NATO MADRİD ZİRVESİNE HAZIRLANIRKEN
2022 Haziran ayında Madrid’te düzenlenecek NATO Zirvesine iki ay kaldı. İttifakın on yıllık geleceğine yön verecek yeni Stratejik Konseptin (STKON) kabul edileceği bu Zirve küresel güvenliğin kökten dönüşüme uğradığı çok kritik bir dönemeçte gerçekleşecek. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı giriştiği işgalin ne yöne evrilebileceğini kestirmenin kolay olmadığı bir süreçte Batı dünyası için kritik bir dönüm noktasına sahne olacak.
An itibariyle ne medyada ne de akademi dünyasında Türkiye’nin mensup olduğu NATO’nun geleceğini tayin edecek hayati önemdeki STKON’la ilgili olarak henüz doyurucu bir haber-yorum veya analize rastlanmıyor. Başta ekonomik güçlükler olmak üzere günlük gailelerin damga vurduğu mevcut iç ortamda olağan karşılanması gerekli bu konudaki duyarsızlığın Zirve yaklaştıkça yerini bir hareketlenmeye bırakacağı aşikar. Öte yandan, özellikle transatlantik dünya ve küresel gündem açısından hiyerarşik olarak en önemli belgelerin başında gelen STKON’un neyi simgelediği ve olası içeriği Türkiye’nin yakından izlemesi gerekli bir süreç oluşturmakta.
STRATEJİK KONSEPT NEYİN TEMSİLCİSİ?
STKON, her şeyden önce çoğulculuğa ve kuvvetler ayrılığına dayalı, temel insan hak ve hürriyetlerine saygılı ve hukuk devleti normlarını benimsemiş demokratik ülkeler için ana bir rehber oluşturacak.
2019 Aralık ayında düzenlenen NATO Londra Zirvesinde başlatılan süreç doğrultusunda İttifakın siyasi boyutunu güçlendirmeye dönük arayış ilk meyvesini uzun bir uğraş sonunda 2020 yılında verdi. Bağımsız bir Uzmanlar Grubu, NATO’nun yeni STKON’na esas oluşturacak NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik Raporu’nu hazırladı. Bu rapor geçen yıl Haziran ayında düzenlenen NATO Zirvesinde Liderler düzeyinde ele alındı ve onaylandı. Şimdi sıra bu Rapor temelinde yeni STKON’un hazırlanıp, onay için yine liderlere sunulmasına geldi.
Ukrayna’da süregiden savaş halen küresel gündemin ana odak noktası durumunda. Diğer taraftan, bu durumun, 2008’den bu yana sahada vücud bulan, 2022 Şubat ayıyla birlikte zirve yapan Rusya’nın saldırgan tutumuna rağmen NATO bünyesinde STKON’a ilişkin olarak yapılan çalışmaları köstekleyen değil, tam tersine hızlandıran bir tabloyu ortaya çıkarttığını tahmin etmek kehanet oluşturmaz.
STRATEJİK KONSEPT BAŞLICA NELERİ KAPSAYABİLİR?
Yapılmakta olan çalışmaların son aşamalarında yeni STKON için dönemin ruhuna uygun bir başlık bulmak gerekecek. Bu bağlamda, yeni STKON’nun başlık adayları arasında ‘Yeni Güvenlik Mimarisinde NATO’nun Rolü’ mealinde bir tercihte bulunulabilir.
Elbette bulunacak başlık temel bir mesele değil. STKON’un olası içeriğinde neler bulunabilir konusuna odaklanmak daha doğru bir yaklaşım oluşturur. Dolayısıyla, metnin hangi ana bölümler üzerine inşa edileceği üzerinde durmak gerekli. Bu çerçevede, ‘kristal küremiz’ henüz bulanıklığını korusa da şu temel hususların STKON’un ana yönelimini belirleyeceği öne sürülebilir:
– Yeni STKON hiç şüphesiz demokratik ülkeler grubu için manifesto benzeri bir bölüm içerecek. Bu bölümde, esasen NATO’nun kurucu antlaşması olan Vaşington Antlaşmasında yer bulan, BM Şartına ve uluslararası toplumun, ciddi sancılara da sahne olsa, 2. Dünya Savaşı ertesinden bugüne kadar geliştirdiği uluslararası hukuk içtihadına esas oluşturan temel ilke ve değerler ile alınan kararlara vurgu yapılacak. Mevcut ortamda NATO üyesi ülkelerin kamuoylarına söz konusu ortak ideal ve değerlere sahip çıkmaları için güçlü bir çağrıda bulunulacak. Bunlara meydan okuyan devlet veya devlet dışı aktörlere karşı tutum alınması gereğinin altı çizilecek.
– Muhtemelen takip edecek bölümde mevcut güvenlik ortamının özellikleri üzerinde durulacak. Çok kutupluluğa (veya iki kutupluluğa) evrilmekte olan küresel düzenin tanımı yapılacak. Bu tanım içinde bölgesel bir örgüt olan NATO’nun, belli çevrelerin iddia ettiğinin aksine ‘dünya jandarmalığına’ soyunmayacağı, ancak terörizm, siber dünya, hibrit tehditler, iklim değişikliği, pandemi ve uzaydaki rekabet gibi sınır aşan sınamalar karşısında küresel bir bakışa sahip olması gerektiği kaydedilecek. Bunlara karşı konumu ve rolü belirlenecek.
– Küresel güvenliğin geniş ölçekli bir tanımının tehdit değerlendirmesiyle tamamlanması STKON’un diğer bir ana bölümü olacak. Bu çerçevede, NATO 2030 Raporundan hareketle Rusya ve terörizm asli tehdit unsurları olarak betimlenecek. Çin’in hemen her alanda yükselen gücü karşısında bu ülke, sadece stratejik bir rakip olarak değil, aynı zamanda küresel sınamalar bağlamında işbirliği sunabilecek bir ortak olarak değerlendirilebilecek. NATO’nun kurum olarak Çin’e karşı savunma planı yapmasını bekleyenler yanıldıklarını görecekler. Tehdit değerlendirmesi bölümünde olası bölgesel rakiplere, diğer bir anlatımla, rakip alt-kutuplara değinilmesi yadırgatıcı olmayacak.
– Büyük sarsıntılara sahne olacak yeni güvenlik ortamı ve buna uygun tehdit değerlendirmesi ışığında NATO’nun temel görevleri ele alınacak. Bu görevler (kollektif caydırıcılık ve savunma, kriz yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenlik) aynı kalacak. Bunların 360 derecelik bütüncül bir anlayışla yürütülmesinin esas oluşturacağının altı yeniden çizilecek. Bu çerçevede, İttifakın hedef düzeyine, yeni döneme uyarlanacak konvansiyonel-nükleer kuvvet-komuta tertip ve yapılarına dair yönlendirici esaslar STKON’da kısaca tanımlanacak.
– 2014 yılından günümüze kadar geçen süre içinde Zirvelerde alınan kararlar teyid olunacak. Bunların yeni döneme uyarlanacak uygulamaları için bir dizi görevlendirmelerin esasları ortaya konacak. Bunlar arasında demokrasilerin otokrasiler karşısındaki dayanıklılığını artırmaya dönük yeni hamlelerin gündeme gelmesi sürpriz oluşturmayacak. STKON, müttefik ülkelerde olduğu gibi ortak ülkelerde de demokrasinin kurum ve kurallarıyla güçlendirilmesine yönelik bir zemini ön plana çıkaracak.
– Hint-Pasifik bölgesi dahil NATO’nun ortaklık ağları kurduğu bölge ülkeleriyle yeni döneme uygun ilişki modelleri üzerinde durulması da şaşırtıcı olmayacak. Demokrasi cephesinin bu yönü itibariyle de güçlendirilmesi STKOM’un ana yönelimlerinden birini oluşturacak.
– NATO-AB ilişkileri bağlamında AB yine stratejik ortak ilan edilecek. STKON’da, AB’nin Stratejik Pusulasına kıyasla AB’yle ilişkilerin önemi daha vurgulu olabilecek. İlişkilerin resmi ve gayrı resmi formatlarda arttırılması gereğine işaret edilebilecek. Öte yandan, AB’nin güvenlik-savunma alanındaki stratejik otonomisinin sınırlarına dair ipuçlarının STKON’da yer verilecek ifadelerde yer bulması beklenecek.
– Yeni ve çığır açan teknolojilerde NATO üyesi ülkelerin üstünlüğü elde tutmaları için kendi aralarındaki dayanışma ve işbirliğini arttırması istenebilecek. Uzay ve kuantum teknolojileri, akıllı zeka, insansız olanları dahil yeni nesil sistem ve platformların geliştirilmesi gereği ön plana çıkarılacak.
– STKON’un son bölümünde, NATO’nun transatlantik dayanışma ve işbirliği için temel bir istişare forumu oluşturduğu tespitinden hareketle İttifak üyesi ülkelerin, dönüşüm içindeki küresel durum karşısında yeni bir düzenin inşa olunmasında birlik ve uyum içinde hareket etmeleri gerektiği, bu bağlamda demokrasilerini derinleştirip güçlendirmelerinin elzem olduğu, uluslararası hukukun kural ve normlarına sahip çıkmaları lazım geldiği yolunda güçlü bir çağrı yer alacak.
YENİ DÖNEMDE GÜVENLİK MİMARİSİ VE TÜRKİYE
Rusya’nın Ukrayna’da giriştiği işgal eylemi hiç şüphesiz uzun dönemde şekillenecek yeni bir çağı başlattı. Oluşum halindeki yeni küresel düzen içinde ağırlığını giderek daha fazla hissettiren jeopolitik-jeostratejik çekişmeden yeryüzünün tüm aktörleri değişen ölçülerde de olsa paylarını almakta. Bu yeniden yapılanma sürecine NATO da bir şekilde dahil olacak. İttifak, küresel çekişme içinde daha fazla bütünleşme, uyum sağlama ve bundan hareketle rol ve konumunu belirlemekle sınanacak. Bu sınamanın sonuçlarının izdüşümlerini STKON’da kısa bir süre sonra göreceğiz.
Ukrayna’nın işgaliyle birlikte bölgede bundan en fazla etkilenen ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor. Hem güvenlik hem ekonomik-ticari alanlarda ortaya çıkan kötüleşmenin sonuçlarını yaşıyor. Bu süreç devam ederken demokrasisindeki geri gidiş hızlanıyor. Türkiye maalesef artık demokratik olmayan ülkeler kategorisinde görülüyor ve otokrasiye savrulmakta olduğu algısı günden güne güç kazanıyor.
Temelleri Rönesans ve Reformasyonla atılan, Fransız Devrimiyle ve Aydınlanma çağıyla pekişen, ulus-devletlerin doğuşuyla yeni boyutlar kazanan, insanlığa maliyeti yüksek büyük devinim ve devrimlerle makas değiştirip ana eksenlerini BM Şartı, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa Konseyi, AGİT, AB ve OECD gibi kurumlarda bulan, uluslararası hukuku da kapsayan hukuk devletini önceleyen çağdaş demokratik norm ve uygulamalardan uzaklaşmakla karşımızda şekillenmeye başlayan yeni bir çağda Türkiye’nin layık olduğu yere gelmesini ummak boş bir hayalden ibaret kalacak.
Özünde dünya demokrasi tarihinin esaslarına vücud veren Batı normlarını ve kurumlarını kendi ‘çağdaşlık’ anlayışları doğrultusunda bugün yerden yere vurmakta beis görmeyen modern ve seküler görünümlü çevrelerin Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmakta olduğundan yakınmaları gerçekten ibret verici bir durum. O çevrelerin sergiledikleri duruşu, geleceklerini çağdaş ve çoğulcu demokraside aramayanların veya Türkiye’nin konumunu başka coğrafyaların değerlerinde görenlerin yönetim çarklarını bilerek veya bilmeyerek yağlamaktan başka bir çaba olarak tanımlamak mümkün değil.
Herhangi bir ittifak veya grup mensubiyetinden bağımsız olarak geleceğimizi, Büyük Önder Atatürk’ün belirlediği doğrultuda çağdaş, modern, çoğulcu ve seküler demokraside, diğer bir anlatımla, Batı demokrasileri yanında değil, başka mecralarda veya coğrafyalarda arayanların yanında saf tutmak veya sonuç itibariyle bu tür çevrelerin ekmeğine yağ sürmek felaket reçetesinin bir kalemi olarak anılmaktan öteye gitmeyecek.