Büyükelçiyi, ülkesini yurt dışında resmî sıfatla en üst düzeyde temsil eden ve devletinin kurumsal dış siyasetini uygulamak durumunda olan diplomat; diplomasiyi ise “Dünya barışına hizmet etme sanatı” olarak tanımlayanlar vardır. Bir büyükelçi neyi değiştirir? Yabancı bir büyükelçiyle karşılaştığınız zaman, zihninizde hemen onun temsil ettiği ülke canlanmaya başlar. Mizacıyla, kültürüyle, yabancı dil bilgisiyle, hatta esprileriyle bir diplomat ülkesinin aynası gibidir. Ülkesinin yumuşak gücünü kullanma becerisine sahiptir. Büyükelçi ne işler yapar? Temsil ettiği ülke adına gözlem, tesbit, tavsiye ve girişimler yapar, kontrolden çıkma eğilimi gösteren olaylar karşısında müdahalelerde bulunur. Ondan erdemli, kültürlü ve kişilikli olması, gelişmelere sağduyuyla, ülkesinin uzun vadeli çıkarlarını gözeterek, dürüstlükle bakması, geniş bir tarih bilgisine sahip olması beklenir. Büyükelçi incitici olmayan, sakin, olumlu bir üslup kullanır. Dilin anlamsal zenginliğinden ve inceliğinden azami ölçüde yararlanır. Diplomatik üslupta “söylenmeyeni” anlamak ve anlatabilmek önemlidir.
Bu dönemde büyükelçi olmak kolay değil. Bölgemizdeki ülkelerle eski ilişkiler yok. Meseleleri diplomasiyle çözmek yerine “yalnızlık” erdem sayılıyor, iç politikada kazanç elde etmeye öncelik veriliyor. “İki yüzyıllık hikaye”nin değişeceğinden söz ediliyor. Tabii, biz ne kadar haklı olursak olalım, dış dünyada bize karşı beslediği önyargılardan kurtulamayanlar da var. Böyle bir ortamda başkentlerde kordiplomatik içinde hala görüşü aranılan temsilcilerimiz varsa sevinmemiz gerekir. Kariyerden gelmeyenlerin icraatı ve temsil kabiliyetleri de bu dönemde tartışılmaya devam ediyor.
Ülkemizde Dışişleri okulundan, yabancı karşıtlarının dahi güvenini ve övgüsünü kazanan çok değerli diplomatlar yetişti. Bunlar, krizi hiç eksik olmayan bir dünyada görev yapmak üzere, bileğinin hakkıyla sınav kazanarak Bakanlığa girmiş, geleneksel Dışişleri terbiyesiyle kariyerinde ilerlemiş kişilerdi. Giriş sınavlarının önemi konusunda İngilizlerden örnek vermek gerekirse, İngilizlerin önce sözel ve sayısal IQ testi, sonra psikologlar gözetiminde “Baskı altında zihinsel faaliyet” testi, daha sonra bir kriz ortamında bencilliğe veya üstünlük sevdasına kapılmadan önderlik edebilme, ayrıca kişisel temas ve müzakere sınavı, en sonunda da motivasyon ve bilgi birikimini ölçmek için mülakat yaptıklarını kaydedelim. Biz ise beş yıl herhangi bir kamu görevinde bulunanlara dahi büyükelçi olma yolunu açtık, oysa örneğin Amerikan hariciyesine yeni giren bir diplomatın sadece kariyer için doğru niteliklere sahip olup olmadığının belirleneceği adaylık süresi dahi beş yıla kadar uzayabiliyor. Ülkemizde de FETÖ’nün kurumlara sızma dönemi hariç, Dışişleri Bakanlığı giriş sınavı devletin en zor sınavlarından biriydi. Yabancı dile hakimiyetin zorunlu olduğu bu sınavı kazananlardan, her şart altında görev yapmaya hazır olduğuna dair tam teşekküllü hastane raporu istenir, “dış görev yapmaya engeli bulunanlar”, sabıka kaydı olanlar ve askerlik yapmayan erkek memurlar dış göreve atanamazdı. Durum böyleyken, kariyer sınavından ve aşamalarından geçmemiş kişilerin büyükelçi yapılması, hayatını bu yolla kazanmayı seçen Dışişleri meslek memurlarında ümitsizliğe ve yılgınlığa yol açıyor.
Ülkemizin insan potansiyeli, en iyi elemanları bulup çıkarmaya müsait zenginliktedir. Yeter ki liyakat esas alınsın. Hatırı kırıldı veya boşta kaldı diye ya da teselli ve taltif etmek amacıyla, davası varsa aklanıp aklanmadığına bakılmaksızın yapılan atamalar ciddi bir devletin yapacağı tasarruf olmamalıdır. Geleceğin aydınlık Türkiye’sinin, diplomasi dilini iyi kullanan yetişmiş insanlara ihtiyacı var.