Muhafazakar Parti başbakanlık yarışında son dönemeç: Değişim mi Devamlılık mı Kazanacak?

PAYLAŞ

Kaçınılmaz sonun yaklaştığına dair işaretler bir süredir çoğalmaktaydı. Başa geldiği günden itibaren yakasını skandallardan kurtaramayan ve ahlaken aslında bu durumu çok da dert etmeyen İngiltere Başbakanı Boris Johnson, parti içinde yükselen tepkileri güven oylamasıyla savuşturduğunu düşünüyordu. Partili vekillerin yüzde 40’ının Johnson’ın gitmesi yönünde oy kullanması aslında kendisine “onurunla bırak!” mesajıydı. Johnson ise direnmeyi seçti. Parti Grup Başkan Vekili Chris Pincher’a yönelik taciz suçlaması, özellikle Johnson’ın sicilini bilmesine rağmen Pincher’i görevlendirmiş olduğunun ortaya çıkması, bardağı taşıran son damla oldu. Kabinede Maliye Bakanı Rishi Sunak ve Sağlık Bakanı Sajid Javid’in başlattığı istifa dalgası neticesinde, Johnson genel başkanlık görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Muhafazakar Parti oy kaybediyor

 

İstifalar açıklanırken, gerekçe olarak başbakanın ahlaki tutumu gösterilmişse de, Muhafazakar Partili vekillerin liderine sırtına dönmesinin gerisinde partinin yerel seçimler ve ara seçimlerde yaşadığı oy kaybı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

 

Muhalefete mutlak bir galibiyet sağlamamasına rağmen seçimlerde Muhafazakar Parti’nin kalesi kabul edilen sembol bölgelerin el değiştirmesi, İşçi Partisi ve Liberal Demokrat’lara oy kaybedilmesi, genel seçimlere dek Johnson liderliğinde devam edilemeyeceğini ortaya koymuş oldu.

 

Seçim hezimeti doğal olarak, imajı skandallarla yıpranmış olan Johnson’a fatura edildi. Aslında, ne bağışçıların parasıyla başbakanlık konutunu dekore ettirmesi, ne de hakkında yolsuzluk ve taciz iddiaları olan vekillere arka çıkması, party-gate skandalı kadar seçmene dokunmadı. Pandemi kısıtlamaları nedeniyle, insanların sevdiklerini son bir kez göremeden toprağa verdiği, Kraliçe’nin dahi eşini tek kişilik cenaze töreniyle uğurladığı bir dönemde başbakanlık ofisinde partiler düzenlenmiş olması, hukukun üstünlüğüne sıkı sıkıya bağlı İngiliz halkında tepki uyandırdı.

 

Ekonomik göstergeler belirleyici

 

Yaşanan oy kaymasının gerisinde en az Johnson’ın lider profili kadar etkili bir diğer faktör ekonominin seyriydi. İngiltere, Brexit’in yol açtığı olumsuz sonuçlarla yüzleşemeden Covid 19 pandemisiyle mücadele etmeye başladı. Brexit yanlıları inkara devam etseler bile, London School of Economics’in Nisan 2022’de yayınlanan raporu ülkenin uluslararası ticarette rekabet gücünü kendi eliyle nasıl baltaladığını ortaya koyuyor. Üzerine bir de Ukrayna’nın işgalinin yarattığı ekonomik koşullar, özellikle enerji ve gıda fiyatlarındaki artış, kriz yönetimini iyice zora soktu. Enflasyon Mayıs ayı itibariyle son 40 yılın en yüksek seviyesine, %9.1’e yükseldi.  Milli İstatistik Kurumu’nun verileri, Birleşik Krallık’ta yaşayan yetişkinlerin %44’ünün gıda harcamalarını %18 oranında azaltmak zorunda kaldığını ortaya koyuyor. İngiltere’nin en büyük telefon operatörü British Telecom’un 40 bin çalışanı, ücretlerine artış talebiyle, 35 yıl sonra ilk kez greve gidiyor. Böylesi bir iç siyasi konjonktürde, liderlerin hata payı da doğal olarak azalıyor.

 

Johnson’ın istifasıyla birlikte Muhafazakar Parti hızlı bir şekilde yeni liderini aramaya girişti. Böylelikle bir süredir alttan alta devam eden liderlik yarışı resmiyet kazanmış oldu. Partili vekillerin oylaması sonunda eski Maliye Bakanı Rishi Sunak ve Dışişleri Bakanı Liz Truss finalde yarışmaya hak kazandı. Bundan sonraki süreçte partinin yeni lideri, aynı zamanda İngiltere’nin yeni başbakanı, partili vekiller yerine parti üyelerinin posta yoluyla gönderecekleri oylar ile belirlenecek. Bu noktada, elenen adayların taraftarlarını hangi adaya yönlendireceği önem taşıyor. Seçimin galibi ise 5 Eylül itibariyle açıklanacak.

 

Adayları tanıyalım

 

Geçtiğimiz iki hafta boyunca adaylar kendilerinin Johnson’a kıyasla daha dürüst, fırtınalı bir dönemde ülkenin yönetimini devralacak deneyime sahip ve gelecek seçimlerde partiye galibiyet getirecek en doğru aday olduklarına vekilleri ve üyeleri ikna etmeye çalıştılar. Finale kalan iki isme yakından baktığımızda, Sunak, partinin geleneksel ekonomi çizgisinden sapmak zorunda kalan, bununla birlikte gerektiği zaman zor kararlar almaktan çekinmeyen aklıselim bir lider profili çizmekte.

 

Maliye Bakanı’yken pandemi kısıtlamaları sebebiyle çalışamayanlara maddi yardım sağlayarak (furlough scheme), harcamalara ağırlık vermesi Sunak’ın özellikle dar gelirli seçmen nezdinde popüleritesini artırmıştı. Başbakan Johnson’ın baskısıyla sağlık ve sosyal hizmet harcamalarının finansmanı için vergileri artırma kararı ise kendi içinde çelişkili bulunmuş, parti içinden de tepki çekmişti. Kişisel serveti Kraliçeninkiyle kıyaslanan eşi Akshata Murty’nin İngiltere’de düşük vergi statüsünden yararlandığının ortaya çıkması da eleştirilere neden olmuştu.

 

Partili vekillerin oylamalarında en fazla oyu toplayan,seçildiği takdirde İngiltere’nin ilk Hint kökenli başbakanı olacak Sunak’ın, parti üyeleri nezdinde gerek etnik kökeni gerekse istifa dalgasını başlatan kanat içinde olması Truss karşısında dezavantaj yaratabilir.

 

Sunak’a kıyasla Truss, Muhafazakar Parti çizgisine daha yakın, büyük ölçüde Johnson politikalarını benimseyen ve devamlılığı temsil eden aday olarak karşımıza çıkıyor.

 

İngiltere’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı sergilediği kararlı duruş, dışişleri bakanlığı koltuğunda oturan Truss’un elindeki en güçlü kart. İstifa dalgasına destek vermeyen Truss, Johnson’la arasına neden mesafe koymadığına dair eleştirileri “dış politikada zor zamanlardan geçerken bakanlık koltuğunu boş bırakmasının doğru olmayacağı” şeklinde cevaplıyor. Kendisine Margaret Thatcher’ı örnek alan Truss, geçmişte Brexit konusunda tutum değiştirmiş olmasını, siyaseten benimsediği sert söylemlerle kapamaya çalışıyor. Yasadışı göçün kontrol altına alınmasına ilişkin seçildiği takdirde göçmenlerin Rwanda yerine Türkiye’ye gönderilebileceğine yönelik açıklaması Ankara’nın haklı tepkisini çekmişti.

 

Partililer yeni liderde hangi özellikleri arıyor?

 

19 Temmuz’da yayınlanan YouGov araştırma sonuçları “Yeni liderde aradığınız özellikler nedir?” sorusu üzerinden Muhafazakar Parti üyelerinin tercihlerini belirleyen öncelikli konular hakkında bilgi verirken, aynı zamanda İngiltere’nin en azından genel seçimlere dek iç ve dış politikada öncelikli hedefleri ve yönelimi açısından da ipuçları barındırıyor. Buna göre, katılımcıların yarısından fazlası yeni liderin kişilik özelliklerinin tercihlerinde etkili olacağını belirtmiş. Dürüstlük, entelektüel birikim ve iletişim becerisinin önünde geliyor.

 

Katılımcıların %32’si, yeni liderin geleneksel Muhafazakar Parti çizgisine bağlı olmasını bekliyor. Önem atfedilen alt başlıklar, vergi kesintisi/harcamaların düşürülmesi, muhafazakar değerlere sahip çıkılması ve yasadışı göçün kontrol altına alınması şeklinde sıralanmış.

 

Retorikten öte değişim mümkün mü?

 

Bu çerçeveden baktığımızda, adaylar arasında belirleyici konunun ekonomi olacağını söyleyebiliriz. Zira dış politika, güvenlik ve yasa dışı göçün önlenmesi gibi birçok konuda birbirlerine yakın duran iki adayın en çok ayrıştıkları konu hayat pahalılığıyla mücadele. Parti üyelerinin beklentilerini karşılamak noktasında, uygulanacak ekonomi politikalarının başarısını garanti etmesede, Truss’un Sunak karşısında kazanma şansı yüksek. Zira Truss, vergilerin yüksek tutulmasının ekonomik büyümeyi engellediğinden hareketle Sunak’ın kurumlar vergisini %19’dan %25’e yükseltme planına ve bakanlığı döneminde sosyal güvenlik primlerinde yapılan artışa karşı çıkıyor. Bir taraftan İngiltere’nin 2050 itibariyle karbon salınımını sıfırlama hedefine bağlı olduğunu söylese de, tüketiciye yansıyan fiyatları aşağı çekme adına yakıttan alınan yeşil dönüşüm fonu vergisinin kaldırılmasından yana. Gerekirse, Covid borçlarının ödemesini de erteleyeceğini söylüyor.

 

Kampanyasında enflasyonla mücadeleyi merkeze alan Sunak’a göre Truss “masal” anlatıyor. Harcamalar için kaynak yaratmadan vergi kesintisine gitmenin ülkeyi borç sarmalına sokacağı, enflasyonu körükleyeceği ve halkı daha da yoksullaştıracağını savunuyor. Parti üyeleri onlara duymak istemedikleri gerçekleri söylemekten kaçınmayan bir adayı seçecekler mi göreceğiz…

 

Bunun dışında, her iki adayın Brexit dosyasını sahiplenmiş olması, AB’den çıkışın yol açtığı olumsuz sonuçların ise liderin Brexit’i gerektiği şekilde uygulayamamış olmasına bağlamaları İngiltere’nin en azından yakın gelecekte Brexit kararını revize etmeyeceğini gösteriyor. Yine, kampanya süresince paylaşılan mesajlara baktığımızda, her iki adayın da başbakanlığa yükselmesi durumunda İngiltere’nin dış politikasında özellikle Ukrayna konusunda Rusya’ya karşı duruşun devam ettirileceği anlaşılıyor. Bu noktada, sıkı bir bütçe politikasından yana olan Sunak karşısında, savunma harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıla payını %2.5’tan %3’e çıkaracağını taahhüt eden Truss’un parti içinde güvenlik ve savunma kanadının desteğini alması kuvvetle muhtemel.

 

Politika başlıklarında radikal bir değişim beklemediğimiz İngiltere’de, başbakanlık yarışı Boris Johnson’da vücut bulan popülist liderliğe nokta koymasa bile ara verilmesine olanak tanıyabilir. Johnson’ın her türlü ayak diremesine rağmen siyaseten meşru bir süreç sonunda istifa etmiş olması, ABD’deki 6 Ocak Capitol Hill baskını benzeri olayların yaşanmamış olması, tüm zaaflarına ve kurumsal reform ihtiyacına rağmen İngiltere’de siyasi sisteminin hala işlediğinin göstergesi sayılmalı.

 

Bununla birlikte, uluslararası güç dengelerinin ve güvenlik anlayışının değiştiği günümüz dünyasında, İngiltere’nin bu değişimi yakalaması, uluslararası arenada gücünü ve konumunu pekiştirmesi ancak geleceğe yönelik vizyon oluşturabilecek, değişime açık bir lider ile mümkün görünüyor.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir