2011 yılında Suriye krizinin patlak vermesi üzerine Türk dış politikasının sıklet merkezi Ortadoğu’ya kaydı. ‘Ortadoğu’da bizden habersiz kuş uçmaz’ söylemi üzerinden fazla zaman geçmeden birçok kuş sürüsünün Ortadoğu kuşağında cirit attığı görüldü. Büyük umutlarla derin vadilere ulaşmak üzere çıkılan sapa yolda her taraf diken doldu.
Ortadoğu’daki krizlerin Türk dış politikasının yapımını etkilememesi elbette düşünülemez. Öte yandan, Türkiye’nin üzerine ciddiyetle eğilmesi gereken diğer sınamaları geri plana itmek gibi bir lüksümüz de olamaz.
Merceğin zaman zaman da olsa başka coğrafyalara çevrilmesi, izlendiği iddia olunan çok yönlü dış politikanın gereklerinden biridir.
2021 yılı ‘Asya’nın kalbinde’ yer alan Afganistan’da çalkantılı günlerin habercisi olmaya adaydır. Afganlararası müzakere süreci ülkeyi barışa mı, kaosa mı sürükleyecektir sorusu günceldir.
AFGANİSTAN SORUNSALININ ÇERÇEVESİ
Odağın bir bölümünü Afganistan’a çevirdiğimizde karşımıza çıkacak olası sınamaları üç temel sütunda ele almak gerekir. Bunlardan biri Afganistan’la yüzyıllara dayalı uzun tarihi geçmişimizdir. Bu ikili çerçeveye girer.
Diğer sütun Afganistan’ın bulunduğu bölgenin dinamikleri ve özellikleridir. Dolayısıyla, bölgesel çerçeve ve buna dayalı analiz ve öngörüler önem taşır. Son sütun ise, Afganistan sorunsalının çeşitli yönleriyle ele alınmasını gerekli kılan küresel çerçevedir.
YÜZYILLARA DAYALI TÜRKİYE-AFGANİSTAN İLİŞKİLERİ
Türk kavimlerinin Orta Asya’dan Anadolu’ya olan büyük göçünden bu yana Afganistan’la bağların Anadolu’da derin kültürel izleri mevcuttur. Örneğin, Mevlana’nın doğum yeri olan Belh şehri Afganistan’dadır. Alt Kıtanın Asya’nın merkezine uzanan kolu olan Afganistan ve civarındaki bölgelerle olan bağlarımız yerini korumuştur.
Kurtuluş Savaşını verdiğimiz en zor günlerde bile Büyük Önder Atatürk’ün, 1 Mart 1921 günü Moskova’da imzalanan Türk-Afgan İttifakı Anlaşması uyarınca Afganistan’a subay ve öğretmenler göndermekten kaçınmadığı bilinmektedir. Türkiye, eğitim, sağlık ve askeri destek alanlarında Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Afganistan’ın yanında durmuştur.
AFGANİSTAN’IN SON KIRK YILI
Sovyetler Birliği’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgali Türk toplumunun hemen her kesiminde travma yaratmıştır. SB işgalinin son bulması için Türkiye Afganistan’a destek olmuştur. 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terör saldırılarının arkasındaki isim olan Usame Bin Ladin’in simgelediği Vahabi/Selefi gruplar Afganistan’ı tarihinin en zor dönemlerinden birini daha yaşamaya sürüklemişlerdir. Aslında sufi akımlara beşiklik eden bir ülkenin kendi toplumunun özüne yabancı radikal dini akımların rehinesi durumuna gelmesi gerçekten ibret verici bir bozulmadır. Taliban ve El Kaide’nin ‘oyun sahası’na dönüşen Afganistan bugün halen dini radikalizmin yer bulduğu ülkeler arasındadır ve bunun şiddetli sancılarını yaşamaktadır.
AFGANİSTAN’IN GÜVENLİĞİNDE TÜRKİYE’NİN ROLÜ
Türkiye, 11 Eylül terör saldırıları ertesinde hayata geçirilen Uluslararası Güvenlik Destek Gücü(ISAF) harekatına destek veren ülkelerin başında gelmiştir. 2015 yılında ISAF’ın yerini alan Kararlı Destek Misyonu’nda da (RSM) öncü rol oynamıştır. Bu misyon kapsamında Kabil Bölgesi Komutanlığını ve Kabil Havalanının işletilmesi sorumluluğunu üstlenmiştir. Türkiye’nin Afganistan’a desteği sadece NATO çerçevesinde vücûd bulmamıştır. Türkiye, 1920’li yılların başında olduğu gibi, özellikle eğitim ve sağlık alanlarında ikili çerçevede önemli bir rol oynamış ve bu sektörlerdeki katkılarını sahada hayata geçirmiştir. Afganistan’ı ekonomik anlamda ayakta tutmaya dönük tüm uluslararası faaliyetlerde yer almış, aktif katkılarda bulunmuştur.
Son olarak 23-24 Kasım 2020 tarihlerinde Cenevre’de düzenlenen UluslararasıAfganistan Konferansında Afganistan’ın kalkınma projeleri için 75 milyon ABD doları tutarında mali destek taahhüdünde bulunmuştur. 2002 yılından bu yana Türkiye’nin yaptığı mali desteğin büyüklüğü 1.1 milyar ABD dolarını bulmuştur. Bu, bir ülkeye Türkiye Cumhuriyetinin yaptığı en yüksek tutardaki mali destek yardımıdır.
AFGAN EKONOMİSİNİN DURUMU
Uluslararası desteklere rağmen mevcut verilere göre Afganistan halen açlık sınırındaki ülkeler arasındadır. Pandemi koşulları Afgan ekonomisinin daha da kötüleşmesine neden olmuştur. Sosyo-ekonomik şartlar daha da ağırlaşmıştır. Açlık nedeniyle başta çocuklar olmak üzere binlerce sivil hayatını kaybetmektedir. Bu koşullarda Afganistan’a insani yardım yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Ülkede uyuşturucu kullanımı yaygınlaşmıştır. Her gün ağırlaşan ekonomik ortamda Afganların kolay gelir kaynağı olan afyon üretimine daha fazla yönelmeleri şaşırtıcı olmayacaktır. Bu durumda mevcut uyuşturucu madde üretiminin ve uyuşturucu kaçakçılığının artması beklenmelidir. Bu durum bile başlıbaşına uluslararası toplumun süratle harekete geçmesini gerektirmektedir.
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER
Afganistan’ın barış ve istikrar içinde yaşamasında Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinin daha da geliştirilmesi açısından ulusal çıkarı bulunmaktadır. Bu itibarla, Türkiye’nin girişim ve yardımlarının bölgesel bağlamdaki yegane odak noktasını Afganistan oluşturmamalıdır. Başta Pakistan olmak üzere bölgedeki tüm komşu ülkelerin Afgan sorununun kalıcı bir çözüme ulaşmasında aktif desteklerine gereksinim olduğu açıktır. Kendisi radikal akımların hedef tahtası haline gelen Pakistan’ın Afgan sorununun çözümünde daha yapıcı bir rol üstlenmesi için gerekli çabalar aralıksız sürdürülmelidir. Bu durum aslında Afganistan için de geçerlidir. Kendi içindeki kimi etnik bağlantılı, daha çok da kendine uzak olması gereken dini kökenli sınamaları aşamamış bir Afganistan’dan Pakistan’la ilişkilerinde kalıcı bir çözüm beklemek pek gerçekçi değildir.
Bu açıdan, önemli olmakla birlikte, sadece Türkiye-Pakistan-Afganistan üçlü formatı da derde tam derman olmaz. Afganistan’ın tüm komşularını içerecek bölgesel bir format tercih edilmelidir. Etkileri sınırlı kalan ve tavsayan ‘İstanbul Süreci’ girişimi bölgesel formata uyarlanıp, yeni bir anlayış ve formatla yola çıkılmalıdır. Öncelik bu uyarlanmış çözüm formatına verilmeli, bölge dışı güçlerle gerekli aşamalarda etkileşime girilmelidir. Türkiye bu formatın değişik bir yapılanma içinde hayata geçmesi için öncü rol oynamalıdır.
DOHA ANLAŞMASI SONRASI AFGANİSTAN
2020 Şubat ayında ABD ile Taliban arasında varılan mutabakatı takiben Afgan Hükümeti ile Taliban arasında başlayan Afganlararası müzakere sürecinin seyri önemlidir. Taraflar Ateşkes Anlaşmasına sadık kalırlarsa ve Geçici Hükümet Modelinde uzlaşırlarsa 1979 yılından bu yana ilk kez kalıcı barış ve istikrara zemin oluşturacak bir iklim ortaya çıkabilir. Ülke çapında varılacak bir uzlaşı kuşkusuz önemli olmakla birlikte buna ilişkin müzakere zemininin halen çok kırılgan olduğu görülmektedir. Kaypak bir zeminde inişli çıkışlı ilerleyen uzlaşı sürecinin sonucu Afganlar için olduğu kadar ilgili tüm ülkeler ve uluslararası örgütler için de önem taşıyacaktır.
Hiç kuşkusuz küresel güçlerin nüfuz mücadelesi içinde yer alan Afganistan’a dönük stratejiye küresel kuşağın nasıl eklemlenebileceği meselesi de önem taşıyacaktır.
2020 yılı başında ABD ile Taliban arasında Doha’da varılan anlaşma küresel çerçeve için kritik bir dönüm noktasıdır. Bunu takiben eski ABD yönetiminin ilk aşamada Afganistan’da konuşlu ABD kuvvetleri mevcudiyetini 2.500 personele indirmesi ve 1 Mayıs 2021 tarihine kadar ülkedeki tüm ABD kuvvetlerini çekeceğini ilan etmesi önemli bir dönüşüme işaret etmektedir. Biden yönetiminin kuvvetlerin çekilmesi sürecinde öngörülen takvime uyup uymayacağını kestirmek şimdilik güçtür. Taliban’ın kanlı saldırılarını sürdürmekten çekinmediği, dolayısıyla Doha Anlaşmasını ve Afganlararası uzlaşı zeminini ihlal ettiği bir dönemde Biden yönetiminin, Orta Asya’daki güç mücadelesinin merkezinde bulunan Afganistan’dan tüm ABD kuvvetlerini çekmesi zayıf bir ihtimal olarak görülmelidir. ABD muhtemelen askeri kuvvetlerinin mevcudiyetini sürdürecek bir çıkış formülü bulacaktır.
Afganistan sorunu bu yıl da NATO’nun temel gündem maddelerinden biri olacaktır. Şubat 2021’de düzenlenecek NATO Savunma Bakanları Toplantısında ABD’nin nasıl bir yol izleyeceğinin bir ölçüde belirginlik kazanması kuvvetle muhtemeldir. Her hal ve karda küresel düzlemde bu yıl içinde meydana gelecek gelişmelerin yakından mercek altına alınması önemlidir.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Yazının başında sözü edilen üç temel sütuna dönecek olursak Türkiye’nin Afganistan’a yönelik politikası için şu adımların atılması yararlı olacaktır:
– Yüzyıllara dayalı tarihi, kültürel ve etnik bağlar dolayısıyla Türkiye’nin Afganistan bağlamında benimsediği, özünde partiler üstü olan devlet politikası istikrarlı biçimde sürdürülmelidir. Bu çizgide sapmaya meydan verilmemeli, öncelikle Afganistan halkına hakim olumlu Türkiye algısını değiştirebilecek yollardan uzak durulmalıdır.
– Afganistan’daki kimi çevrelerde, bölge ve bölge dışı güçlerin de etkisiyle,Türkiye’nin sadece Türk kökenli topluluklara ilgi gösterdiği yolundaki algıyı bertaraf edecek adımlar atılmalıdır. Türkiye’nin, Afganistan nüfusunun %10-15’lik kesimini oluşturan Türk soylulara ilgi göstermesi olağandır. Devam eden uzlaşı sürecinin sonuç vermemesi halinde de Türk soyluların durumu yakından izlenmelidir. Bu itibarla, uzlaşı zemininin ilerletilmesine verilecek aktif destek önemlidir. Bu desteğe ülkedeki Türk soylu kesimlerin de gereksinimi vardır. Her hal ve karda uygulanacak uzun dönemli politikaların tüm etnik toplulukları ayırım gözetmeksizin kapsadığı ortaya konmalı ve bunun için iddialı bir kamu diplomasisi başlatılmalıdır. Aksi takdirde, uzlaşı olsun olmasın, diğer Afgan toplulukların desteğinin alınmasında güçlüklerle karşılaşılması beklenmelidir.
– Afganistan’da kalıcı barış ve istikrara katkı sağlamak üzere yeni ve güncel şartlara uyarlanmış bölgesel bir formatın inşasına başlanmalıdır. İstanbul Süreci işlevini tam anlamıyla olmasa da görmüş ve uyarlanmış bir formatın hayata geçirilmesinde önemli bir müktesebat oluşturmuştur. Bu Süreçle artık yetinilmemeli, yeni ve daha güçlü bir bölgesel format tesis olunmalıdır.
– Kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan geniş kuşaktaki gelişmeleri takip edip, bunları gözeterek yetkili makamlara seçenekli eylem planları sunmak üzere Dışişleri Bakanlığı bünyesinden kıdemli bir diplomat Bölge Koordinatörü olarak atanmalıdır. Siyaset dünyasından yapılan bu tür görevlendirmelerin Afganistan ve benzeri krizlerin çözümündeki etkileri sınırlı kalmıştır. Hatta son dönemde atanan siyaset kökenli koordinatörler çoğu durumda Türkiye’nin ilgili ülkedeki algısının kötüye gitmesinde etken olarak görülmüşlerdir. Bundan kaçınılmalıdır.
– Türkiye’nin Kuzey Afrika-Orta Asya geniş kuşağındaki görüntüsünün de son yıllarda olumsuz yöne evrildiği görülmektedir. Bunun arkasında Türkiye’nin belli bir ideolojik çerçeveye dayalı mezhebi bir yola yöneldiği algısı yatmaktadır. Bu durum süratle tamir edilmeli, sözü edilen kuşaktaki toplum ve topluluklar nezdinde güven veren, bunların tümünü kucaklayan bir yol tutturulmalıdır. Bu yapılmazsa Türkiye’nin bu bölgedeki ülkelerde daha fazla zemin kaybetmesi sürpriz olmaz.
– Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara ilaveten ciddi miktarda Afgan sığınmacılar da bulunmaktadır. Açık verilere göre 2019 yılında Türkiye’ye gelen Afgan sığınmacıların sayısı 200.000’i bulmuştur. Pandemi dönemine denk gelen geçen yıl dahi 50.000 sığınmacı daha Türkiye’ye gelmiştir. Afgan sığınmacıların öncelikle ülkelerine gönderilmelerini sağlamak üzere daha etkili bir hal çaresi bulmak zorunlu hale gelmiştir. Bu bağlamda Geri Kabul Anlaşmasının en erken bir tarihte sonuçlanması amacıyla Afganistan nezdindeki girişimler aralıksız sürdürülmelidir. Afgan sığınmacılar sorununa çare bulmak sadece Türkiye’yi değil, Avrupa’yı da yakından ilgilendiren bir meseledir. Bu itibarla, meselenin çözüm odaklı olarak ve yapıcı bir tutumla AB yetkilileriyle de ele alınması değerlendirilmelidir.
– Afganistan’daki mevcut durum ve bu ülkenin geleceği ABD ve NATO için de güncel meseleler arasındadır. Dolayısıyla, Afganistan meselesi Türkiye-ABD ikili ilişkileri ve NATO bünyesindeki faaliyetler bağlamında da yeni gelişme ve girişimlere adaydır. Biden yönetimiyle yapılacak temaslarda gündeme gelmesi beklenmelidir. ABD kuvvetlerinin tümünün Afganistan’dan çekilmesi olasılığı Kararlı Destek Misyonunun (RSM) geleceğini de belirleyecektir. RSM’in uyarlanmış bir halde de olsa süreceği öngörülmelidir. Bu tespitten hareketle Türkiye’nin 6 Ocak 2021’den geçerli olmak üzere Afganistan’da konuşlu Türk kuvvetlerinin görev süresini TBMM’nin aldığı kararla onsekiz ay daha uzatması yerinde bir karar olmuştur.
– ISAF operasyonundan RSM misyonuna geçilmesi sırasında NATO içinde geliştirilen Sürekli Ortaklık (Enduring Partnership) projesinin sonuçlanmasında Türkiye öncü rol üstlenmelidir. Bu proje, Afganistan’da kalıcı barış ve istikrar ortamında uygulanmak üzere geliştirilmiştir. Kurgusu, Afganistan’ın NATO’nun diğer ortaklarıyla yürütülen benzeri bir işbirliği modeli içinde İttifakla normal bir ilişki tesis etmesine dayanmaktadır. Bu modelin hayata geçirilmesi öncelenmelidir.
– Afganistan ulus-devleti inşaa etmekten henüz uzaktır. Bölgesel ilişkiler ağından hareketle Afgan toplumunun ve ekonomisinin bütünleşmesine dönük projelerde Türkiye daha aktif olmalıdır. Afganlararası barış sürecinin izleyeceği seyir de dikkate alınarak, Afganistan’daki eyaletler arasındaki ulaşım ağının tamamlanmasını hedefleyen, komşu ülkelere bu ağın bağlanmasında kilit rollerden birini oynayacak Lapis Lazuli projesine koşullar elverdiğince hız kazandırılması önem arzetmektedir. Bağlantılılık, diğer bir anlatımla dış dünyayla bütünleşmeye dönük projeler Afgan toplumunun ilgili kesimlerince de dikkatle izlenmektedir. Afgan ekonomisinin toparlanması öncelikle ülke içindeki ekonominin bütünleşmesine bağlıdır. Bunu takiben komşularından başlamak üzere dış dünyayla ticareti arttıracak ulaşım-iletişim ağları Afgan ekonomisi için hayati önemdedir. Dolayısıyla, tüm ekonomik sektörlerde toplum bütünleşmesini sağlayacak projelerde Türkiye’nin ön alması kendi çıkarına olacaktır. ‘Asya’nın Kalbi’nin düzenli atması, Afganistan’ın barış ve istikrara kavuşması Türk ekonomisine bölgede ve ötesinde yeni olanaklar ile açılımlar sunacak bir tablodur.
Ömür Şölendil