Başbakanlık ofisinde pandemi kısıtlamalarını ihlal eden bir dizi “parti” düzenlendiğinin ortaya çıkmasından bu yana, İngiltere’nin siyasi gündemi, skandalın Başbakan Boris Johnson’ı koltuğundan edip etmeyeceğiyle çalkalanıyor. Bugüne kadar eleştirileri bir şekilde savuşturmayı başaran Johnson’ın lideri olduğu Muhafazakar Parti içinden gelen tepkiler sebebiyle bu kez gerçekten de günleri sayılı olabilir.
“Partygate” skandallar dizisi
Geçen seneyi kapatırken, 2020 yılı Noel arifesinde çalışanların tam üç kez başbakanlık ofisinde kutlama için bir araya geldiklerini tartışıyorduk. Muhafazakar Parti Basın Sözcüsü Allegra Stratton’ın basın toplantısına hazırlık yaptığı sırada kaydedilen bir videoda Noel öncesi düzenlenen bir partiye ilişkin iş arkadaşıyla şakalaştığı görüntülerin ITV tarafından yayınlanması ardından Stratton istifa etmişti. Başbakanlık İletişim Başkan Yardımcısı Jack Doyle’un bu partilerden birinde konuşma yaptığı ve ödül dağıttığı iddiaları ardından Doyle da istifasını verdi. Hatta, konuya ilişkin soruşturmayı yürütmesi beklenen Kabine Sekreteri Simon Case, söz konusu partilerden birinin kendi ofisinde düzenlendiğinin ortaya çıkması ardından,görevini bir başka üst düzey yetkili olan Sue Gray’e devretmek zorunda kaldı.
Ancak çok geçmeden farklı tarihlerde başbakanlık ofisi ve konutu bahçesinde pek çok etkinliğin düzenlendiğine dair kanıtlar adeta ortalığa saçılmaya başladı. Basına sızan fotoğraflardan birinde, aralarında Başbakan Johnson ve eşinin de bulunduğu yaklaşık 30 kişinin başbakanlık bahçesinde gruplar halinde içki içip sohbet ettikleri görülüyordu. Bardağı taşıran asıl damla ise, bahsi geçen partilerden birinin Kraliçe Elizabeth’in eşi Edinburgh Dükü’nün cenaze töreninden bir gün önce düzenlendiğinin ortaya çıkması oldu.
Herkesten daha fazla imtiyazlı kabul edilen Kraliçe dahi, eşinin cenaze töreninde kilisede tek başına oturmuşken, başbakanlığa bavul dolusu içkiler taşındığına, eğlencenin hız kesmeden devam ettiğine ilişkin detayların paylaşılması kamuoyunda tepkilerin dalga dalga kabarmasına yol açtı. Zira, bu durum ülkenin büyük bir bölümü pandemi kurallarına riayet ederken, bu sebeple pek çok kişi hastalıkları, ölümleri, yas süreçlerini yalnız ve sevdiklerinden uzak göğüslemek zorunda kalırken, aynı kuralların Başbakanlık konutunda geçerli olmadığını gösteriyordu. Böylesi bir çifte standart, hukukun üstünlüğüne sıkı sıkıya bağlı olan İngiliz halkı için kabul edilebilir değildi.
Johnson Muhafazakar Parti için bir yüke dönüşüyor
Aslında “parti” skandalı patlak vermeden önce de Başbakan Johnson’a farklı konularda eleştiriler yöneltilmekteydi. Covid19 salgınıyla mücadelede atılan tartışmalı adımlar, “sürü bağışıklığı” gafından, bakımevlerinde toplu ölümlere, maske ve koruyucu giysi açığının dış ülkelerden temininde yaşanan sorunlardan, yeni varyant Omicron’un yayılmasına karşı yürürlüğe giren Covid pasaportu uygulamasına dek, Johnson pek çok kez eleştiri oklarının hedefi oldu. Bir tarafta, enerji fiyatlarındaki küresel artışa bağlı yükselen enflasyon, diğer yandan dış politikada krizlere yol açan yasa dışı göçmen sorunu, balıkçılık krizi ve genel itibariyle Brexit sonrası AB ile ticari ve ekonomik ilişkilerin hukuki düzlemde bir türlü rayına oturtulamamış olmasının gündelik hayatta yol açtığı aksaklıklar Johnson’ın popülaritesini peyderpey aşındırıyor.
Yaklaşan ara seçimler eşik mi?
Tüm bunların yanı sıra, Mayıs 2022’de ara seçimler yaklaşırken, 2019 genel seçimlerinde Brexit politikası sebebiyle Muhafazakar Parti’ye kayan, geleneksel olarak İşçi Partisi’ne oy veren “Mavi Duvar” seçmenini kaybetme riskinin Muhafazakar Parti’nin Johnson’a bakışını değiştirmesinde etkili olduğu söylenebilir. Zira, hükümetin ülkenin kuzey ve iç bölgelerinde başlatılması taahhüt edilen altyapı ve ulaşım projelerinin bir kısmını askıya alması ve sağlık ve sosyal bakım yasasında yapılan düzenlemeler neticesinde, alt ve orta gelir gruplarının tepkilerini sandığa yansıtmasından endişe ediliyor. İngiltere’nin North Shropshire bölgesinde geçtiğimiz ay yapılan ara seçimde Muhafazakar Parti’nin 200 yıllık kalesinin Liberal Demokratlara kaybedilmesi, oy erimesine dair öncü bir işaret sayılabilir. Kamuoyu araştırmaları da, Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi arasındaki makasın muhalefet lehine 10-13 puan açıldığını gösteriyor.
Normal şartlarda, Muhafazakar Parti’nin yola Johnson’ın liderliğinde devam edip etmeyeceğine Mayıs seçimlerinin sonucuna göre karar vermesi bekleniyor. Ancak başbakanlık konutunun dekorasyonuna ilişkin yolsuzluk iddialarının yankıları sürerken, üzerine bir de parti skandalının patlak vermiş olması, Johnson’ı Muhafazakar Parti için giderek taşınması ağır bir siyasi figür haline getirmekte. Hatta, Başbakan’ın öteden beri koltuğun gerektirdiği yetkinliğe sahip olmamasına rağmen, Brexit rüzgarını arkasına alarak Muhafazakar Parti’nin 2019 genel seçimlerinden galibiyetle çıkaracak en uygun aday görüldüğü için desteklendiği ve artık misyonunu tamamlamış olduğu yönünde yorumlar da var.
Parti içinden yükselen istifa çağrıları ve güvenoyu baskısı
Başbakan Johnson’ın geçtiğimiz hafta Avam Kamarası’na hitaben yaptığı özür konuşmasında, sorumluluğu üzerine almak yerine olayı bir algı sorunu şeklinde sunmaya çalışması tepkileri yatıştıracağına daha da alevlendirmiş gibi. Zira bir taraftan parti içinde istifa baskıları artarken, diğer taraftan parti liderinin değişmesi yönünde güven oylamasına gidilmesini isteyenler gruplaşıyor. Teknik olarak Muhafazakar Partili milletvekillerinin beşte birinin talebiyle güven oylamasına gidilmesi mümkün. Bugünkü koşullarda 360 milletvekilinden 54’ünün komiteye mektup yollaması yeterli. Basit çoğunluk güvensizlik oyu verdiği takdirde başbakan koltuğunu kaybediyor. Basına sızdığı kadarıyla şu ana kadar iletilen mektup sayısı 30 civarında ancak bu sayı Sue Gray’in soruşturmasını tamamlaması ardından artabilir.
Johnson’ın yerine geçmesi muhtemel adaylar
Peki, Johnson’ın yerini alabilecek adaylar kimler? Kamuoyunda en güçlü görülen adaylardan biri 41 yaşındaki Maliye Bakanı Rishi Sunak. Kendisi Hint asıllı, eczacı bir anne ve doktor bir babanın oğlu. Oxford Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamlamış; Stanford Üniversitesi’nden İşletme yüksek lisans derecesini almış. Sunak’ı ilginç kılan bir diğer ayrıntı, kendisinin çokuluslu teknoloji şirketi Infosys’in kurucu ortaklarından, Hindistan’ın Steve Jobs’u olarak kabul edilen ve serveti Kraliçe Elizabeth’le kıyaslanan Narayan Murthy’nin damadı olması. 2015’te Richmond (Yorkshire)’dan milletvekili seçilen Sunak’ın siyasi tecrübesinin kısıtlı oluşu bir handikap olarak görülse de, pandemi süresince izlediği maliye politikaları (gerek işveren gerekse çalışanlara yapılan yardımlar) sebebiyle olumlu bir imaja sahip. Diğer yandan şayet seçilirse, İngiltere’nin ilk Hint asıllı başbakanı olacak. Muhafazakar Parti böylesi cesur bir adıma hazır mı sorusunun cevabından bağımsız, Sunak’ın liderliği değişime ayak uydurulduğunu göstermesi açısından parti imajına olumlu katkı sağlayabilir.
Öne çıkan adaylardan bir diğeri, yakın zamanda Dışişleri Bakanlığı görevine getirilen Liz Truss. Kendisi hemşire bir anne ve matematik profesörü bir babanın kızı. Oxford Üniversitesi mezunu. Margaret Thatcher’ın siyasi ve ekonomik çizgisini savunan Truss, 2012’de milletvekili seçildikten iki sene sonra eğitimden sorumlu bakan yardımcısı olarak kabineye girdi. Theresa May döneminde Adalet Bakanı oldu. Dışişleri Bakanı olarak atanmadan önce Johnson’ın kabinesinde Uluslararası Ticaret Bakanlığı yapan Truss, geçtiğimiz Aralık ayında David Frost ‘un istifa etmesinin ardından Brexit Bakanlığı görevini de üstlendi. Başbakanlıktaki parti skandalının patlak vermesi sonrası, Sunak’ın mesafeli tutumunun aksine Başbakan Johnson’a tam destek vermiş olmasını parti sadakati olarak yorumlamak mümkün. Adaylık yarışında, İskan Bakanı Michael Gove ve 2019’da parti liderliğini Johnson’a kaptıran eski Sağlık Bakanı Jeremy Hunt’ın da isimleri geçiyor. Adayların başbakanlığa gerçek anlamda talip olup olmadıkları da soruşturmanın seyrine göre netleşecek ve belki sürpriz adaylar da öne çıkacaktır.
Koltuğunu kurtarmaya çalışan Johnson’ın karşı hamlesi
Tabii bu gelişmeler sürerken, Johnson’ın da popülaritesini geri kazanmak için çalıştığını belirtelim. Bu bağlamda, koronavirüs tedbirlerinin hafifletilmesi, BBC’ye kaynak teşkil eden halktan toplanan lisans ücretlerinin kaldırılması, Manş Denizi’nden yasa dışı göçün önlenmesine yönelik ordudan destek alınması ve parti skandallarına adı karışan çalışanların görevden alınmasını kapsayan bir önlemler paketinin yürürlüğe girmesi bekleniyor. Muhafazakar Parti‘nin Johnson’a daha fazla kredi açmayacağını düşünenler ise 1962 yılında Başbakan Harold Macmillan’ın bir gecede 7 bakanı görevden alarak kabinesinin üçte birini yenilediği “Uzun bıçaklar gecesini (The Night of the Long Knives)” hatırlatıyor. Her halükarda Başbakan Johnson, siyasi kariyerinin en zor dönemecine gelmiş görünüyor.