Brexit sonrası İngiltere -AB İlişkilerinde orta yol arayışı: Windsor Çerçeve Anlaşması
Türkiye gündeminin bir taraftan deprem sonrası insani yardım çalışmaları, diğer yanda muhalefet bloğunu sarsan siyasi depreme odaklandığı geçtiğimiz haftalarda, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği (AB) arasında önemli bir gelişme yaşandı. Yoğun bir müzakere süreci sonucunda taraflar, Brexit sonrası ilişkilerde sorun yaratan Kuzey İrlanda Protokolü’nü revize etmek üzerinde anlaştıklarını duyurdu. Yeni adıyla Windsor Çerçeve Anlaşması-iç siyasette yeterli desteği aldığı takdirde- Kuzey İrlanda’da barış ve istikrarı güvence altına alarak, Birleşik Krallık’ın gerek AB gerekse ABD ile ilişkilerini daha ılımlı bir düzlemde yürütmesine zemin hazırlayacak kritik bir uzlaşı adımı.
Kuzey İrlanda Protokolü ve tartışmalı gümrük sınırı meselesi
Kuzey İrlanda Protokolü, Brexit sonrası Birleşik Krallık’ın parçası olan Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ticari ilişkileri düzenliyordu. 1998’de imzalanan ve barışı tesis eden Hayırlı Cuma Anlaşması’yla çelişmemesi amacıyla, Birleşik Krallık AB’den ayrılırken, taraflar, Kuzey İrlanda’nın AB gümrük kurallarına tabi olması üzerinde anlaştılar. Böylelikle, İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasında fiziki bir sınır oluşmasının önüne geçilmiş oldu.
Ancak Brexit, gümrük sınırının bir şekilde bir noktada oluşturulmasını gerekli kılıyordu. Ticaret anlaşmasını müzakere eden dönemin Başbakanı Boris Johnson’ın laf cambazlığı bu gerçeği perdelemeye yetmeyecekti. Nihayetinde, taraflar gümrük kontrollerinin İrlanda Denizi üzerinde yapılmasında anlaştılar. Ancak gümrük birliğinden çıkış kararının yol açtığı dezavantajlı koşulların sahada kendini hissettirmesiyle beraber, Johnson hükümeti, Brexit Anlaşması’nın Ek Protokolü’ne bağlı 16. maddeyi öne sürerek, İngiltere’den Kuzey İrlanda’ya ürün ihracatında denetleme yapılmaması yönünde protokolün revize edilmesini talep etti. Hatta Birleşik Krallık’ın tek taraflı olarak protokolden çekilmesi yönünde bir yasa tasarısı geçtiğimiz sene Haziran ayında Avam Kamarası’na sunuldu.
Birleşik Krallık’ın uluslararası arenada güvenilirliğine gölge düşüren bu tek taraflı çıkış, en başta AB ile ilişkilerin gerilmesine ve pek çok alanda iş birliğinin gerilemesine sebep oldu. Protokolün doğurduğu rahatsızlık Kuzey İrlanda siyasetini de kilitledi. 2022 Mayıs ayında yapılan seçimlerde Sinn Feinn’in zaferi ardından birlik yanlısı Demokratik Birlik Partisi’nin (DUP) Kuzey İrlanda Protokolü’nü öne sürerek seçim sonucunu boykot etmesi neticesinde hükümet kurulamadı. Kuzey İrlanda’yı etkisi altına alan siyasi istikrarsızlık karşısında, İrlanda kökenli ABD Başkanı Joe Biden’ın barışın geleceğine yönelik duyduğu endişe, ABD ile İngiltere arasındaki ilişkilere de olumsuz yansıdı.
Anlaşmada Sunak etkisi:
Muhafazakar Parti içinde gerçekleşen fırtınalı bir genel başkanlık seçim süreci ardından eski Maliye Bakanı Rishi Sunak’ın geçtiğimiz Ekim ayında başbakanlık koltuğuna oturmasının, AB ile ilişkilerde mevcut sorunların çözümü için bir fırsat penceresi yarattığı söylenebilir. Selefi Boris Johnson ve Liz Truss’a kıyasla Sunak’ın çizdiği sağduyulu ve uzlaşmacı duruş Brüksel tarafından olumlu karşılanırken, müttefikleri arasında yakın iş birliğinden yana olan Washington’ın da desteğini aldı. Üst düzey toplantılarda liderler arası temaslar aşınan güvenin tamirine olanak tanıdı.
Bu bağlamda, Windsor Anlaşması’nın temellerinin geçtiğimiz yıl Kasım ayında Bali’de düzenlenen G-20 Liderler Zirvesi’nde Sunak-Biden görüşmesi sırasında atıldığını söylemek yanlış olmaz. Sunak, AB ile ilişkileri olumsuz etkileyen ve Hayırlı Cuma anlaşmasının geleceğini riske atan Kuzey İrlanda Protokolü’ne ilişkin sorunların anlaşmanın 25. Yıldönümüne dek (önümüzdeki Nisan ayında) çözümleneceğini taahhüt etti. İngiltere’nin epey bir süredir Washington’dan yeşil ışık beklediği serbest ticaret anlaşmasının Biden -Sunak görüşmesinin satır aralarında yer alması ise konunun Kuzey İrlanda Protokolü meselesinin çözümüne bağlandığını düşündürüyor.
Windsor Anlaşması ne vaat ediyor?
Windsor Anlaşması öncülüne kıyasla bir yandan ticaretin rahat akmasını sağlayacak diğer yandan egemenlik ve birliğin bütünlüğü gibi konularda hassasiyetleri kısmen de olsa yatıştıracak bir ara çözüm sunuyor. Buna göre, İngiltere’den Kuzey İrlanda’ya ihraç edilecek ürünler için bir yeşil şerit, AB’ye taşınacak mallar içinse bir kırmızı şerit oluşturulması planlanıyor.
İngiltere’den Kuzey İrlanda’ya gidecek ve orada kalacak mallara gümrük uygulanmayacak. Böylelikle belge hazırlığı ve gümrük işlemlerinin yavaşlattığı ticaret yeniden hızlanacak. Eski protokole göre yasaklı olan şarküteri ürünleri (meşhur sosis savaşları) ve peynir çeşitlerinin satışının önü açılıyor. Birleşik Krallık ile Kuzey İrlanda arasında kargo gönderimi de gümrükten muaf tutulacak. Birleşik Krallık onaylı ilaçlar-Avrupa İlaç Ajansı’nca onaylı olmasa dahi- Kuzey İrlanda’da satışa sunulabilecek. Evcil hayvanların seyahatini zorlaştıran belge zorunluluğu da ortadan kalıyor.
Eski protokolün ticari anlaşmazlıkların çözümü için Avrupa Adalet Divanı’nı işaret etmesi, egemenlik hakları konusunda hassas olan kesimleri rahatsız ediyordu. Yeni anlaşmaya göre, Kuzey İrlanda Birleşik Krallık ve AB’yi temsil eden yargıçlardan müteşekkil bir hakem kurulu oluşturulması öngörülüyor. Protokol ayrıca Kuzey İrlanda Parlamentosu Stormont’a AB düzenlemelerini veto etme hakkı tanıyor. 1998 Hayırlı Cuma Anlaşması’nın Kuzey İrlanda’da milliyetçiler ve birlik yanlıları arasında tesis ettiği siyasi yetki paylaşımı göz önünde bulundurulduğunda, yeni protokolün bir anlamda, Birleşik Krallık’ın AB ile ticari ilişkilerini dolaylı şekilde düzenlemesi için açık kapı bıraktığı söylenebilir.
Anlaşmaya tepkiler ne yönde?
Varılan mutabakat uluslararası bir anlaşma statüsünde sayılmasa da BB Sunak kararı parlamentonun oyuna sunma kanaatinde. Bu durumda partili milletvekillerinin, muhalefetin ve pek tabii DUP’nin nasıl pozisyon alacağı belirleyici olacak.
Anketlerde Sunak’ın önünde görünen İşçi Partisi lideri Keir Starmer, Birleşik Krallık ve AB arasında gerilimi azaltacak olması bakımından Windsor Anlaşması’na şimdilik olumlu yaklaşıyor. Muhafazakar Parti içindeki durum ise biraz karışık. Başbakanlık koltuğunu geri almak için fırsat kollayan Johnson’ın parti içinde Brexit yanlılarını tarafına çekmesinden endişe ediliyor. Parlamento onayına sunulduğu takdirde anlaşma lehine oy kullanmasının mümkün olmadığını ifade eden Johnson, kamuoyunun Birleşik Krallık ile AB arasındaki kavgalı halin sona ermesinden yana olduğunu da kabul ediyor.
Muhafazakar Parti içindeki koyu Brexit yanlısı damarı temsil eden Avrupa Araştırma Grubu (European Research Group-ERG) ise Kuzey İrlanda’nın birlik yanlısı partisi DUP’nin vereceği karara göre hareket edeceklerini açıkladı. Kuzey İrlanda ile ticarette gümrük denetimini rahatlatacak olmasına rağmen, fiziki bir gümrük sınırının varlığı ve AB’nin hukuki yetkisini kısmen de olsa muhafaza etmesi bakımından anlaşmanın DUP’nin beklentilerini tam anlamıyla karşıladığı söylenemez. Ancak anlaşma içindeki küçük harfle yazılı maddeler incelendikten sonra büyük resimde bardağın dolu tarafını görmek isteyenlerin ağırlıklarını koyması ve sağduyunun galip gelmesi mümkün.
Bu protokolün destek alması hayat pahalılığı krizini yönetmekte zorlanan BB Sunak’ın hanesine diplomatik başarı puanı olarak yazılacak. Birleşik Krallık ile AB ile yapıcı diyaloğu teşvik eden bir yumuşama süreci sadece ticari alanda değil, yasa dışı göçün önlenmesinden, bilim ve teknolojide ar-ge paylaşımına dek pek çok alanda işbirliğinin yeniden canlanmasına olanak tanıyacak. Windsor Anlaşması’na imza konulmasının hemen ardından AB’nin Birleşik Krallık’ın Horizon 2020 bilimsel araştırma programı üyeliğini yeniden aktive edebileceğini duyurması bu açıdan bir iyi niyet göstergesi sayılabilir.
Londra-Brüksel hattında ilişkilerin yumuşaması, Ukrayna’da savaş devam ederken, müttefikleri arasında olası bir yarılmadan kaçınan Washington’ı da memnun eden bir gelişme. Anlaşmanın yankıları sürerken, ABD’li senatörlerin Kongre’de Birleşik Krallık ile serbest ticaret anlaşmasını müzakere etmenin vakti geldiği yönünde yaptıkları açıklamalar, Başkan Biden’ın Nisan’da Birleşik Krallık’a yapmayı planladığı ziyarette somut adımların atılabileceği şeklinde yorumlanabilir.
Brexit kararının yol açtığı hasarı azaltabilmek amacıyla harcanan diplomatik mesai neticesinde elde edilen sonucun bir başarı hikayesi olarak sunulması aslında oldukça trajik. Brexit yanlılarının vaat ettikleriyle sahadaki gerçeklik arasındaki uçurum her geçen gün daha çok açılıyor. Sunak’ın yasa dışı göçü kontrol altına almak için Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Elysée Saray’nda görüşecek olması bile, Birleşik Krallık’ın AB ile ilişkilerini yakın ve sıcak tutmasının ülke çıkarları açısından ne kadar belirleyici olduğunun bir kanıtı.