24 Temmuz 2021 tarihi Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 98. yıldönümüdür. Bu antlaşma düşmanın Ankara’ya sadece 50 kilometre uzaklıkta bulunan Polatlı ve Haymana’ya dayandığı bir aşamadan gelinip, Atatürk’ün önderliğinde verilen bir Kurtuluş Savaşı sonucu ülkenin bugünkü sınırlarının çizilip uluslararası planda kabul ettirildiği bir belgedir. Lozan’ın ortaya koyduğu hukuki temeller üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ise bundan 3 ay kadar sonra olacaktır.
Lozan Antlaşması Türkiye’nin Mondros ve Sevr Antlaşmaları ile elinden alınmak istenen topraklarını ve bu topraklar üzerindeki Türk bağımsızlığını geri getirmiş, milli sınırlar içerisinde yeni bir Türk devletinin doğuşunu sağlamıştır. Lozan ile “Doğu Sorunu” ve “Avrupa’nın Hasta Adamı” gibi kavramlar tarihe karışmıştır.
Antlaşma’nın imzasının bu yeni yıldönümünde, biraz geriye dönüp bu zorlu süreçle ilgili bilgilerimizi tazeleyelim:
9 Eylül 1922’de Türk süvarilerinin İzmir’e girmesinin hemen ardından Ankara Hükümeti kuvvetleri kuzeye yönelmiş ve Çanakkale’de bulunan İngiliz askerleri ile karşı karşıya gelmişlerdi. Türk askerleri bir yandan da İzmit civarından İngiliz işgali altındaki İstanbul’a yürümeye hazırlanıyorlardı. Bu gelişme kısa zamanda bir Türk-İngiliz sıcak çatışması ihtimalini ortaya çıkarmış, İngiliz tarihlerinde “Çanakkale Olayı” (The Chanak Affair) ya da “Çanakkale Krizi” (The Chanak Crisis) olarak bilinen durum ortaya çıkmıştı. Bu kriz Mudanya Mütarekesi ile sonlanmış, bu mütareke sonucu Doğu Trakya Meriç nehrine kadar savaşsız olarak işgalden kurtarılmıştı. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının statüsü ise nihai barış antlaşmasının imzasına bırakılmıştı.
Mudanya Mütarekesi’nden sonra İngiltere, Fransa ve İtalya asıl barış görüşmelerinin 13 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan kentinde başlamasını kararlaştırdılar ve bu önerilerini Ankara’nın yanı sıra İstanbul Hükümeti’ne de ilettiler. Bu ikili davete Mustafa Kemal Paşa’nın yanıtı sert ve kesin oldu: “…sulh konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından temsil olunur…”
Bu ikili davet padişahlığın da sonunu getirecekti. Büyük Millet Meclisi 3 Kasım 1922’de aldığı kararla saltanat yönetimine son verdi ve son Osmanlı padişahı Vahdettin bu karardan kısa bir süre sonra Malaya adlı İngiliz zırhlısına binerek ülkeyi terk etti.
Lozan öncesi Ankara hükümetinin Başbakanı Rauf Bey (Orbay), Dışişleri Bakanı ise Yusuf Kemal Bey (Tengirşek) idi. Rauf Bey 4 yıl önce Osmanlı’nın Bahriye Nazırı sıfatıyla Mondros Mütarekesi’ne imza koymuş olmanın ezikliği ile Lozan’a gidecek heyetin başkanlığını almayı amaçlıyor, adeta Mondros’u telafi etmek istiyordu. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın tercihi Mudanya Mütarekesi müzakerelerini başarıyla sonuçlandırmış olan Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa olacaktı. Bu amaçla Yusuf Kemal Bey Dışişleri Bakanlığından istifa ettirilerek yerine İsmet Paşa getirildi ve hemen sonra da Lozan heyetine baş delege yapıldı. Ancak Başbakan Rauf Bey buna içerleyecek ve Lozan’da İsmet Paşa’ya zor günler yaşatacaktı.
İnönü, Dışişleri Bakanlığına getirilince Garp Cephesi Komutanlığından ayrılmıştı. 28 Ekim’de yayınladığı bir mesajla, “Garp Cephesi orduları milletimizin büyük eseridir.” diyerek orduya veda etti.
İsmet Paşa başkanlığındaki heyette aralarında Rıza Nur, Celal Bayar, Şükrü Kaya, Hasan Saka, Yusuf Hikmet Bayur, Tevfik Bıyıklıoğlu, Münir Ertegün, Ruşen Eşref, Yahya Kemal gibi isimlerin de bulunduğu 21 danışman, 2 basın danışmanı, 10 kâtip ve tercüman yer alıyordu. Bu sırada çıkarılan 179 sayılı kanun ile masraflar için 150.000 liralık bir ödenek ayrılmıştı. Bu çerçevede heyet başkanına 10, heyet üyelerine 8’er, danışmanlarına 5’er, tercüman ve katiplere 2’şer İngiliz lirası yevmiye verilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, heyet başkanına 50, diğerlerine 20’şer lira elbise parası ödenecekti. Kanunda “Daha önce Avrupa ve Rusya’ya gitmiş olanlara elbise parası verilmez” deniyordu.
Lozan’a gidecek Türk heyetine Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafından 14 maddeden oluşan bir yönerge verilmişti. Görüşmeler bu 14 maddede yer alan ilkelere göre yapılacak, gerektiği zaman Ankara’dan talimat istenecekti. Hepsi önemli olmakla birlikte, bu ilkelerden en dikkati çeken ikisi, ülke içinde bir Ermeni yurdu kurulması ve kapitülasyonlar meselesiydi. Karşı taraf bu konularda ısrar edecek olursa, Türk heyeti Ankara’nın talimatına bile gerek olmadan görüşmeleri kesip geri dönecekti.
Lozan’daki görüşmeler 20 Kasım 1922 günü ünlü Montbenon gazinosunda yapılan açılış töreninin ardından 21 Kasım 1922 günü Léman gölü kıyısındaki Ouchy şatosunda başladı. Konferans başkanlığına İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Genel Sekreterliğe Fransız diplomat René Massigli getirildi. Konferansta İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya “davet eden ülkeler”, Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Sırp-Hırvat Devleti (Yugoslavya) “davet edilen ülkeler” olarak yer alıyordu. Boğazlar rejimi için Sovyet Rusya ve Bulgaristan, diğer konular için de Belçika ve Portekiz hazır bulunmaktaydı. ABD ise “gözlemci” idi.
Konferansın çalışmalara başlamasından birkaç hafta sonra müzakerelerin çıkmaza doğru gittiği belli olmaya başladı. Özellikle Boğazlar, Trakya sınırı, kapitülasyonlar, azınlıklar, Osmanlı borçları ve savaş tazminatları gibi konularda taraflar arasındaki derin görüş ayrılıkları giderilemiyordu. Lozan’da 600 yıllık çok uluslu bir imparatorluğun son muhasebesi yapılmaktaydı. İngiltere Musul ve Boğazlar, Fransa kapitülasyonlar, Sovyetler Birliği Boğazlar, Yunanistan sınır meseleleri ve azınlıklar gibi konularda kendi görüşleri paralelinde ısrarlı idiler.
Aradaki kesintiyle birlikte 8 ay kadar sürmüş olan Lozan müzakerelerinin ayrıntılarının kısa bir yazı çerçevesine sığdırılması kuşkusuz mümkün değildir. Lozan’daki sonucu, sözüm ona küçümsemeye kalkanlara cevap yetiştirmek de bu yazının kapsamı dışındadır. Özetlemek gerekirse, Lord Curzon 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’a katılan tüm devletler adına Türk tarafına adeta bir ültimatom gibi 160 madde ve 9 ekten oluşan bir antlaşma taslağı vermiş ve antlaşmanın bu şekliyle imzalanmasını istemişti. Tasarıda müzakereler sırasında üzerinde görüş birliği sağlanan noktalar yer aldığı gibi, Türk tarafınca kabulü mümkün olamayan hususlar da bulunmaktaydı.
Bunun üzerine Lozan’da sıkıntılı birkaç gün yaşandı. Özellikle 4 Ocak günü çok kritik idi. İsmet Paşa bütün ağır baskılara rağmen antlaşmayı bu şekliyle imzalamayı kabul etmeyince konferans dağıldı. Lord Curzon Londra’ya, İsmet Paşa Ankara’ya döndü. İsmet Paşa “Esareti kabul etmedik” diyordu. Bu gelişme hem Türk hem de Müttefikler tarafının arzu etmediği bir durumdu. Zira kimse savaş istemiyor, iki taraf da çıkmazın aşılması için çareler arıyordu. Ankara hükümeti 8 Mart 1923’de İngiltere, Fransa ve İtalya’ya birer nota vererek konferansın kesilmesine sebep olan müttefik devletler projesine karşı mukabil öneriler sundu ve konferansın yeniden toplanmasını önerdi. Bunun üzerine konferans 2,5 aylık bir aradan sonra 23 Nisan günü kaldığı yerden yeniden başladı.
Lozan’daki bu ikinci dönem görüşmeleri, aynı sertlikle ve benzer güçlükler içinde 3 ay kadar sürdü. İkinci dönemde Lord Curzon’un yerini İngilizlerin İstanbul’daki Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold almıştı. Fransa’yı ise Başbakan Poincaré yerine bu defa İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri General Pellé temsil ediyordu. Yunanistan heyetinin başında yine Venizelos bulunmaktaydı. İtalyan heyeti başkanı Başbakan Mussolini ise zaten açılış töreni sonrası İtalya’ya dönmüştü.
Sonunda antlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Üniversitesi salonunda törenle imzalandı. İsmet Paşa antlaşmayı Lozan’a giderken uğradığı İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin kadife bir kutu içinde kendisine verdikleri altın dolmakalem ile imzalamıştı. Paşa bu dolmakalemi Lozan dönüşü İstanbul Üniversitesi’ne hediye edecekti (Bu dolmakalemin bugün kayıp olduğunu söylersem sanırım şaşırmazsınız!) Antlaşmanın imzalanması üzerine Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya gönderdiği tebrik telgrafında şunları söylüyordu:
“Millet ve hükümetin zat-ı alilerine vermiş olduğu yeni vazifeyi başarıyla tamamladınız. Memlekete bir dizi faydalı hizmetlerinizden ibaret olan ömrünüzü bu defa da tarihi bir başarıyla taçlandırdınız”.
Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta da Lozan Antlaşması’ndan şöyle söz edecekti:
“Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın çöküşünü anlatan bir belgedir. Osmanlı dönemi tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal zafer eseridir”.
Lozan Barış Antlaşması 143 maddeden oluşmakta, buna bağlı 17 protokol ve sözleşme de bulunmaktadır. Antlaşma tüm tarafların onay belgelerini “depoziter” ülke olarak Fransa’ya resmen iletmeleri üzerine 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte, Antlaşma’nın Türkiye tarafından onaylanması sonrası, yürürlük tarihi beklenmeden İngilizler Çanakkale Boğazı ve İstanbul’dan çekilmeye başladılar. Bu iş için kendilerine Antlaşma eklerinde 6 haftalık bir süre tanınmıştı. 13 Kasım 1918’de Müttefik donanmanın Haydarpaşa önlerine demirlediği ve 16 Mart 1920 günü de hukuksuz olarak işgal edilen İstanbul, 4 yıl 10 ay 23 gün sonra kurtarılmıştı. 6 Ekim 1923 günü Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu’ya mensup Türk askerleri törenle yeniden İstanbul’a girdi. İşgalciler tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi, “geldikleri gibi” gitmişlerdi.
************
Lozan bahsini bugün İnönü Vakfı arşivinde bulunan ve Atatürk ile İnönü arasındaki çok özel yakınlığı bir kere daha ortaya koyan bir anı belgesini naklederek kapatalım:
Tarih 25 Temmuz 1938. Yani Atatürk’ün ölümünden sadece 3,5 ay önce… Atatürk’ün hastalığı artık geri dönülmez bir istikamette hızla ilerliyor… Bir süredir Savarona yatında rahat etmeye çalışan ama zalim bir hastalığın aman vermediği bu büyük insan, ne yazık ki artık son haftalarını geçireceği Dolmabahçe Sarayı’na naklediliyor. Gerisini Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’ın el yazısıyla İnönü’ye ulaştırdığı nottan okuyalım:
25.7.938
D.Bahçe Saat 17.00
H.Rıza Soyak:
Esas hastalık tekrar yürümeye başlamıştır. 12-13 gündür (ateşi) 39’a çıktıktan, Marmara ve Karadeniz’e seyahatten sonra, dün kavga gürültü, koltukla saraya naklettik. Şimdi 37 derecedir.
Bugün kendine gelince:
“Lozan Günü idi; kendisini büyük takdirle, muhabbetle düşünüyorum. Tebrik ederim. O da ben de rahatsız, fena günler geçiriyoruz. O günü hatırlıyorum. Mukabeleye (cevap vermeye) kalkışmasın, yorulmasın. Vedit (Uzgören) arzetsin.”
Evet, Atatürk yüksek ateşten kendine gelir gelmez Lozan’ı hatırlıyor, İnönü’ye takdir mesajı gönderiyor. Vedit Uzgören İnönü’nün Özel Kalem Müdürü. O sıralarda kendisi de bir rahatsızlık geçirmekte olan İnönü hemen ertesi gün el yazısıyla Atatürk’e şu cevabı gönderiyor:
Büyük, Sevgili Atatürk
Lozan Günü vesilesiyle iltifatınızı söyletmek lütfunda bulundunuz. Kendi ızdırabınızı unutarak bana yeniden sağlık, bahtiyarlık verdiniz. Şükran ve minnetlerimi kabul buyurunuz.
Velinimetim Atatürk,
Katiyen eminim ki bu hastalık günlerini geçireceğiz. Siz bütün afiyet ve neşenizle ve şerefle daha çok uzun seneler millet ve memleketi idare buyuracaksınız.
Derin tâzimle ve dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim velinimetim.
26.7.38
Lozan’ın 98. yıldönümü kutlu olsun!