Türkiye’nin Çin politikası da, Türkiye ile Tayvan arasındaki ilişkilerin çerçevesi de bellidir. Bu çerçeve içinde kalınarak, konuları bütünlük içinde ama zorlama bağlar oluşturmadan değerlendirmeli, kazan-kazan temelinde, Türkiye ile Tayvan arasında, yapılabilecekler azami ölçüde yapılabilmelidir…
Asya Pasifik bölgesi uluslararası ilişkilerin merkezi olma yolunda
Geçen yüzyıldan bu yana ve özellikle son yıllarda Asya Pasifik bölgesi uluslararası ilişkiler ve siyaset alanında son derece hassas ve önemli bir hale geldi, dünya jeo-politiğinin odağına yerleşti. Bölgedeki ülkeler ekonomik alanda, sanayide, teknolojik gelişimde büyük atılımlar yaptılar. Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) ardından Japonya, Kore, Avustralya bu alanda bölgenin lokomotifleri. Küresel boyutlarda yansımaları olan ABD ve ÇHC arasındaki yoğun rekabetin ne yöne evrileceği hem merak, hem kaygı konusu. Bölgede hayat bulan AUKUS (Avustralya, İngiltere, ABD), QUAD (Japonya, ABD, Hindistan, Avustralya) gibi ittifaklar önem kazanıyor. Sahnede yer alan aktörlerden biri de Tayvan.
70 yıldır ÇHC ile Tayvan arasında Tayvan Boğazı üzerinden birçok kez askeri gerilim ve hatta çatışma yaşandı. Son olarak, Tayvan’ın “Hava Savunma Tanımlama Sahası”nın çok sayıda ÇHC askeri uçağı tarafından birkaç gün üst üste ihlal edilmesiyle yeni bir gerginlik doğdu. ABD ve ÇHC yetkilileri, uyarı ve kararlılık mesajları içeren karşılıklı açıklamalar yaptılar. Salı günü ABD Başkanı Biden ile ÇHC Devlet Başkanı Xi Jinping’in sanal ortam üzerinden gerçekleştirdikleri görüşmede ele aldıkları konulardan biri Tayvan’dı. Görüşmede, Xi, ÇHC ile ABD arasındaki en önemli ve hassas konunun Tayvan olduğunu ifade etmiş ve ABD’nin tek Çin yükümlülüğünü hatırlatmış. Biden da, ABD’nin tek Çin politikasına bağlı olmakla birlikte, “status quo”yu değiştirecek, Tayvan Boğazında barış ve istikrarı etkileyecek tek taraflı adımlara kuvvetle karşı çıktığını dile getirmiş. ABD’nin Tayvan’la ilişkileri ve yükümlülükleri 1979 tarihli “Tayvan’la İlişkiler Yasası”ndan neşet etmekte.
“Türkiye-Tayvan: Fırsatlar ve Sınamalar” Konulu Çalıştay:
İki gün önce, ülkemizin köklü düşünce kuruluşlarından Ankara merkezli “Dış Politika Enstitüsü” tarafından “Türkiye-Tayvan: Fırsatlar ve Sınamalar” konulu bir çalıştay düzenlendi. Akademisyenler, emekli büyükelçiler, basın mensupları ve diğer uzmanların katıldıkları toplantıda son gelişmeler ışığında Doğu Asya’da jeo-politik durum değerlendirildi, muhtelif alanlarda (ekonomi ve ticaret, teknoloji, eğitim, sağlık) Türkiye-Tayvan ikili ilişkileri ele alındı. Çalıştay’da yapılan sunuşlar, dile getirilen görüşler ve yapılan öneriler dikkat çekici ve önemliydi.
Eski adıyla Formosa (yani Tayvan Adası), 1895’de Çin’le savaşta Japonlar tarafından ele geçirilmiş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da (1912’de kurulan) Çin Cumhuriyeti’ne iade edilmiştir.
1946-1949 yılları arasında Çin’de Mao Zedong’un komünistleri ile Çan Kay Şek’in milliyetçileri arasında yaşanan iç savaşta yenilgiye uğrayan milliyetçiler Tayvan Adası’na çekildiler. Çan Kay Şek, Çin anakarası komünistlerden geri alınana dek Çin Cumhuriyeti’nin Ada’dan devam edeceğini açıkladı ve Aralık 1949’da Taipei’yi Çin Cumhuriyeti’nin geçici başkenti ilan edildi. 1971’de ÇHC’nin BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak BM’ye kabul edilmesi üzerine Çin Cumhuriyeti (Tayvan) BM’den ayrıldı. O dönemden itibaren Çin’in dünyadaki temsilcisi olarak Çin Cumhuriyeti yerine ÇHC tanındı. Tayvan ise, bağımsız bir entite olarak kendine has bir statüyle varlığını sürdürmeye devam etti. Bugün, Vatikan dahil sadece 15 ülkenin bağımsız ülke olarak tanıdığı Tayvan’ın, Türkiye dahil, 57 ülkeyle “Ekonomi ve Kültür Ofisleri” gibi isimler altında karşılıklı olarak temsilcilikleri bulunmakta. Son olarak, ÇHC’nin büyükelçilerin “danışmalar için” merkezlere geri çağrılmalarına kadar vardırdığı engelleme çabalarına mukabil Tayvan, Litvanya’nın başkentinde “Tayvan Temsilcilik Ofisi” ismiyle bir ofis açtı.
Tayvan, 23.8 milyon nüfusa ve 36 bin 200 km2 yüzölçümüne (ülkemizde Konya, Avrupa’da Hollanda büyüklüğünde) sahiptir. Ekonomik alanda gelişmişliği çok yüksektir. Kişi başına milli gelir 28 bin 358 dolar, satın alma paritesine göre hesaplanırsa da 55 bin 724 dolardır. 2020’de ticaret hacmi 631 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve o yılı 59 milyar dolar ticaret fazlasıyla tamamlamıştır (345 milyarı ihracat, 286 milyarı ithalat). Tayvan özellikle ileri teknoloji ürünlerden kazanmaktadır. İlginçtir, ÇHC’nin dünyaya ihraç ettiği pek çok ürünün çipleri Tayvan’da yapılmaktadır. Tayvan’da çip üretiminin aksaması ABD’deki otomotiv sektörünü ve dolayısıyla ekonomisini ciddi şekilde etkilemektedir.
2020 yılı sonu verilerine göre Tayvan 529.9 milyar Dolar’la, dünyada en fazla döviz rezervine sahip beşinci ülkedir. (İlk dört; ÇHC, Japonya, İsviçre ve Hindistan).
Yukarıda atıfta bulunduğum çalıştaydaki konuşmacılardan biri, planlı bir ekonomik gelişmenin, mükemmel bir eğitim sisteminin ve AR-GE’ye verilen önemin başarıyı getirdiğini anlattı. Bir diğer katılımcı, dünyada AR-GE’ye en çok yatırım yapan üçüncü ülke olduğunu söylediği Tayvan’ı “Akıllı Ada” olarak tanımladı.
Türkiye-Tayvan İlişkileri:
Türkiye 1971’de ÇHC’yi Çin’in tek hukuki temsilcisi olarak tanıdıktan sonra, ‘Tek Çin” politikası çerçevesinde, diplomatik olarak artık tanımadığı Tayvan’la ilişkilerini, ekonomi, ticaret, kültür, turizm, sağlık, bilim ve eğitim alanlarında devam ettirdi.
1993’de imzalanan Mutabakat Zaptı’yla, Ankara’da “Taipei Ekonomik ve Kültürel Misyonu” ve Tayvan’da “Türk Ticaret Ofisi” isimleriyle karşılıklı temsilcilikler açıldı.
Türkiye ile Tayvan arasındaki ilişkiler pasif değil. Son yıllarda ticaret hacmi ortalama olarak 1.5 milyar dolar olarak civarında gerçekleşmiş. Üniversiteler arasında işbirliği var. Başka birçok alanda ikili faaliyet devam ediyor.
Tayvan’ın dünyanın çeşitli bölgelerinde yatırımları bulunmakta ve yeni yatırım imkanları aramakta. Tayvan’ın ülkemizdeki en önemli yatırımları Oyak Çimento’yla kurulan ortaklık ve Dilovası’ndaki demir çelik fabrikası. Tayvan’dan çok daha fazla yatırım gelebilir, yeter ki ilgi gösterilsin ve özellikle, hukuki altyapının oluşturulmasına yönelik bazı adımlar atılabilsin. Bu bağlamdaki en önemli husus, Türkiye ile Tayvan arasında henüz “Çifte Vergilendirmeyi Önleme” (ÇVÖ) ve “Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması” (YKTK) anlaşmaları bulunmaması. 2004-2020 yılları arasında, yani 14 yılda Tayvan’dan Türkiye’ye gelen toplam doğrudan yatırım 374 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiş.
Öte yandan, Tayvan’ın, sadece 2020 yılında, bazı ülkelerde yaptığı doğrudan yatırım miktarlarından birkaç örnek de verelim: ABD 4.19 milyar dolar, Macaristan 1.36 milyar dolar, İngiliz Topluluğu’na bağlı Karayip Adaları: 1.1 milyar dolar, Vietnam 767.43 milyon dolar.
Tayvan’lı firmalar ÇVÖ anlaşması olan ülkelerde yatırım imkanlarına yöneliyorlar. Bu arada, Tayvan’ın 32 ülkeyle YKTK, 34 ülkeyle ÇVÖ anlaşmaları bulunduğu bilgisini verelim. Ülkemizde ÇVÖ ve YKTK anlaşmalarının olmaması, ÇHC’de yaratabileceği hassasiyete bağlanıyor, bu nedenle bu anlaşmaların eksik kaldığı söyleniyor. Bu durumda, ÇHC’yle ilişkilerini aynı veya benzer koşullarda yürüten diğer tüm ülkelerin bu anlaşmaları nasıl sonuçlandırabildikleri sorusu akla gelmekte.
Devletin Çin politikası çerçevesi dışına çıkılmadan Türkiye’nin de Tayvan’la ticaretin ve yatırımın önünü daha da açacak adımları atabilmesi mümkün olabilmeli. THY’nin Tayvan’a sefer yapabilmesi, yine malum hassasiyetler nedeniyle, ancak 20 yıl kadar uğraşılmasından sonra mümkün olabilmiş. 2014 yılında Hava Ulaştırmasına İlişkin Mutabakat Zaptı imzalanmış ve direkt seferler 2015’de başlatılabilmiş.
THY uçuşları başlamadan önce ülkemize gelen Tayvanlı turist sayısı 12 bin civarındayken, bu sayı 110 bine yükselmiş. Fena mı olmuş? Bu Tayvanlı turistler bize gelemeseydi, başka ülkelere gideceklerdi, aynen bize gelemeyen yatırımların başka ülkelere gitmesi gibi. Öte yandan, ÇVÖ anlaşması olmadığı için THY’nin bu kazançlı hatta hem Tayvan’da hem Türkiye’de vergi ödediğine de dikkat çekelim.
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye de pandemi koşullarının da etkisiyle, ekonomik olarak zor bir dönemden geçmekte. Yabancı yatırım çekmek konusunda ciddi bir rekabetin yaşandığı bir dünyada akıllı hamleyi yapan ve elini çabuk tutan kazanıyor.
Çalıştaydaki ortak görüş şu oldu: Türkiye’nin Çin politikası da, Türkiye ile Tayvan arasındaki ilişkilerin çerçevesi de bellidir. Bu çerçeve içinde kalınarak, konuları bütünlük içinde ama zorlama bağlar oluşturmadan değerlendirmeli, kazan-kazan temelinde, Türkiye ile Tayvan arasında, yapılabilecekler azami ölçüde yapılabilmelidir.