Lozan’a Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği

PAYLAŞ

Bugün, Lozan Barış Antlaşması’nın, imzalandığı tarihteki adıyla, ”Lozan Sulh Muahedenamesi”nin 98. yıldönümü. Lozan Antlaşması, İsviçre’nin Leman Gölü kıyısındaki Lozan’a bağlı Ouchy kasabasının Beau-Rivage sarayında müzakere edilmiş, 24 Temmuz 1923 tarihinde de Lozan Üniversitesi salonlarında törenle imzalanmış. Antlaşmanın orijinali, saklayıcı ülke sıfatıyla, Fransa tarafından muhafaza ediliyor. Üzerinde imzalandığı tarihi masa ise 2008 yılı Kasım ayında, İsviçre Cumhurbaşkanı Pascal Couchepin’in ülkemize yaptığı ziyaret sırasında Türkiye’ye hediye edildi. Halen 1.Meclis’te teşhir ediliyor.

Lozan’a neden saldırılır?

Herhalde yeryüzünde aradan neredeyse bir asır geçtikten sonra bu kadar haksız eleştiriye uğrayan bir başka anlaşma yoktur. Üstelik bu eleştirileri yapanların, bırakın rahmetli Seha Meray hocamız ile  Büyükelçi Osman Olcay’ın öz Türkçeleştirerek yayınladıkları Lozan tutanaklarına bir göz atmayı, antlaşma metnini bile  okudukları çok şüpheli. Neymiş efendim, Lozan’da adalar Yunanistan’a bırakılmış, Boğazlar sorunu çözümlenmemiş, Musul üzerinde neden ısrar edilmemiş. Son dönemde eleştirilere bir de Lozan’ın gizli ekleri bulunduğu, bu eklerde Türkiye’nin kendi madenlerini  işletmesinin yasaklandığı, Lozan’ın 100 yıllık bir süre için imzalandığı, bu nedenle 2023 yılında geçerliliğini yitireceği gibi aslı astarı olmayan yeni iddialar eklendi.

Tarihi yargılamak

Dünyanın en kolay işi, bugünün penceresinden geriye bakarak tarihi yargılamaktır. Diplomasinin bir tanımı da mümkün olanın en iyisini yapabilmek sanatıdır. Lozan’da masaya oturanlara bir bakalım. Bir tarafta, bir imparatorluğun küllerinden doğan, savaş yorgunu bir Türkiye. Diğer taraftakiler, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya gibi Birinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkmış “Düveli Muazzama”.

”Teker teker gelin” deseniz bile karşınızdakilerin hiçbiri, kolay  yutulabilecek  lokma değil.

Antlaşma, fasılalarla sekiz  ay süren çetin pazarlıklar sonucunda ortaya çıkmış. Hiçbir Müzakerede fır döndü oyunundaki gibi “hepsini al” yoktur. Önceliklerinizi sıralayıp belirli bir pazarlık marjı da koyarak ona göre müzakereye başlarsınız .Günün sonunda kimin kazançlı çıktığının alıp verilenlerle matematiksel olarak ölçülmesi de mümkün değildir.

Lozan’da neler kazanıldı?

Lozan’da Türkiye’nin kazandıklarına gelince, Lozan’a giderken birinci öncelik olarak belirlenen Misak-ı Milli büyük ölçüde gerçekleştirilmiş; uluslararası alanda eşit haklara sahip tam bağımsız bir Türk devletinin varlığı,  tüm dünyaya kabul ettirilmiş; Anadolu’yu parça parça bölen Mondros ve Sevres Antlaşmaları geçersiz kılınmış; kapitülasyonlar kaldırılarak ekonomik kalkınmanın önü açılmış; büyük güçlerin peşinden koştuğu Doğu sorunu iflas etmiştir. Bu kazanımlardan hiçbiri yabana atılacak cinsten değil.

Lozan’ın başarısında şüphesiz Heyet Başkanı İsmet İnönü ile kendisine eşlik eden heyet üyelerinin  rolü unutulmamalı. Heyette  çok sayıda hariciye mensubu da yer alıyor. Münir Ertegün, Yusuf Hikmet Bayur, Ali Türkgeldi, Cevat Açıkalın, Ahmet Ferit Tek Lozan’a katılmış diplomatlarımızdan bazıları. Günümüzde büyükelçilerin ikili görüşmelere bile alınmadığı hatırlanacak olursa, bu tablo eski Türkiye’de hariciyecilere duyulan güveni de gösteriyor.

İsmet İnönü’nün büyüklüğü

Lozan’dan söz edilince, İsmet İnönü’ye ayrı bir başlık açmadan olmaz. İsmet İnönü muzaffer bir komutan, kurt bir politikacı, başarılı bir diplomat olmanın ötesinde, yeri geldiğinde insani değerleri, milliyetçi duygulardan ayrı tutmasını bilen gerçek bir devlet adamıdır.

İsmet İnönü, Paris’e yaptığı son yurtdışı gezisinden dönüşünde, 22 Aralık 1971 tarihinde özel bir ziyaret için Atina’ya uğrar. O tarihteki büyükelçimiz İlter Türkmen’e, kendi adıyla anılan savaşlarda şehitlerimizin yanı sıra, çok sayıda Yunan askerin de hayatını kaybettiğini, onların anısına, Atina’daki meçhul asker anıtına çelenk koyarak saygı duruşunda bulunmak istediğini söyler. Büyükelçi Türkmen çok şaşırır, önce şaka zanneder. Ama İsmet İnönü ısrar edince, mecburen talebi iktidarda bulunan cunta yönetimine iletir. Yunan tarafı da hayretler içerisinde kalır. Ama böyle medeni bir talebi geri çevirmek de kolay değildir. Resmî bir ziyaret olmamasına rağmen, İnönü’ye eşlik etmek üzere,  general rütbesinde bir subay komutasında bir manga asker  görevlendirilir. Hayatının büyük bir bölümünü cephede Yunanlılarla savaşarak geçiren İsmet Paşa, ünlü Syntagma Meydanı’ndaki meçhul asker anıtına çelenk koyup saygı duruşunda bulunur.

Kimse tereddüt etmesin, Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesidir, tapusudur. Mehmet Akif ne demişti?  ”Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”

Allah bu millete yeni Lozanlar da müzakere ettirmesin.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir