Avrupa Birliği Kosova-Sırbistan Uzlaşmazlığını Aşmak Üzere Çabalarını Arttırdı

PAYLAŞ

Sırp kimliğinde Kosova’nın özel yeri

Sona ermeyen Sırbistan-Kosova çekişmesini kavramak kolay değildir. 1990 lı yıllara uzanan evveliyata hakim değilseniz, gelişmeleri yorumlamakta zorlanırsınız. Öte yandan Sırp tarihi ve bu  tarih içinde Kosova’nın özel yeri hakkında bilgi sahibi iseniz işiniz kolaylaşır. 1804 yılında başlayan Osmanlı’ya karşı Sırp İsyanları Sırbistan tarih kitaplarında çok önemli bir yer tutar. 1. Sırp isyanı veya 2. Sırp isyanı konularını iyi çalışmamış iseniz liseden mezun olamazsınız. Sırpların 1389 yılında Kosova’da Osmanlı ordusuna yenilişi, Sırp kimliğinin gelişmesinde ve güçlenmesinde müstesna bir yere sahiptir. Sırp vatandaşı bu savaşa hak ettiğinin çok ötesinde bir önem  ve anlam atfeder. Neticede 1389 yılı Sırp ulusu açısından mistik ve efsanevi bir gurur kaynağına dönüşmüştür. Belgrad’da milliyetçi duygular tavan yaptığında, militanlar, sokaklarda, duvarlara 1389 yazmaya başlarlar. Miloseviç’in önderliğindeki Sırbistan Kosova’yı 1999 yılında askeri açıdan, 2008 yılında ise (bağımsızlık ilanı) siyasi açıdan kaybetmiştir. Lakin aradan 15 yıl geçmesine rağmen, Sırp kamuoyu Kosova’nın kaybedilişini henüz kabul edememiş ve sindirememiştir. Sırp kimliğinin ortaya çıkışı ve gelişmesinde Osmanlı’ya karşı verilen mücadele esas unsur iken, Sırp Ortodoks Kilisesinin doğduğu  ve geliştiği Kosova, daima bu kimliğin  bir parçası olmuştur. Kudüs’teki Mescidi Aksa müslümanlar için  ne ifade ediyorsa, Kosova’nın Peç şehrindeki tarihi Sırp Manastırı da, Sırpların kutsalıdır ve benzer bir mana taşır. Bu gerçekler dikkate alındığında, Sırbistan’ın Kosova’yı kaybedişinin Sırp kamuoyu nezdinde sindirilmesi bakımından 15 yıllık zaman aralığının yeterli bir süre  oluşturmaması makul bir izahattır.

AB en başından bugüne Kosova’yı destekledi

Kosova’nın bağımsızlığını ilan edişinin üzerinden 15 yıl geçti. Başta Türkiye olmak üzere, batılı ülkelerin çoğunluğu, Kosova’yı, gecikmeksizin, 3-5 hafta içinde tanıdılar. Tanıyanların sayısı ilk yıllarda hızla artarak 120 ye kadar yükseldi. Son birkaç yıldır, Rusya’nın desteğini de alan Sırbistan, önemli sayıda ülkeyi (özellikle Afrika’da) bir şekilde ikna ederek, tanıma kararlarını geri çektirdi. Halen tanıyan ülkelerin sayısı 100 civarında sabitlendi diyebiliriz.

Avrupa Birliği (AB), bağımsızlığını ilan ettiği günden itibaren Kosova’yı destekliyor, Kosova halkının Avrupa değerlerini benimsemesi amacıyla elinden gelen tüm gayreti gösteriyor, bu istikamette ciddi paralar harcıyor. Miloseviç Yugoslavya’sı askerlerinin Kosova’da katliamlar yaptığı 1990’lı yıllarda, AB ülkelerinin mazlum Kosova halkının yanında yer aldığını hatırlıyoruz. Duygular ve tutumlar tek yanlı değil: Avrupa Birliği üyeliği Kosova bakımından resmi hedef durumunda, devlet politikası olarak benimsenmiş. Ancak, AB’nin ABD ile birlikte Kosova’nın hamisi olmasına karşın, 5 AB ülkesi Kosova’yı tanımamayı sürdürüyor. Tüm bölgeyi rahatsız ve tedirgin eden bu düğümün çözümü için, Kosova’yı tanımayı reddeden Sırbistan’ın ikna edilmesi zorunluluk arzediyor. Kosova sınırları içinde (Kuzey Mitroviça) yaşayan 50 bin civarındaki etnik Sırp Kosova vatandaşına yerel yönetim açısından makul bir otonomi modeli tanındığı takdirde, Belgrad muhtemelen çözümü benimseyecek. Lakin Kosova yönetimi, Kuzey Mitroviça’ya tanınacak otonominin Kosova’nın ayağına bağlanacak bir zincir olacağını düşünüyor. Kuzey Mitroviça’nın Kosova’nın “Republika Srpska”sına dönüşeceğinden endişe ediyor. Bu endişeler, Kosova milliyetçisi çevrelerde artık köklü saplantı haline dönüşmüş durumda.

Belgrad ve Priştine  uzlaşmaz tutumlarıyla bölgeyi ve Batı dünyasını usandırdı

AB yetkilileri sadece Sırbistan ve Kosova’nın değil, diğer Balkan ülkelerinin de AB yolunda ilerlemelerine engel teşkil eden bu anlaşmazlığın çözümü yolunda 10 senedir ciddi çaba sarfediyorlar; ancak bir türlü sonuç alınamıyor. Geçtiğimiz sene yaz aylarından itibaren sorunun çözümü için yeni bir plandan bahsedilmeye başlandı. Fransız-Alman planı olarak basına yansıyan öneri geçen aralık ayında Tirana’da düzenlenen AB-Batı Balkanlar zirvesi sırasında taraflara AB’nin yeni çözüm teklifi olarak sunuldu. Belgrad ve Priştine’nin uzlaşmaz tutumlarından ve ikide bir patlak veren Kuzey Mitroviça krizlerinden bıkmış usanmış durumdaki AB ve ABD yetkilileri, bu defa işi çok daha ciddi biçimde ele aldılar. AB, ABD, Fransa, Almanya ve İtalya temsilcilerinden oluşan beş kişilik heyet, geçtiğimiz Ocak ayında Belgrad ve Priştine’de, her iki Lideri (Vuçiç ile Kurti) ziyaret ederek teklifin son şans olduğunu, kabul edilmediği takdirde her iki ülkenin AB yolunda ilerleme sürecinin askıya alınacağını, AB yardımlarının dondurulacağını, yatırımların durdurulacağını lisanı münasiple izah ettiler. Sabrın sonuna gelindiğini, mutabakat olmadığı takdirde iplerin kopacağını ima ettiler. AB teklifinin 27 şubat günü Brüksel’de imzalanmasını şart koştular.

Fransa-Almanya teklifi 1972 tarihli Almanya’lar arası anlaşmadan esinlenmiş

Nedir bu son AB teklifi? Fransa ve Almanya’nın birlikte hazırladıkları nihai teklifi diğerlerinden ayıran özellik nedir? 5 giriş cümlesi ve11 maddeden oluşan bu nispeten kısa metin, 1972 yılında Federal Almanya ile Doğu Almanya (DDR) arasında imzalanan, iki devlet arasında iyi komşuluk ilişkileri tesis eden, karşılıklı toprak bütünlüğünü garantileyen ve iki devletin 1973 yılında Birleşmiş Milletler’e üye olmalarını sağlayan anlaşmayı örnek almış. İlk 4 madde neredeyse aynen alınmış. Tarafların başkentlerde karşılıklı Daimi Misyon açacaklarına dair 8. madde de Almanya’lar arası anlaşmadan esinlenmiş. Fransa ve Almanya önderliğinde hazırlanan AB teklifini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

  • Karşılıklı pasaport, diploma, araç plakaları, gümrük mühürleri tanınacak, iyi komşuluk ilişkileri geliştirilecek.
  • BM amaçlarına ve ilkelerine uyulacak (egemen eşitlik, self-determinasyon, insan haklarına saygı, toprak bütünlüğü, tehdit ve kuvvet kullanılmaması vs.).
  • Biri diğerini uluslararası toplum nezdinde temsil etmeyecek, Sırbistan Kosova’nın uluslararası kuruluşlara üyeliğine karşı gelmeyecek.
  • Birbirlerinin AB üyeliği müzakerelerini baltalamayacaklar.
  • Kosova’da yaşayan Sırplara, Avrupa Konseyi bünyesinde benimsenen yerel yönetim/özyönetim uygulamalarına benzer nitelikte hak ve yetkiler tanınacak. Sırp Ortodoks Kilisesi ve Sırp dini/kültürel mirası korunacak.
  • Taraflar başkentlerde karşılıklı Daimi Misyon açacaklar.

Teklif kabul edilirse Kosova’nın tanınma sorunu aşılacak

Bu yeni AB teklifi kabul edildiği takdirde, Sırbistan’ın, ilan etmeksizin, Kosova’yı tanımış olacağını kabul edebiliriz. Devletler hukukunda bu tür tanıma kararları (de facto recognition) mevcuttur. Teklifin kabulünün ardından, Kosova’yı bugüne kadar tanımayı geciktiren 5 AB ülkesinin de genç Cumhuriyeti tanıyacaklarını, Kosova’nın BM üyeliğine itiraz edilmeyeceğini, netice itibariyle herkesi usandıran sorunun geride kalmış olacağını varsayarak sevinebiliriz.

27 şubat günü Brüksel’de AB teklifi kabul mu edildi, red mi olundu?

27 Şubat günü, Sırp ve Kosova’lı liderler Brüksel’de AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile Belgrad-Priştine Diyaloğu AB Özel Temsilcisi Miroslav Lajçak ile bir araya geldiler. Görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında, liderlerin AB metnini kabul ettikleri söylendi. Anlaşmanın uygulamaya konulmasına dair ek metinlerin hazırlanmasını müteakip tarafların 18 Mart tarihinde Makedonya’nın Ohrid şehrinde Anlaşmayı birlikte imzalayacakları öne sürüldü. 27 Şubat günü Josep Borrell’in açıklamasını okuduğum zaman Kosova sorununun nihayet çözülmekte olduğunu düşünerek sevindim. Meğerse yanılmışım; Aradan 2-3 hafta geçti, Aleksandar Vuçiç’in demeçleri ve Albin Kurti’nin açıklamaları aradaki temel sorunun hala aşılamadığını ortaya koyuyor.

Düğüm Kosova’nın öcü gibi korktuğu Sırp Belediyeler Birliği’nde

AB teklifine baktığımızda, Kosova’da yaşayan etnik Sırplara, Avrupa standartlarında yerel yönetim hakkı verildiğini görüyoruz. Teklifte açık biçimde “Kuzey Mitroviça’da Sırp Belediyeler Birliği (SBB) kurulacaktır” kaydının bulunmaması, AB önerisinin ülkesinde kabul edilmesi bakımından Kosova’lı Liderin elinin kolaylaştırması açısından düşünülmüş izlenimi yaratıyor. Ortak anlayış, SBB’nin statüsünün yazıya dökülmesi ve Anlaşma eki olarak 18 Mart tarihinde yürürlüğe girmesi istikametinde iken, Albin Kurti Brüksel’den döndükten sonra, Vuçiç’in AB planını imzalamaktan kaçındığını, Sırp tarafının Kosova’da SBB’nin kurulmasını ön şart olarak kabul ettirmeyi başaramadığını ileri sürmesi, nihai amaca henüz ulaşılamadığını, “Arnavut İnadının” henüz aşılamadığını ortaya koyuyor.

Aleksandar Vuçiç iki ateş arasında

Aleksandar Vuçiç’in durumu da hayli zor. “SBB gerçekleşmeden AB planını imzalamam” demiş olmasına rağmen büyük baskı altında. Neredeyse tüm muhalif partiler tarafından Kosova’yı satan vatan haini ilan edilecek. Bu koşullarda AB planının eklerinin 18 Mart tarihine kadar tarafların onayıyla hazırlanarak, imzaya hazır hale getirilmesi mümkün olacak gibi durmuyor. Varılan aşamayı, iki Almanya arasındaki “olmayan ilişkilerin” düzelmesini sağlayan anlaşma, Belgrad ve Priştine arasındaki düğümü çözmek bakımından işe yaramadı şeklinde özetleyebiliriz.

Sırp Belediyeler Birliği Republika Srpska ile eş tutulamaz

Bilindiği üzere SBB konusu, AB önderliğinde 2013 yılında, dönemin Başbakanları İvica Daçiç ile Haşim Taçi arasında imzalanan “Sırbistan ile Kosova arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için prensipler” adlı Anlaşma ile “Sırp Belediyeler Topluluğu” başlığı altında çözüme kavuşturulmuş idi. Ancak, bu topluluğun kurulmasına özellikle muhalefet etmek suretiyle, milliyetçi oyları toplayarak iktidara gelen Albin Kurti’nin geri adım atmasının ne kadar zor olduğunu izaha gerek var mı? 50 bin kadar Kosova’lı Sırpın yaşadığı Kuzey Mitroviça’daki 4 belediyenin oluşturacağı, eğitim, sağlık, şehircilik ve ekonomi sahalarında icrai yetkilere sahip olacak Birliğin, Bosna-Hersek Federasyonu’nun sorunlu entitesi Sırp Cumhuriyeti veya yaygın  adıyla Republika Srpska gibi sunulması,  bu şekilde milliyetçi seçmenin kafasının bulandırılması gerçeklerle örtüşmüyor. Republika Srpska’nın, yıllardır Bosna’nın istikrara kavuşmasının önünde devasa anayasal bir engel teşkil ettiği hususunda herkes mutabık. Ancak “SBB eşittir Republika Srpska” iddiası, AB ülkesi olmayı hedefleyen Kosova bakımından makul ve kabul edilebilir bir tutum teşkil etmiyor. ABD ve AB diplomatları, sabırla ve kötümserliğe kapılmadan 15 yıllık bu sorunu çözmek ile mükellefler. Belgrad-Priştine Diyaloğu AB Özel Temsilcisi Miroslav Lajçak yıllardır Balkanlar’da çalıştı. Dosyası başarılarla dolu. Bu defa da başarılı olur inşallah. 18 mart tarihinde, Makedonya’nın şirin sayfiye kenti Ohri’de, tarafların AB planını imzalayarak Kosova düğümünü geride bırakmalarını canı gönülden temenni ediyorum.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir