Fransa’da Ulusal Meclis seçimlerinin ikinci turu 19 Haziran 2022 tarihinde tamamlandı. Cumhurbaşkanı Macron’un MoDem ve Horizon gibi partilerin katılımıyla oluşturduğu ‘Ensemble’ (Birlikte) ittifakı yüzde 38,6 oyla 577 sandalyeli Ulusal Mecliste ancak 245 milletvekili çıkarabildi. Ensemble ittifakı Ulusal Mecliste mevcut siyasi partiler arasında birinci sıradaki yerini korumakla birlikte mutlak çoğunluğu kaybetti.Ensemble ittifakının, salt çoğunluk olan 289 oya ulaşması için 44 milletvekilinin desteğine ihtiyacı var.
Melenchon liderliğindeki sol ittifak NUPES, 142 milletvekiliyle Ulusal Meclisteki en güçlü ikinci grup haline geldi. Üçüncü sırayı ise Marine Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi aldı. Ulusal Birlik partisi büyük bir başarı elde ederek sandalye sayısını 89’a yükselti ve böylece ilk kez Ulusal Mecliste grup kurma imkanını kazandı. Yorumcular, bu durumun Fransa’nın ve Avrupa’nın geleceği açısından ne anlama geldiğini tartışıyor.
Beş yıl önce Büyük Britanya Brexit yönünde oy kullanmışken, İtalya popülizm ile boğuşurken, Almanya’da Bundenstag’a II.Dünya savaşında sonra ilk kez neredeyse 100’e yakın aşırı sağ milletvekili seçilirken Fransa, En Marche hareketinin lideri Avrupa entegrasyonunu destekleyen, merkez ve liberal siyasi görüşlere sahip Macron’u Elysee Sarayına taşıyarak farklılaşma göstermişti.
Fransa, 1958 yılında 5. Cumhuriyet ile birlikte ‘başkanlık’ ve ‘parlamenter’ sistemi birleştirip Cumhurbaşkanının hayli güçlü olduğu (yarı başkanlık) bir sistem kurdu. Ancak, 5. Cumhuriyet Anayasasının, güçlü bir yürütme tesis ederken güçler ayrılığına da çok kuvvetli vurgu yaptığı bilinen bir gerçek. Hal böyle olmakla birlikte, Macron’un tüm gücü Elysee Sarayında topladığı, devlet kurumlarını devre dışı bıraktığı ve sivil toplumla yani halkla irtibatını kopardığı yönünde yoğun eleştiriler var. Fransa’dan gelen yorumlara bakıldığında seçim sonuçları, Macron’un halkına tepeden bakan, ihtiyaç ve itirazlarına kulağını tıkayan şahsileşmiş yönetim tarzına tepki niteliği taşıyor. Fransa sonuç olarak yarı başkanlık sistemiyle yönetilse de bir parlamenter demokrasi. Görünen o ki Fransız halkı yönetici seçkinlerine ciddi bir tepki ortaya koyarak Elysee Sarayının iktidarın merkez üssü olması durumuna son vermek istedi.
Nisan 2022 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci turda aşırı sağcı Le Pen’e karşı Macron’u destekleyen Fransızlar açık ara ile Macron’u Cumhurbaşkanı seçmişti. Ancak, Ulusal Meclis seçimlerinde yukarıda değindiğim gerekçelere bağlı olarak bu kez Macron’a faturayı kestiği anlaşılıyor. Bu sonuçlar, kuvvetler ayrılığının Fransızlar açısından arzettiği önemi ortaya koyması bakımından da ilginç. Seçmen, Macron’a Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vermiş olduğu desteği Ulusal Meclis seçimlerinde dengelemiş oldu. Böyle bir gelişme ilk kez François Mitterand’ın Sosyalist Partisi’nin iktidara geldiği 1988 yılında yaşanmıştı. Ancak, Sosyalistlerin Ulusal Mecliste salt çoğunluğu yakalamaları için aradaki farkın çok az olması nedeniyle muhalefetle yapılan görüşme ve pazarlıklar neticesinde yasaların geçmesi sağlanabiliyordu. Fransa son yirmi yıldır ilk kez Cumhurbaşkanının Ulusal Mecliste mutlak çoğunluğa sahip olmamasına şahit oluyor.
Aşırı sağ ve sol Ulusal Mecliste sandalye sayısının yarısını kontrol edecek duruma geldi. Anti Amerikancı ve Nato karşıtı, AB’yi sorgulayan ve Kremlin muhibbi olarak tanınan Melenchon muhalefetin lideri konumuna gelmiş durumda. Melechon belli politikalardaki fikir ayrılıklarına rağmen seçimlerde komünistleri, sosyalistleri, yeşilleri tek bir çatı altında toplamayı başardı. Ancak, seçimlerden sonra ittifakı oluşturan partiler Melenchon’un ittifakın Ulusal Mecliste NUPES çatısı altında tek bir grupla temsil edilmesi önerisini kabul etmediler.
Macron seçimlerde Fransa’da toplumda görülen derin kutuplaşmanın üstesinden gelmeyi başaramadı. Seçim sonuçları, sokaklarda artık Sarı Yeleklilerin gösterilerine şahit olunmasa da halktaki öfke ve kırgınlığın artarak devam ettiğini yansıtıyor. Fransızlar Macron’un geçtiğimiz 5 yıllık görev süresinde sorunlarına çözüm bulmak bir yana uyguladığı politikalar sonucu bu sorunların giderek derinleşmesine neden olduğuna inanıyorlar.
Macron’un Ulusal Meclisten yasa geçirebilmesi için bundan sonra ortaklıklara ihtiyacı olacak. Önümüzdeki beş yılın,süreyi tamamlamayı başarır ve anayasal yetkisini kullanıp parlamentoyu feshetmezse, zor geçeceğinin işaretleri şimdiden ortada.
Macron bu durum karşısında yasa geçirebilmek için daha fazla mücadele etmek ve müzakere yöntemiyle bir orta yol bulmak zorunda kalacak. Bir önceki Cumhurbaşkanlığı dönemindeki tutumu dikkate alındığında Ulusal Meclisteki diğer siyasi partilerle diyalog ve müzakereye açık olmadığı yönünde bir intiba mevcut. Bazı yorumcular, Parlamentoda Macron’un partisi LREM’in (La Republique En Marche) çoğunluğa sahip olması nedeniyle kendi milletvekilleriyle dahi diyalog kurmadan talimat verir bir şekilde yasaların geçmesini sağladığını ifade ediliyorlar. Macron’un ne diğer siyasi parti yöneticileriyle, ne milletvekilleriyle, ne yerel yöneticilerle, ne sendikalarla ne de sivil toplum örgütleriyle istişarede bulunmadan yönetmeyi tercih ettiği getirilen eleştiriler arasında önemli yer tutuyor. Bu durumun, seçmenlerin, Macron’un aşırı merkeziyetçi bir şekilde ülkeyi yönetmesine son vermek için harekete geçmelerine neden olduğu ifade ediliyor. Fransızların, ‘şaraba su katmak’ olarak tanımladıkları müzakere ve diyalogla orta yolun bulunmasına Macron’un itibar etmemesine tepki gösterdikleri anlaşılıyor. Seçimlerin sonucunun ortaya koyduğu gerçek Fransızların Macron’un yetkilerini sınırlamak güdüsü ile hareket ettiğini gösteriyor. Macron’un, bu yeni döneminde geçmişte uyguladığı yöntemlerle ülkeyi yönetemeyeceği genel kabul gören bir kanaat. Nitekim, seçimlerin hemen akabinde, seçim sonuçları ve parlamento gerçeğine bağlı olarak ülkeyi kolektif bir şekilde yönetmeyi öğrenmeliyiz açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Macron’un Ensemble ittifakının Ulusal Mecliste salt çoğunluğu kaybetmesi, emeklilik yaşının 62’den 65’e çıkarılması, vergi indirimleri, satın alma gücünü artıracak önlemler, eğitim gibi alanlarda seçim vaatleri arasında yeralan kritik reformların kabul edilmesi için diğer partilerin desteğine ihtiyaç duyulması sonucunu ortaya çıkardı.
Macron’un parlamentoda işbirliği açısından güvendiği ve nispeten benzer siyasi görüşleri paylaşan 64 milletvekili ile temsil edilen Cumhuriyetçiler (LR) ise herhangi bir koalisyona karşı olduklarını ve muhalefette kalacaklarını ancak Ulusal Meclise sunulacak yasalara göre değerlendirmelerini yapıp yapıcı bir muhalefet sergileyeceklerini açıkladılar.
Fransa’yı siyasi belirsizliğin beklediğine kesin gözüyle bakılıyor. Macron’un Ulusal Mecliste gerek aşırı sağ gerek aşırı sol partilerin yoğun muhalefetiyle karşılaşacağı ifade ediliyor. Bununla birlikte, sol ittifakı oluşturan partilerin tek bir blok halinde hareket etmeyip münferit politikalar izlemeleri de ihtimal dahilinde. Nitekim, Komünistler Ulusal Meclise sunulan her yasayı tek tek değerlendirerek tutum belirleyeceklerini açıkladılar.
Siyasi çekişmeler Fransa’yı yönetilemez duruma getirdiği ve gerekli reformların yapılamadığı bir ortama sürüklediği takdirde önümüzdeki ilk baharda Macron’un anayasal hakkını kullanarak parlamentoyu feshederek seçimleri yenileyebileceği konuşulan seçenekler arasında. Böyle bir gelişme olduğu takdirde, seçmenin Fransa’yı siyasi kilitlenmeden kurtarmak ve reformların önünü açmak için Macron’a desteğini artırabileceği ileri sürülüyor.
5 Temmuz tarihinde parlamentoda yapılacak yeni hükümetin güven oylamasından çıkacak sonuç bir bakıma geleceğin işareti olacak. Muhalefette yeralan siyasi partilerin siyasi çekişmeler nedeniyle Fransız halkının yararına olan yasaların çıkarılmasını engellemeleri seçmenler nezdinde bu partileri zor duruma sokacağından bazı temel reformların yapılacak pazarlıklar neticesinde Ulusal Meclisten geçirilmesi de ihtimal dahilinde. Bu arada, parlamenter demokrasiyi güçlendirmesi ve Fransız halkına sesinin daha fazla duyulduğunu hissettirmesi bakımından seçim sonuçlarını yararlı görenlerin de sayısı da az değil.
Yeni Ulusal Meclisin oluşumu zayıflamış olan pozisyonu nedeniyle Macron’un uluslararası meselelerden ziyade iç siyasi krizlere odaklanmasına sebebiyet verebilir. Merkel’in geçtiğimiz yıl görevden ayrılmasıyla birlikte Avrupa’nın liderliğine soyunan Macron’un iç siyasi çekişmeler ve pazarlıklar oldukça zamanını alacağa benziyor. Avrupa’nın geleceğine yönelik bazı hamlelerinde Macron, AB’ye şüpheyle yaklaşan Melenchon ve Le Pen’in muhalefetiyle karşılaşacaktır. Ancak, yarı başkanlık sisteminde önemli ölçüde yetki sahibi olduğu dış politika alanında eli nispeten daha rahat. Buna rağmen, dış politika tercih ve kararlarına meşruiyet kazandırmak için Ulusal Meclisin desteğine ihtiyaç duyacaktır.