İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA TÜRK DİPLOMASİSİ: SAVAŞA GİRMEMEK İÇİN VERİLEN SAVAŞ

PAYLAŞ

İkinci Dünya Savaşında Türkiye’nin izlediği diplomasi hakkında çok sayıda yayın bulmak mümkün. Ancak ilk kez bu konu bir doktora tezi halinde kitaplaştırılmış bulunuyor. Dr. Nezihe Selcen Korkmazcan’ın Türk Tarih Kurumu yayınları arasında, birincisi 2018’de çıkan “İkinci Dünya Savaşında Türk Diplomasisi” başlıklı eseri kısa süre sonra 2021’de ikinci kez basılmış. Yazar yerli ve yabancı çok sayıda kaynağa başvurarak titiz bir araştırma yapmış. 388 sayfalık kitapta 1683 dipnot bulunuyor. Başbakanlık ve Genelkurmay arşivlerinden, TBMM kitaplığından, Londra Ulusal Arşivinden, ABD kaynaklarından yararlanılmış. Dışişleri Bakanlığı arşivini kullanması, yazarın iki kez girişimde bulunmasına rağmen, kendisine tasnifin devam ettiği belirtildiğinden mümkün olamamış. Dışişleri Bakanlığının yazışmalarına ancak Başbakanlıkla yazışma yapılmışsa ulaşabilmiş. Dengeli bir bakış açısıyla kaleme alınan kitapta, yerli ve yabancı tarihçilerin görüşlerinin, aralarında fark bulunsa da nesnel biçimde verildiği dikkati çekiyor.

Savaşın her iki tarafınca Ege Adalarının ve Suriye’nin kuzeyinde bazı toprakların Savaşa girme karşılığında Türkiye’ye teklif edilmesi ile “Çiçero Olayı” olarak bilinen, Ankara’da İngiliz Büyükelçiliğinin belgelerinin Almanlara iletilmesi konuları da kitapta yer alıyor.

Yazar, doğal olarak kitapta en çok isimleri geçen Churchill’in ve İnönü’nün anılarından geniş biçimde yararlanmış. Ayrıca, Molotov, İtalyan Ciano, von Papen, Kazım Karabekir, Feridun Cemal Erkin, Behiç Erkin gibi, o dönemde görevde bulunan bakanların, askerlerin ve büyükelçilerin anılarından faydalanılmış.

Her ne kadar İkinci Dünya Savaşında Türkiye’nin izlediği diplomasi çeşitli yönleriyle bugüne kadar kamuoyunda hayli tartışılmış bir konu olsa da, kitapta yer alan bazı bilgilerin ve dikkate değer noktaların burada kısaca da olsa kaydedilmesinin, uluslararası ilişkiler alanında çalışanlar için ilginç ve yararlı olabileceğini düşünüyorum:

  • Kitaba başlarken yazar “Dış politikanın ne şekilde yürütülmesi gerektiğini gösteren büyük Atatürk’ü ve onun izinde İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’nin çıkarları için hareket eden İsmet Paşa başta olmak üzere dönemin devlet adamlarını ve diplomatlarını şükranla anıyorum.” ifadesine yer veriyor. (s.X)

 

  • İnönü, Savaşın hemen öncesinde Türkiye’nin durumunu şöyle değerlendiriyor: “Dış münasebetlerimiz kararsız ve temelsizdi. Sovyetlerle münasebetlerimiz gölgeli, Nazilerle münasebetlerimiz şüpheli ve Garp alemiyle münasebetlerimiz temelsizdi.” (s.59)

 

  • Lord Kinross’a göre, Atatürk, bundan yıllar önce, ön duvarında ve kapısında kilidi olsa da, her tarafının açıklığıyla (Almanların yıldırım hücumuyla yıkıp geçtiği) Maginot Hattını Nasrettin Hoca’nın türbesine benzetiyordu. (s.104)

 

  • Hitler, Mussolini devrildikten sonra şu itirafı yapmıştır: “Sağı solu belli olmayan bu halk yanımızda olmadan çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum… (İtalyanlar) büyük prestij kayıplarına ve gerçek mağlubiyetlere mal oldular.”(s.111)

 

  • Yazar, Kitapta İnönü ile birlikte en çok ismi geçen lider durumundaki Churchill’in, Türkiye konusunda attığı adımlarda dikkati elden bırakmadığını kaydederek, bunun nedenini Churchill’in anılarından şu cümlelerle açıklıyor: “Kendimden söz edeyim. 1915’teki Çanakkale hareketi benim bir süre için siyaset alanından silinmeme neden olmuştur… Bu işte aldığım acı ders benim için bir çeşit ikinci kişilik haline geçmiştir.” (s.131)

 

  • İnönü, 1943 yılında Türkiye’nin Savaş dışı kalmasını sağlayan  durumu şöyle açıklıyordu: “…taahhütlerimize sadık kalmakla, müttefiklerin bize karşı vazifelerini ifa etmelerini istemek arasındaki tartışma bizi savaşın dışında bırakmıştır. Yani netice şu oldu: Savaşa girmek bizim için mümkün olmadı ve müttefiklerimiz de bizi bu hususta haksız bulmaya hiçbir zaman vesile ve imkân bulamadılar.” (s.168)

 

  • Churchill’in Türkiye’nin Savaşa girmesi için “güçlü ve hazır” olması gerektiğini belirtmesine Selim Deringil şöyle karşı çıkıyor: Türkiye için “güçlü olmak”, Savaşın dışında kalabilmek için güçlü olmak anlamına geliyor.(s.201) Korkmazcan da bu konuyla ilgili olarak, Türkiye’den beklentilerin Türkiye’nin çıkarları için değil, İngiltere’nin çıkarları için kurgulandığını vurguluyor. (s.271)

 

  • Kasım 1943’te düzenlenen Tahran Konferansını değerlendiren Vakit gazetesi yazarı Asım Us 1947’de şöyle yazmış: “Tahran Konferansından sonra Türkiye Almanya’ya harp ilan etmiş olsaydı…bugün İstanbul ve Boğazlar Sovyet kıtalarının işgali altında bulunacaktı.(s.235)

 

  • Eski Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak (1949-1950), Türkiye’nin hazırlıksız olarak Savaşa girmesi durumunda Alman işgalinden sonra Sovyet “kurtarışını” yaşayacağını belirtmiştir. (s.294)

 

  • Yazar, kitabın sonuç bölümünde şu düşünceye yer veriyor: “Savaşa katılmamış bir devletin savaş durumunda bu kadar önemli olması yalnızca büyük devletlerin ulusal çıkarlarıyla değil, aynı zamanda Türkiye’nin uyguladığı etkin diplomasiyle de açıklanabilmektedir.”

 

Henüz okumayan tarih meraklılarına içtenlikle salık veririm.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir