

24 Temmuz 2023, Lozan Antlaşması’nın 100üncü yıldönümü!
İlgili Yazılar

Lozan Bayramı
*Bu yazı geçen yıl Lozan’ın 99. Yıldönümü vesilesiyle yazılmıştır.
Lozan’ın yıldönümüydü geçen pazar. Lozan Antlaşmasının imzalanışının 99. yıldönümü.
Birinci Dünya savaşı mağlubu Osmanlı’ya dayatılan Sèvres (Sevr) Antlaşmasını reddederek kurtuluş savaşımızı başlatan ve o savaşı zaferle taçlandıran kadronun eseridir Lozan Antlaşması.
Atatürk’ün ve İnönü’nün.
Hani var ya “iki ayyaş”. İşte onların…
Kurtuluş savaşının sonunda imzalanan Mudanya ateşkesinin ardından Ankara hükümeti, Ekim 1922’de toplanacak olan barış konferansına davet edilir. Konferansa Ankara hükümeti ile birlikte İstanbul’daki saltanat yönetimini de çağırır müttefikler.
Oysa Sabahattin Selek’in deyimiyle “Anadolu İhtilali” sadece düşmanı yenmekle sınırlı olmayan, Osmanlı devletine de başkaldıran bir milli hareketin adıdır.
Ne işi vardır kurtuluş savaşını taçlandıracak barış antlaşmasının görüşmelerinde milli mücadelenin karşısında yer almış İstanbul hükümetinin? Mustafa Kemal ve silah arkadaşları hakkında ölüm fermanı imzalayan padişahın adamlarının?
O zaman TBMM, 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatı kaldırır. Ve Ankara hükümeti Lozan’a İsmet İnönü önderliğindeki TBMM heyetiyle katılır.
Lozan’a varıldığında Türkiye’ye Birinci Dünya Savaşı mağlubu muamelesi yapılmaya çalışılır. Ama İsmet Paşa “Ben buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geldim” diyerek, daha baştan konferansın psikolojik arka planına damgasını vurur.
Öyle ya, dünya savaşının mağlubu Osmanlı’nın yerinde kurtuluş savaşının galibi Türkiye vardır artık. Türkiye mağlup ülke filan değil, oradaki herkesin eşitidir.
Lozan’da yapılan görüşmeler, diğer bazı konuların yanında, ağırlıklı olarak kapitülasyonlar sorunu nedeniyle bir süre kesintiye uğrar. Konferansa ara verilir.
İtilaf Devletleri’nin Türk temsilcilerine tepeden bakan tavrıyla açılan, emrivakilere boyun eğmeyen Türk heyetinin haklı tavrıyla kesintiye uğrayan, bir diplomasi dersi olarak da okunabilecek zorlu müzakerelere sahne olan çekişmeli bir konferanstır Lozan’daki görüşmeler.…
Okuma yazma bilen herkesin anlayacağı sadelikte yazılmış kaynaklar Mustafa Kemal önderliğindeki TBMM hükümetinin ve onun Lozan’daki temsilcisi İsmet İnönü’nün Lozan’da ne denli büyük bir diplomatik başarı elde etmiş olduklarını anlatır…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşmasıdır Lozan. Modern tarihin en önemli hukuki metinleri arasında yer alır.
Lozan’ın yüzüncü yılını dolduracağı 2023 yılında geçersiz olacağı yönünde birtakım iddialar ortaya atılıyor zaman zaman.
Lozan son kullanma tarihi olan bir uluslararası antlaşma değildir.
Bir zafer belgesidir.
Bugün Türkiye’de küçümsenemeyecek bir kitle Lozan’ın bir takım gizli maddelerinin olduğunu ve o gizli maddeler nedeniyle bugüne kadar yararlanamadığımız madenlerimizi ancak 2023 yılından itibaren işletebileceğimizi filan söylüyorlar.
Lozan’ın gizli maddeleri varmış! “Neymiş onlar?” dediğinizde, “Ben ne bileyim, adı üstünde, gizli” diyorlar…
Sokak anketlerinde insanlar “yakında kurtulacağız, madenlerimizi işleteceğiz ve köşeyi döneceğiz” havasındalar. Sanki son yüz yılda ülkemiz madenlerini çıkarmakta bir engelle karşılaşmış gibi…
Yani Lozan Türkiye’nin aleyhinde bir esaret belgesi bazıları için… Yüz yıl dolacak, antlaşmanın geçerlik süresi bitecek ve Türkiye prangalarından kurtulacak.
Lozan’ı bir esaret belgesi olarak gören bu cühela takımına kızmak da mümkün değil. Devletin en tepesi “Tarihte bize ne yaptılar? 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada” demiyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil ettiği bütün değer ve ilkelere düşman bir gazete “Lozan hezimetinin 99. yıldönümü” diye manşet atmıyor mu fütursuzca, ahlaksızca?
“Lozan’ın gizli maddeleri varmış. Nedir bunlar?” diye sordular CİMER’e.
“Lozan Barış Antlaşması’nda gizli maddeler bulunmamakta olup, maden çıkartmamıza engel teşkil eden herhangi bir madde yer almamaktadır” yanıtını verdi CİMER.
Ama bizim sevgili ahalimiz Lozan’ın gizli maddeleri olduğuna inanmaya devam ediyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan sevgili ahalimiz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu senedi olan Lozan Antlaşmasının ne olduğunun, ne ifade ettiğinin halk kitleleri tarafından bilinmiyor olması eğitim sistemimizin bir ayıbıdır.
Ve bu ayıp giderilmelidir.
Kılıçdaroğlu’nun “Parlamento açıldığında vereceğimiz ilk kanun teklifi, Lozan’ın resmi bayram olarak kabul edilmesinin teklifi olacaktır” vaadi bu açıdan önemlidir. Gerçekleşmesi durumunda, Lozan’ın öyle gizli maddeleri filan olan bir hezimet değil, bayramla kutlanan bir zafer olduğunu milletimize sürekli hatırlatacaktır.
Teşekkürler Bay Kemal.

Lozan ve Tiyatro
Sanatçı nasıl algılar Lozan’ı? Film, roman, oyun çıkarabilir mi diplomatik atışmalardan? İsterse yapar. Dar mekânda her türden heyecanlı konuşmalar iyi malzemedir sanat yapıtı için. Hitchcock’un İp’i (The Rope), Sydney Lumet’nin Oniki Öfkeli Adam’ı bu bağlamda iki örnektir. Sadece film değil tiyatro oyunu da olmuşlardır. Lozan niye oyun, film olmasın? Olmuş da…
Lozan ile ilgili üç tiyatro oyunu okudum. İlki, Ataol Behramoğlu’nun 1993’de çıkmış Lozan’ı (Boyut yay.), İkincisi Memet Baydur’un Lozan’ı ( 2003, İletişim). Üçüncüsü Erol Toy’un yazdığı Lozan (Mitos / Boyut, 2010). Üçü de başka oyunlarla birlikte yayımlanmış. Umarım, bir profesyonel, Lozan konulu sanat yapıtlarını toparlar, ayrıca yayınlar. Böyle bir çalışma yüzüncü yıldönüme yetişebilir. Bu arada biz bulabildiğimizi okuyalım.
Üç oyunun yazımı en eski olanı Erol Toy’unki. 1972 – 92 kayıtlı. 28 sahneden oluşuyor. Konferansın öncesinden ilk bölümünün sonuna kadar uzanıyor. Konferansın başlangıç bölümü üzerinde uzun durulmuş. Çünkü Lord Curzon ve diğer Batılı delegeler Türkiye’yi Dünya Savaşında yenilmiş ülke sayarak, heyetimizi eşit muhatap tanımaya yanaşmamışlardı. İsmet Paşa’nın ilk başarısı masaya eşit olarak oturmaktır. Yenik değil, kurtuluş savaşı kazanmış bir ülkeyi temsil ettiğini kabul ettirmiştir.
Oyunda, azınlık ve birkaç konu dışında müzakerelere girilmez. Genel hava verilmeye çalışılır. Bu amaçla masa dışı görüşmeler de ele alınır. Masada sunulan mutfakta pişirilendir çoğu kez. İngilizler, ABD dahil diğer Batılıları masa dışında “kafaya alır”. İsmet Paşa da karşılığını verir. Anlatılanlardan, emperyalizme karşı diplomatik savaşım veren bir Türk heyeti imgesi çıkar.
Oyunun güzel bir yönü de Türk heyetinin mihmardarı Jacqueline’in ön düzlemde bir kişi olarak gösterilmesidir. Jacqueline’in girişken görev anlayışı, İsmet Paşa ile ilişkisi oyuna hem renk katar, hem de insani boyutu güçlendirir.
Oyunun sonunda İsmet Paşa Lord Curzon’un restini görüp Lozan’dan ayrılır. Masaya yumruğunu vurup kalkma geleneğinden sayılabilecek bu davranış, Türk heyetinin Lozan’ın ikinci bölümünde daha iyi sonuç alacağının işaretidir.
Behramoğlu olaya geniş bir açıdan bakar. Tanzimat Fermanından Cumhuriyetin ilânına kadar tarihsel çerçeve içinde ele alır Lozan’ı. Yazar, oyun yoluyla, modernleşme sürecinin Batı emperyalizmiyle ilişkiler yönü üzerine düşünür. Emperyalist ülkelerin paylaşım kavgalarına koşut olarak bir burjuva sınıfının da geliştiğini görürüz. Geleceği olan bir sınıf. İstanbul’a Refet Paşa’nın girmesiyle birlikte “Milli Türk Ticaret Birliği” flaması açılır. Yeni Türkiye, anti – emperyalist bir savaşım vermekle birlikte kapitalist ekonomiyi değillememiştir. Üstünde düşünülmesi gereken bir paradoks. Bence, Batıya, demokrasi, ekonomi, bütün boyutlarda yönelme seçilmiştir. Savaşım, sınıfsal olmaktan çok ulusaldır. Oyunda bu ayrım, Bekir Sami’nin Londra’da izlediği ödüncü tutum ile İsmet Paşa’nın Lozan’da verdiği bağımsızlık kavgası anlatılarak belirgin kılınır.
Oyunda iki müzakere konusu işlenmiştir. Birincisi Boğazlar, ikincisi Musul. Boğazlar konusunda Türkiye, Batı ile SSCB’nin emelleri arasından, kendi dengesini kurarak çıkacaktır. Musul müzakerelerindeyse emperyalizmin en çıkarcı, çikrin yüzü sergilenir.
Behramoğlu’nun oyunu, sorgulayıcı yönleriyle farklı bir çalışmadır. Sahneye konulması elli kadar kişi gerektiren, dolayısıyla tiyatro tekniği açısından da dikkat çeken bir oyundur. Yazar ve tarihçi tipleri de oyuna tartışmalarıyla katılarak seyirciyi kalıplaşmış fikirleri aşıp düşünmeye iter. Verilen bir mesaj varsa, bence, Kurtuluş Savaşının devrimci ruhunun sosyalizme doğru sürdürülmesi gerektiği yönündedir.
Behramoğlu’nun oyunu da Lozan’ın sadece ilk bölümünü kapsarken, Baydur Antlaşmanın imza törenine kadar bütün bir süreci işler. Oyunun başında İsmet Paşa’nın gözü bir Sevr vazosuna takılır. Sık sık kırmak niyetiyle dokunduğu vazoyu oyunun sonunda yere çalar.
Baydur’un oyununa iki tip renk katar. Birincisi diplomat Numan’dır (Menemencioğlu). Artık Kurtuluş savaşının içinden gelen bir hariciyeci sınıfı Türkiye’nin çıkarlarını savunacaktır. Diğer ilginç tip ise Ermeni çevirmen Nadiryan’dır. Bu tip üzerinden Ermeni konusu tartışılır. Yeni Türkiye değildir facianın sorumlusu. Yeni Türkiye’de toplum ayırımcı değil, kaynaşmacı olmalıdır (Oldu mu? O ayrı…).
Baydur’un oyununda ufak dokunuşlar, göndermeler yoluyla birçok müzakere konusu işlenir. Bu bakımdan Baydur’ur oyunu diğer ikisinden daha kapsayıcıdır. Oyun, İsmet Paşa’nın olayları anımsadığı sahnelerle zaman boyutunda ileri de taşınır. Bu da oyuna canlılık katar, seyirciyi İsmet Paşa ile birlikte geçmişi değerlendirmeye iter.
Baydur, diğer delegeleri adları değil, milliyetleriyle anar, “İngiliz” der. Lozan ile ilgili genel kültürde aklımıza gelen ad, Lord Curzon’dur. Diğer iki oyunda anılır. Lord Curzon, acımasız bir profesyoneldir. Zekâsı, bilgisi, saldırgan üslûbuyla rakibini köşeye sıkıştırıp ezmekten zevk alır. Bu özellikleri ismet Paşa’ya sökmemiştir, ama zihnimizde iblis görünümlü bir Lord Curzon imgesi oluşmasına yol açmıştır. Lozan’ın ikinci bölümündeki İngiliz delegesi Horace Rumbold’un adını ancak meraklılar bilir.
Yıllar sonra İsmet Paşa şöyle anacaktır Lord Curzon ile ilişkisini: “…bende kalan bir sevgi ve saygı hissidir. Beraber çalıştık, çok mücadele ettik. Ama karşılıklı aradığımız neticeye elbirliği ile vardığımızı zannediyorum.”
Lozan’da sadece Türkiye kazanmamıştır. Barış kazanmıştır. İsmet Paşa’nın sözünün anlamı budur. Her üç oyunda barış fikrinin vurgulanması sanatın ruhuna da uygundur. Sanatçılarımızdan Lozan ile ilgili yeni çalışmalar bekleriz.