Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin ve Doğu Berlin Büyükelçiliğimizin Tarihe Karışması

PAYLAŞ

Doğu Berlin Büyükelçiliğimizin açılması

 

Soğuk savaşın sona ermesiyle ve eski Sovyet coğrafyasında yeni devletlerin ortaya çıkmasıyla çok sayıda büyükelçilik açılırken, bir büyükelçiliğimiz de sessiz sedasız tarihe karışmıştı:

 

Doğu Berlin Büyükelçiliğimiz…

 

İkinci Dünya Savaşı ertesinde Alman toprakları ve Berlin bölünmüş ve varlıkları kırk bir yıl sürecek iki ayrı devlet ortaya çıkmıştı. Doğudaki Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) 7 Ekim 1949 ile 3 Ekim 1990 tarihleri arasında varlığını sürdürecek ve ortadan kaybolacaktı.

 

ADC’nin ancak 1973 yılında Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye olmasının ve Alman Federal Cumhuriyeti (AFC)’nin 1974 yılında bu ülkeye temsilci atamasının ardından, Türkiye de 1 Haziran 1974 tarihinde ADC’ni tanımıştı. Bu ortamda NATO ülkeleri Doğu Berlin’de büyükelçilik açmaya karar vermişlerdi ve ülkemiz de büyükelçiliğimizi 1975 yılı başlarında açmıştı.

 

Sadece 15 yıl faaliyet gösterecek olan bu dış temsilciliğimizin kapanması görev dönemime rastladığından, bu süreci kaydetmenin görev olduğunu düşündüm.

 

Berlin Duvarının yıkılması

 

9 Kasım Almanya tarihinde üç kez önem taşımıştır. İlki, 1918 yılında, Birinci Dünya Savaşı ertesinde Alman İmparatorluğu’nun tarihe karıştığı gündür. İkincisi, 1938’de, Hitler döneminde yahudilere karşı insanlık suçlarının başlangıcı sayılan Kristallnacht’tır. Sonuncusu ise, 1989 yılında, Berlin duvarının yıkılmaya başladığı dönüm noktasıdır.

 

9 Kasım 1989 günü, ADC hükümet sözcüsü merkez komitesinin son kararlarını basına açıklarken eline bir kağıt parçası tutuşturuluyordu ve bu kağıtta, ADC’nin batı sınırlarını vatandaşlarına açtığı kaydediliyordu. 13 Ağustos 1961’de yapımına başlanan Berlin duvarı, 28 yıl 3 ay sonra işlevini yitirmiş oluyordu. Oysa, henüz birkaç hafta önce, ADC’nin 40. yıldönümü kutlamalarında, devlet başkanı Erich Honecker “duvar yüzyıllarca kalacak” diyordu.

 

Almanya’ların birleşmesi

 

Sözcünün bu açıklamasının akşam haberlerinde yer alması üzerine, 200 yıllık geçmişinde, Berlin tarihinin her zaman odak noktası olan Brandenburg kapısında binlerce kişi toplanıyor ve kentin iki kesimi arasında geçişler başlıyordu. Bunun üzerine gelişmeler hiç kimsenin öngöremediği hızla ilerliyordu. Hemen birkaç ay içinde iki devlet arasında yoğun ilişkiler yaşanıyor ve 18 Mart 1990 tarihinde, her iki Almanya’da yapılan seçim sonuçları, hızlı birleşme onayı anlamını taşıyordu.

 

Almanya ve Berlin’de bu tarihi gelişmeler yaşanırken, Bakanlığımızda da 1990 yaz atama kararnamesi hazırlıkları sürmekteydi ve 6 Nisan günü tebellüğ ettiğim 13 Mart tarihli kararnameyle Berlin Başkonsolosluğu Yardımcılığına atandığımı öğreniyordum.

 

Doğrusu, hoş bir sürpriz değildi. İlk dış tayinimi üç yıl Brüksel Başkonsolosluğu’nda, ikincisini de dört yıl Mainz Başkonsolosluğu’nda geçirdikten sonra, yeniden bir başkonsolosluk görevinden mutlu olmamıştım.

 

Hoşnutsuzluğumu arz ettiğim makamlarca bu kez, 18 Temmuz tarihli bir olur belgesiyle, “Doğu Almanya’daki siyasi gelişmeler nedeniyle artan iş yükü muvacehesinde, Doğu Berlin Büyükelçiliğimizde müsteşar olarak görevlendirilmem” öngörülüyor, bu görevlendirme tarafıma 31 Temmuz’da tebliğ ediliyor ve 8 Ağustos tarihinde de, göreve Ağustos ayı sonunda başlama talimatı alıyordum.

 

Oysa Ağustos ayında, Almanyaların siyasi birleşme tarihi 3 Ekim olarak belirlenmişti bile!

 

Son birkaç ay içinde gelişmeler hızlanmış; 19 Mayıs’ta doğu ve batıda tüm siyasi partiler Aralık 1990 ayında Almanya genelinde seçim yapılmasını kararlaştırmışlar; Mayıs ayı sonunda, doğudaki tüm bakanlıklara batıdan planlama uzmanları yerleşmeye başlamış ve Haziran ayı sonunda da batı ve doğu arasındaki tüm sınır kontrolleri kaldırılmıştı. Bir başka deyişle, 9 Kasım 1989’da esasen başlamış olan birleşme, sekiz ay içinde, sosyal, ekonomik ve parasal olarak de facto gerçekleşmişti.

 

Doğu Berlin Büyükelçiliğimizin kapatılması

 

Ve AFC Dışişleri 24 Ağustos 1990 tarihli genelge notasıyla, Bonn’da yerleşik büyükelçiliklere, “birleşme tarihi olan 3 Ekim 1990 tarihine dek, Doğu Berlin’de mevcut temsilciliklerini, Bonn büyükelçiliğine bağlı Berlin Ofisi ya da başkonsolosluk olarak sürdürme seçimini yapmaya” davet ediyordu.

 

Ülkemiz açısından seçim açıktı. Yoğun vatandaş sayımız nedeniyle, o tarihte “68. vilayet” olarak anılan Berlin’in batısındaki başkonsolosluğumuz, esasen faaliyetini sürdürmekteydi.

 

Bu ortamda, hazırlıklarımı tamamlayıp Ağustos ayında halen faal olan Ankara’daki ADC Büyükelçiliği’nden vizemi alarak (anılan büyükelçiliğin verdiği son vize olmalı) karayolundan Berlin’e vardım ve gerçekten hiçbir noktada herhangi bir sınır kontrolüyle karşılaşmadım.

 

Doğu Alman dışişleri de 4 Eylül tarihli diplomatik kimliğimi verdi. Herhalde yine son örneği olduğunu düşündüğüm bu kimliğin görselini aşağıda paylaşıyorum. (Bu dışişlerinin uluslararası alanda isim yapmış ünlü büyükelçileri dahil, iki bin diplomatının 3 Ekim itibariyle işsiz kaldığını, hiçbirinin AFC dışişlerine alınmadığını kaydetmeden ve bu bağlamda da Osmanlı hariciyesinden genç cumhuriyetimiz dışişlerine alınarak hizmet veren nice büyükelçimizi anmadan geçemeyeceğim)

 

O günlerde ADC klasik deyişle, tarihin tozlu sayfalarına hızla karışıyordu. Eylül ayında, Doğu Berlin, aşağıda keza paylaştığım gazete kupüründeki görüntülere sahne oluyordu.

 

Büyükelçiliğimiz aşağıdaki son görselde görüldüğü gibi, klasik bir Doğu Alman yapısının üçüncü katında mütevazı bir kançılarya idi. Brandenburg kapısını taçlandıran Quadriga (mitolojide dört atın çektiği tanrıların arabası)’nın heykeltraşı Johann Gottfried Schadow’ın adını taşıyan ve kapının hemen yakınında kısa bir sokak üzerindeki bu büyükelçiliğimiz, çoktan hüzünlü bir havaya bürünmüştü. Bu hüzünde sanırım, geçmiş soğuk savaş yıllarının kasvetinden çok, yakın geleceğin bilinmezliğinin payı vardı.

 

“İşçi ve köylü devleti” Doğu Almanya’da yöneticiler Doğu Berlin’e, ülkenin diğer kısımlarına göre daha çok özen göstermişler ve komünist Doğu Avrupa’nın en modern ve mamur merkezlerinden biri, adeta bir vitrini yapma çabasını sürdürmüşlerdi. Esasen, tarih, kültür ve sanat her zaman ağırlıklı olarak doğudaydı. Bu bakımdan Doğu Berlin artık duvarın da kalkmasıyla, yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktaydı. Ancak günlük ziyaretçiler hava kararmadan batıya dönme telaşındaydılar ve bu durum yıllarca sürdü.

 

Doğu Berlin Büyükelçiliğimizdeki ilk ay hızla geçti ve AFC dışişlerinin genelge notası doğrultusunda, ev sahibi ülke makamlarını kırmamaya özen göstererek, birleşme günü 3 Ekim’den hemen önce, son Doğu Berlin Büyükelçimiz rahmetli Metin Mekik beyefendiyi ve eşi Serap hanımefendiyi Berlin’den uğurladık.

 

Bakanlığımız da 17 Kasım tarihli kararla, Berlin Başkonsolosluğu Yardımcılığına atandığımı, 23 Kasım tarihli açık telgrafıyla tebliğ etti. Ne derler, kaderden kaçılmıyor, galiba…

 

20 Haziran 1991 tarihinde de Federal Meclis Berlin’de yaptığı oturumda, federal meclis ve hükümet merkezinin Bonn’dan Berlin’e taşınması kararını 320 ret oyuna karşılık 338 oyla kabul etti. Aradaki küçük oy farkı uzun tartışmalara yol açtıysa da, Berlin yeniden başkent olmuştu…

 

Sonuçta, Doğu Berlin’deki kançılaryamızı fiili olarak bir yıl kadar muhafaza ettikten sonra kapattık.

 

Berlin’deki kalan görev süremde de, olabildiğince, siyasi gelişmeleri izlemeye ve rapor etmeye çalıştım. Özel konutumu doğuda korudum. Ülkenin tarihi ve kültürel kalbi olan Doğu Berlin’de yaşamak ve bu havayı solumak çeşitli etkinlikleri izlemek kadar, gelişmeleri gözlemlemek bakımından da kolaylık sağlamaktaydı.

 

Almanyaların birleşmesi özünde, batının refahıyla doğunun yoksulluğunun paylaşılması anlamını taşımaktaydı. ADC tarih olurken, birbirinden tamamiyle farklı iki toplum bir araya gelmekteydi. Doğu demoralize, batı sabırsızdı. Açılımın yarattığı coşku hızla kaygı ve güvensizliğe dönüşüyordu. “Ossies-wessies” çatışmalarını her alanda ve günlük yaşamda izlemek mümkündü.

 

Görev sürem boyunca ilginç bir tarihi döneme tanık oldum.

 

  • 3 Ekim 1990 Almanya’ların ilk birleşme günü kutlamaları,
  • 2 Aralık 1990 Berlin genelindeki ilk seçimler,
  • 6 Ağustos 1991 bölünmeyi ve birleşmeyi en iyi sembolize eden Brandenburg kapısının 200. yıldönümü kutlamaları,
  • 14 Aralık 1993 devlet törenlerinin yapıldığı, en büyük Alman Protestan kilisesi Berliner Dom’un İkinci Dünya Savaşından sonra restore edilerek yeniden açılması ve bu vesileyle verilen Noel konseri,
  • 12 Temmuz 1994 ABD Başkanı Bill Clinton’ın Brandenburg kapısındaki hitabı, ve nihayet, 18 Haziran 1994 İkinci Dünya Savaşından bu yana yerleşik, bölünmüş Berlin’in batısındaki müttefik kuvvetlerinin ve 31 Ağustos 1994 doğudaki Sovyet askerlerinin ayrılış törenleri anılarımda canlılığını korumakta.

 

Bu tarihi olayların yanı sıra, evime yürüme mesafesindeki Komische Oper, Staatsoper, Friedrichstadt-Palast’ta izlediğim harikulade performanslar da….

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir