Salgını denetim altına almak öyle görünüyor ki yeni yılda dünyanın baş meselesi olacak, ama büyük kavga aşı üzerinden kopacak gibi. Salgının dünya ekonomisine verdiği hasarın azaltılmasının ise zaman alacağı görülüyor. Bu dönemde internete yüklenerek edindiğimiz evden çalışma, ekrandan görüşme, sanal alışveriş gibi alışkanlıklarımızdaki beklenmedik hızın daha da artacağı kesin gibi. Turizmin ise daralmadan hayli etkileneceği, hastalanma korkusuyla insanların iç turizme yöneleceği, bundan da kültürler arası etkileşimin zarar göreceği tahmin ediliyor. Devletlerin bir daha böyle bir salgınla karşılaşma riskini artık iyi hesaplayıp, tedbirleri çok daha önceden almaları ve işbirliği yapmaları ise kuşkusuz en önemlisi.
Dış siyasette ise kırılgan bir jeopolitik ortam var; ABD’nin kurallara dayalı bir dünya düzeni kurma mücadelesi yine birçok tehditle karşılaşmaya devam edecek gibi görünüyor. 2021’de dünyanın başını daha çok ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının, İran’ın nükleer programının denetlenmesinin, İsrail’in İran’ı durdurma çabalarının ve küresel ısınma karşısında Paris İklim Sözleşmesine dönüş meselesinin ağrıtacağı anlaşılıyor. Böyle olunca yeni Başkan yönetiminde ABD’nin, çok taraflı diplomasiye ve liberalizme ağırlık vereceğini, Çin’e karşı yeni müttefikler kazanmaya çalışacağını, İran’la bir cepheleşme yaşayacağını, Rusya’yla rekabetin ise devam edeceğini tahmin etmek mümkün.
Yeni yılda dış politikada ülkemizi ne bekliyor? Çinliler tatsız bir konuyla karşılaşınca, olumsuz bir şey söylemektense “ilginç!” demeyi tercih ederler. Ülkemizin birikmiş dış politika meseleleri sadece 2020’den kalanlar olsa iyi; her ikisi de diplomatik akla uymayan “komşularımızla sıfır sorun” siyasetinden, komşularımızla kavgalı “muhteşem yalnızlık” siyasetine kadar, “ilginç” diplomasiler ürettik. Daha müzakereye oturmadan komşunuza peşinen sıfır sorun istiyorum demenizi, komşunuz bu sorunu sizin yarattığınız veya ödün vermeye hazır olduğunuz şeklinde algılayabilir. Size göre sorun olan komşunuza göre olmayabilir, ayrıca kimi ihtilaflar yıllarca çözümsüz kalabilir. Burada ulusal çıkar önceliklidir. Aynı şekilde, karşılıklı saygı ve içişlerine karışmama ilkesine uymayan, ekonomik gücünüzle desteklenmeyen bir yalnızlık, ne kadar “muhteşem” olabilir? Dış politikada kendini başkasının yerine koyabilmenin önemini anlatmak için uzağa gitmeye gerek yok; Yunus Emre’nin şu dizesini anımsamak yeterli:
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayruğa (*) da onu san
Dört kitabın manası, budur eğer var ise
(*Ayruk: başkası, sizin gibi düşünmeyen)
Yeni yıla Azerbaycan’ın Karabağ’da elde ettiği zaferle girmemiz Türkiye için de nefes alma imkanı sağladı. Azerbaycan’ın savaş sırasında uyguladığı başarılı kamu diplomasisini burada takdirle anmak gerekir. Aynı şekilde, Rumların federasyon masalıyla dünyayı avutmaya çalıştığı Kıbrıs ihtilafında, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra iki devletli çözüm seçeneğinin daha da güçlenmiş olması umut vericidir. Gönlümüzden geçen, KKTC’nin adının “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”ne dönüştürülerek yoluna devam etmesidir.
Yeni yılda ABD ile ilişkilerimize demokrasi ve ambargoların damga vuracağı anlaşılıyor. Amerika Doğu Akdeniz’de Yunan-Rum tezlerine daha yakın duruyor. Atlantic Council adlı düşünce kuruluşu ABD’nin önündeki riskleri sıralarken Türkiye’yi onuncu sıraya koymuş, yani müttefik iken “risk” olmuşuz. Ancak ABD ile günün sonunda Türkiye’nin stratejik öneminin dengeleyici etkisini göstereceğini tahmin etmek mümkün. Doğu Akdeniz’de Mısır ve İsrail’le ilişkilerimizi çoktan düzeltmemiz, Libya ile yaptığımız deniz yetki alanları anlaşmasının benzerini bu ülkelerle de yapmamız gerekirdi. Suriye sınırımızı terör tehlikesinden korumak için doğru adımlar attık, fakat gerek sığınmacıların ülkelerine dönüşü gerek bölücü teröre karşı Şam yönetimiyle işbirliği yapmanın ülke ve bölge çıkarlarına daha uygun olacağının bilincine varmamız için ne yazık ki daha epeyce bekleyeceğimiz anlaşılıyor. Belki iktidar bu üç ülkeyle de durumu kurtaracak bazı iyileştirmeleri aklından geçiriyor olabilir, fakat karşı tarafın böyle bir durumda taviz beklentisi içine girmesi mi işleri zorlaştırıyor bilemiyoruz. Aslında diplomasi teşkilatı tam da böyle zamanlar, böyle ihtiyaçlar için vardır. Örneğin Türkiye’nin tarihi birikimi, Libya’da taraflardan birini tutarak değil, iki tarafı uzlaştırarak sonuç almaya çok daha müsaittir. Bu yüzden, Hariciye’nin uğradığı tahribatı bir an önce gidermek ve Cumhuriyet’in kurucu ilkelerine uygun bir diplomasiye dönmek kuşkusuz ülke yararına olacaktır.
Bunun için de çok uzaklara gitmeye gerek yok. Atatürk “Nutuk”ta şöyle demişti; “Milli siyaset,…. rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak,… medeni dünyadan da medeni ve insani muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.”
2021’in halkımıza sağlık ve esenlik getirmesi dileğiyle, yeni yılınız kutlu olsun.
*İlkses Gazetesinin 4 Ocak 2021 tarihli sayısında yayınlanmıştır.