uzanan çabaların sonucu, bugün  İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadına ve Aile İçi Şiddeti Önleme ve Onunla Mücadele Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da Bakanlar Komitesi toplantısında imzaya açıldı. Bugün itibariye Sözleşmeyi 44 Avrupa ülkesi (Rusya, Vatikan ve Azerbaycan dışında) ve AB imzalamıştır.

Sırf kadına karşı şiddetle mücadele konusunda dünyadaki ilk ve tek hukuki bağlayıcılığı bulunan uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti insan hakları ihlali ve ayrımcılık olarak nitelendirmekte,hangi eylemlerin  bu tür şiddet olduğunu belirlemekte ve İngilizcesi ‘p’ harfiyle başlayan üç hedef (prevention ‘önleme’, protection ‘koruma’ ve prosecution ‘cezalandırma’) koyarak bu doğrultuda Avrupa Standartları getirmektedir. 

 

Sözleşmeyi başkanlık dönemimizde sonuçlandırmada müthiş katkıları olan iki çalışma arkadaşım ve dostumu, ODTÜ öğretim üyesi Prof. Feride Acar ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Sekretaryasının başkanı Mireille Paulus’u, takdir ve şükranla anıyorum. Onların destek ve çabaları olmadan bu sonuca ulaşılamazdı. 

 

İstanbul Sözleşmesine öncülük eden, Sözleşmeyi ilk imzalayan ve TBMM’de onaylayarak iç hukukunun parçası haline getiren Türkiye’de, kadına karşı şiddetin vahim bir insan hakları ihlali olarak ağırlaşarak sürmesi, kadınlara karşı işlenen cinayetlerin 2011’den bu yana her yıl artış göstermesi çok üzücüdür. Bu sorunla mücadelede en ileri yasal düzenlemeyi yaptık,onu mutlaka hayata geçirmeliyiz.

İlgili Yazılar