Geçtiğimiz Salı günü, İsrailliler iki sene içinde dördüncü kez sandığa giderek oy verdiler. 120 sandalyeli İsrail Parlamentosu’nda (Knesset) 61 sandalye çıkarmak için partilerin yarıştığı seçimin resmi olmayan sonuçları, Başbakan Binyamin Netanyahu yanlısı blok (52) ile muhalif partiler (57) arasında bıçak sırtı bir durum ortaya koyuyor. Bu da, seçimin galibinin blokların dışında kalmayı yeğleyen iki parti -Yamina (7) ve Raam (4)- ile yürütülecek koalisyon pazarlıkları neticesinde belli olacağına işaret etmekte.
Bu kez hem Covid korkusu hem de sandık yorgunluğundan olsa gerek, seçime katılım oranı, 2013’ten bu yana en düşük düzeye, yüzde 67’ye gerilemiş. Doğrusu, Mart 2020 seçimleri ertesi, yine benzer bir bıçak sırtı durum yaşanırken, Netanyahu ile asla koalisyon kurmayacağını söyleyen Mavi Beyaz Partisi (Kahol Lavan) lideri Benny Gantz’ın son anda “salgın koşullarında hükümet kurulması elzemdir,” düsturuyla Netanyahu ile koalisyon kurması nasıl şaşırttıysa, İsrail’in salgın ortasında seçime gitmesi de beklenmiyordu. Normal şartlarda, koalisyon ortakları dönüşümlü olarak başbakanlık yapmak üzere anlaşmışlardı. Bu senenin Kasım ayında Ganz’ın başbakanlık koltuğuna oturması bekleniyordu. Ancak koltuğu teslim etmek istemeyen Netanyahu, koalisyon ortaklarının anlaştığı şekilde meclisten geçecek bütçeyi iki değil, bir seneliğine onaylamayı teklif edince anlaşmazlık çıktı. Bütçenin bir türlü geçirilememesi-üstelik de büyük bir ekonomik kriz ve sağlık seferberliği ortasında- siyaseti kilitledi. Meclisin kendisini feshederek, seçim ilan etmesinin önünü açmış oldu.
Peki Netanyahu bu hamlesinin karşılığını sandıkta alabildi mi?
Doğrusu bunun net cevabını vermek için henüz erken. Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi Mart seçimlerine göre altı sandalye kaybetmiş; ancak hala en güçlü parti konumunda. İsrail siyasetindeki yüzde 3,25’lik seçim barajı, irili ufaklı birçok siyasi partiye temsil olanağı sunarken, bir taraftan da koalisyon hükümetlerinin kurulmasını teşvik ediyor. Bu bakımdan, Netanyahu’nun sandık hamlesinin karşılığını alması ancak kendi başbakanlığında yeni bir koalisyon kurabilmesine bağlı.
Seçimlerde oylanan Netanyahu’nun liderliği
Bir taraftan, Covid salgınının başka birçok ülkede olduğu üzere gündemi esir alması, bir taraftan da özellikle dış siyasi konjonktürün Filistin sorununu arka plana atmış oluşundan ötürü, seçimlerde oylanan en belirleyici konunun Netanyahu’nun liderliği olduğunu söylemek yanlış olmaz. 2009’dan bu yana Başbakan koltuğunda oturan Netanyahu, seçim süreçlerinde hükümet kurulana dek geçici olarak görevini devam ettiriyor. Geçtiğimiz yılın Mayıs ayından bu yana yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlarından yargılanan Netanyahu’nun temel stratejisi iktidarda kalmak ve bu zaman zarfında yargının yetkilerini budayacak, kendi yargılanma sürecini askıya alacak ve/veya kendisine dokunulmazlık sağlayacak kararları destekleyecek bir siyasi denklem oluşturmak.
İsrail kanunlarına göre başbakanın yargılanıyor olması görevden istifa etmesini gerektirmiyor. Oysa, 2006-2009 yılları arasında Başbakanlık yapan Ehud Olmert hakkındaki yolsuzluk suçlamaları nedeniyle görevini yerine getiremediği yönünde eleştirilere maruz kalmış ve istifa etmişti. Netanyahu ise kendisine yöneltilen suçlamaları reddettiği gibi, yargılanma sürecini de cadı avı olarak niteliyor.
Hem aşırı sağ partilere hem Arap seçmene göz kırpan seçim kampanyası:
Seçim sarmalını iktidarda kalma stratejisinin bir parçası haline getiren Netanyahu, oldukça pragmatik bir seçim kampanyası izledi, izlemeye devam ediyor. Aslında Netanyahu’nun aşırı sağ partilerle iş birliğine gitmesi yeni bir gelişme değil. Ancak Likud’un, ırkçı görüşleriyle bilinen ve Filistinlilerin ülkeden çıkarılmasını talep eden Haham Kahane’ın yasadışı siyasi çizgisinin mirasçısı Yahudi Gücü Partisi (Otzma Yehudit) ile ortaklık içine girmesi önemli bir eşik sayılmalı. Daha düşündürücü olanı, Dindar Siyonizm Partisi altında LGBT karşıtı Noam Partisi ile birleşerek seçime giren Yahudi Gücü Partisi’nin mecliste altı sandalye çıkarmış olması.
Netanyahu’nun pragmatik yaklaşımının bir diğer örneğini, İsrailli Arap seçmene yönelik kampanyasında görmek mümkün. Mart 2015 seçimlerinde, oylar atılırken Facebook’tan “Araplar sandığa hücum ediyor!” başlığıyla video paylaşarak seçmenlerini sandığa çağıran Netanyahu, bu kez nüfusun yüzde 20’sini oluşturan İsrailli Arap seçmene de göz kırpmayı ihmal etmedi. Arap nüfusun en yoğun yaşadığı şehirlerde de kampanyasını sürdüren Netanyahu, kendisini Arapların maruz kaldığı şiddet ve ekonomik eşitsizlikle mücadele edecek yegâne lider olarak lanse etti. İsrailli Arap seçmenin bu mesajları inandırıcı bulması beklenemezdi; ancak Netanyahu’nun tavır değişikliğinin Raam Partisi’nin (Birleşik Arap Listesi Partisi) Likud ile koalisyona sıcak baktığından hareketle, Ortak Arap Listesi’nden ayrılarak seçimlere tek başına girmesinin yolunu açmış olması da göz ardı edilmemeli. Elbette, sağın her tonundan partiyi barındıran Netanyahu yanlısı bloğun, Raam Partisi ile- özellikle Müslüman Kardeşler uzantısı olarak kabul edilen bir parti olduğu düşünülürse- dışarıdan destek suretiyle bile olsa, koalisyon ortaklığına sıcak bakması bugün için pek gerçekçi görünmüyor.
Koalisyon pazarlıkları ve olası senaryolar:
Bir diğer koalisyon senaryosu ise, Netanyahu hükümetinde Savunma Bakanlığı yapmış olan Naftali Bennett’in liderliğindeki sağ tandanslı Yamina Partisi’nin pozisyon değiştirerek, Netanyahu karşıtı bloğa destek vermesi. Ancak bu da partinin savunduğu ilkelerle örtüşmediğinden düşük bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Bennett, Netanyahu ile koalisyona kapısını kapatmıyor. Ancak bloğun gerekli sandalye sayısına erişebilmesi için ya merkez-sol’dan bir partinin veya Raam Partisi’nin desteğine ihtiyacı var. Bennett ise, Raam Partisi ile iş birliğini tamamen devre dışı bırakıyor.
Koalisyon pazarlıkları aslında çoktan başladı. Ama resmi süreç, Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’in 7 Nisan itibariyle, siyaseten eli en güçlü adaya, hükümet kurma görevini vermesiyle başlayacak. 28 gün içinde hükümet kurulamazsa, bu kez bir başka aday görevlendirilecek. Başarısız olunduğu takdirde, meclisin üzerinde anlaştığı bir adaya, Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurma yetkisi veriliyor. Son çare ise, seçimlerin yenilenmesi. Ülke bütçesinin iki yıldır onaylanmamasının yarattığı sıkıntılar, bekleyen siyasi/bürokratik atamalar ve İsrail halkında derinleşen bezginlik, günün sonunda siyasi partileri seçim seçeneğini dışlayarak uzlaşmaya itebilir. Kesin olan bir şey varsa, o da hayatta kalma mücadelesi veren deneyimli siyasetçi Netanyahu’nun yine çetin bir pazarlık süreci yürüteceği.
Bu bakımdan, ülke liderleri arasındaki kan uyuşmazlığının Türkiye-İsrail ilişkilerinde normalleşmenin önünü tıkadığından dem vuranların, Netanyahu sonrasını beklemeleri fayda getirmeyebilir. Öte yandan, seçim telaşının bitip, hükümetin kurulması, Türkiye’nin İsrail ile buzları eritmeye yönelik atacağı diplomatik adımlar için kuşkusuz daha elverişli bir ortam sunacaktır.