LİBYA’DA AĞUSTOS SICAĞI

PAYLAŞ

Çatışmalara Devam:

 

Libya’nın başkenti Trablus’un Sarim ve Bin Gaşir bölgelerinde 26 Ağustos Cumartesi günü silahlı iki grup arasında çıkan çatışmalar, ülkede yeniden geniş boyutlu bir iç savaşın tetiklenmesi endişesi yaratmıştır.

 

Sabah saatlerinde başlayan çatışmaların daha sonra kentin merkezine de yayıldığı bildirilmiştir. Libya Sağlık Bakanlığı çatışmalarda aralarında sivillerin de bulunduğu 32 kişinin yaşamını yitirdiğini, yaralı sayısının 159’a ulaştığını bildirmiştir. Yerel medya organlarında hafif ve orta ağırlıkta silahların kullanıldığı çatışmaların, Libya Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlı olmakla birlikte Trablus’daki meşru Hükümet’e muhalif General Hafter yanlısı, Tobruk’da konuşlu Temsilciler Meclisi’nce (TM) geçtiğimiz Şubat ayında “Başbakan” olarak atanan Fethi Başağa’nın tarafında yer alan “777 Tugayı” ile Başbakan Dibeybe’nin başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’ne (UBH) bağlı “İstikrar Destek Birliği” arasında cereyan ettiği bildirilmiştir. Öte yandan, Trablus’un 200 km doğusundaki Misrata kentinden Fethi Başağa’ya bağlı bir askeri konvoyun, ayrıca güneyden de geçtiğimiz Mayıs ayında Başbakan Dibeybe tarafından görevinden alınan Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı Cuveyli’ye bağlı askeri birliklerin başkente doğru ilerlediği haberlerde kaydolunmuştur.

 

Açıklamalar/Demeçler:

 

Bir süredir tarafların karşılıklı olarak askeri yığınak yaptığı başkent çevresinde gerginlik giderek artma eğilimine girmişti. Öte yandan, karmaşanın hüküm sürdüğü ortamda, 22 Temmuz’da UBH’ye yakın iki grup “Rada Tugayı” ile “Başkanlık Muhafızları” çatışmış, 16 kişi hayatını kaybetmiş, 52 kişi yaralanmıştı.

 

Fethi Başağa, Başbakan Dibeybe’yi muhatap alan 24 Ağustos günü yayınladığı açıklamada, demokrasi ilkelerine saygı ve yasama makamlarının kararlarına bağlılık çerçevesinde “süresi bitmiş” yetkisini teslim etmesi çağrısında bulunmuştur. Dibeybe ise, sosyal medya hesabından yayınladığı yanıtında, “eski İçişleri Bakanı (Başağa), savaş çıkartma ve sivilleri hedef alan tehditkâr mesajlarına son ver. Libyalıların hayatına önem veriyorsan seçimlerin gerçekleşmesi yönünde çabalara odaklan. Askeri darbe hayallerini terk et” demiştir.

 

Trablus’da konuşlu Libya Devlet Yüksek Konseyi, sorumluluğun ilk kurşunu sıkan tarafta (777 Tugayı kastedilmiştir) olduğunu, çatışmaları kınadığını, sivillerin ölümüne ve maddi zarara yol açan çatışmaların derhal durdurulması gerektiğini vurgulayan bir açıklama yapmıştır. Açıklamada ayrıca, devlet kurumlarının bir çatı altında birleştirilmesi ve seçimlerin gerçekleştirilmesi yönündeki çalışmaların süratle tamamlanması hususundaki tutumlarının değişmediği belirtilmiştir.

 

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (BMGS) Guterres’in Sözcüsü Dujarric 28 Ağustos günü bir yazılı açıklama yaparak, “BMGS’nin Trablus’da sivil ölümlere ve sivil alt yapıların tahrip edilmesine neden olan şiddetli çatışmaları endişeyle izlediğini, BMGS’nin taraflara Trablus’daki şiddete derhal son verilmesi ve siyasi tıkanıklığa çözüm için gerçek bir diyaloğa girilmesi, farklılıklarını güç kullanarak çözmeye çalışmamaları, sivilleri korumaları, gerginliği arttırıcı ve bölünmeyi derinleştirici tüm eylemlerden kaçınmaları çağrısında bulunduğunu vurgulamıştır. Dujarric ayrıca, BM’nin tarafların siyasi çıkmazdan çıkmalarını teminen, dostane girişim (good offices) ve arabuluculuk (mediator) rolünü sürdürmeye hazır olduğunu kaydetmiştir.

 

ABD’nin Trablus Büyükelçiliği, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Trablus’daki şiddetli çatışmalar, sivil kayıplar ve maddi hasardan duydukları derin endişeyi dile getirmiş, barışçıl diyalog bağlamında Libya halkının yanında olduklarını kaydetmiştir.

 

Dışişleri Bakanlığımızca 27 Ağustos günü yapılan açıklamada, “Libya’da devam eden ve sivillerin de ölümüne neden olan çatışmaları büyük bir endişeyle takip ediyoruz. Sahada büyük çabalarla tesis edilen sükunetin korunması, Libya’nın güvenliği, istikrarı ve geleceği bakımından kritik önemdedir. Tarafları, bunun idrakiyle hareket etmeye, itidal ve sağduyuya davet ediyor; çatışmaları derhal durdurmaya çağırıyoruz.” denilmiştir.

 

Açıklamada ayrıca, “Şiddetin artması, Libya halkının kalıcı barış ve istikrara kavuşma azmini ve başta seçimlerin düzenlenmesi olmak üzere siyasi sürecin ilerletilmesi vizyonunu da riske atmaktadır. Bu bakımdan, tarafların silahları susturmalarını ve bir an önce sorunlarını barışçıl yollarla çözüme kavuşturmaya odaklanmalarını bekliyoruz. Türkiye, Libya’nın kalıcı istikrar, refah ve güvenliği için, Libya halkının da arzu ve beklentileri çerçevesinde, adil, hür ve ülke sathında seçimlerin bir an önce yapılmasını elzem görmektedir. Bu bağlamda, BM kolaylaştırıcılığında hukuki altyapı çalışmalarının süratle tamamlanması gerekmektedir. Bu hedefler doğrultusunda, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Libyalı kardeşlerimizin yanında durarak, kalıcı barış ve istikrarın tesisi için her türlü desteği sağlamaya devam edeceğiz.” denilmiştir.

 

 

Sonuç:

 

ABD, Fransa, İtalya ve İngiltere gibi batılı ülkeler ile Rusya Federasyonu ve onunla ittifak halindeki Mısır’ın zengin hidrokarbon kaynakları, Kuzey Afrika’da ve 1760 km uzunluğundaki kıyı şeridiyle Akdeniz’de stratejik konuma sahip Libya üzerindeki “ilgisi” ve “iştahının” azalmasını beklemek hayal olmasa da en azından gerçekçi değildir. Bu çerçevede, Libyalı taraflar arasında gerginlik ve çatışmaların kısa-orta vadede sonlanması, yeni anayasa ve seçim kanunu üzerinde uzlaşı sağlanıp, başkanlık ve parlamento seçimlerinin sağlıklı biçimde yapılması da halihazırda fazla iyimser bir beklentidir.

 

Bu karmaşık ve değişken denklemlerin (ittifak ve ihtilafların) hüküm sürdüğü ortamda tabiatıyla, insani, vicdani ve hukuki saiklerle, çatışmaların ve yeniden bir iç savaşın önlenmesine yönelik çağrı ve girişimler sürdürülmelidir. Ancak, bu “iyi niyetli” çabaların, “reel politik” in küresel boyutta giderek egemen olduğu günümüzde başarılı olması, maalesef, imkân dahilinde değildir.

 

Bugün, bilindiği gibi, ahlaki, vicdani ve hukuki değerleri üstün tutan ideal veya kuramları, “normatif etiği” iteleyen yaklaşım ve uygulamaların ışığında, sadece Libya’da değil, Orta Doğu ve Afrika’da, Asya’da ve hatta Avrupa’da yaşanan şiddetli çatışma ve savaşlara barışçı ve kalıcı çözümler üretilmesinin zorluğu ortadadır. Tabiatıyla, bu yöndeki çabalardan vazgeçmek de kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Ancak, bu doğrultuda sürdürülecek çabalar, oldukça çetin ve çoğunlukla da “adil” olmayan “sarmallar” ve “engellerle” dolu yollarda ilerlemeyi gerektirecektir. Konunun siyasi ve felsefi boyutu, çok yönlü, derinlemesine araştırmalara ihtiyaç gösterecektir. Doğada yaşanan” küresel ısınma” ve “iklim krizinin”, küresel ve bölgesel düzeylerde siyaset düzleminde de süreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir