LİBYA III: KARADENİZ’İN GÖLGESİNDE LİBYA’DA BELİRSİZLİK SÜRÜYOR

PAYLAŞ

Giriş:
Putin’in Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerini tanımasıyla uluslararası arenada endişe verici boyutlara tırmanan Rusya-Ukrayna krizi, doğal olarak, Libya’daki gelişmelere olan ilginin azalması sonucunu yaratmıştır. Ancak, Suriye, Afganistan vb. ülkelerdeki gibi Libya da bölgesel ve küresel çapta sorunlara, krizlere ve çatışmalara kaynak oluşturma potansiyelini yitirmemiştir. Geçtiğimiz haftalarda bu doğal gaz ve petrol zengini ülkede yaşanan gelişmeleri bu yazıda, özetle yansıtmaya çalışacağım.

 

Hafıza Tazeleme:
Önce biraz hafıza tazelemesiyle başlamakta yarar var. Hatırlanacağı üzere, Birleşmiş Milletler (BM)’in gözetiminde, Trablus’da konuşlu, BM, ABD, İngiltere, İtalya, Almanya gibi Batılı ülkelerce ve tarafımızdan meşru yönetim olarak tanınan Ulusal Birlik Hükümeti (UBH)/Devlet Yüksek Konseyi (DYK) ile doğudaki Tobruk merkezli, General Hafter’in hakim olduğu Temsilciler Meclisi (TM) arasında, zor da olsa, oluşturulan  Libya Siyasi Diyalog Forumu (LSDF)’nun 2020 Kasım ayında yapılan toplantılarda devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinin 24 Aralık 2021’de yapılması kararı alınmıştı. Ancak, sözkonusu tarafların anayasa ve devlet başkanlığı adayları üzerinde uzlaşamaması sonucunda seçimler o tarihte gerçekleştirilememişti. ABD, İngiltere , BM ve AB ülkeleri ile Türkiye adil ve şeffaf seçimlerin mümkün olan en kısa zamanda gerçekleştirilmesi yönünde güçlü ifadelerle çağrı yapmışlardı.

 

Son Gelişmeler:
Seçimlerin zamanında yapılamamaması TM/Hafter cephesine, seçim hazırlıkları sürecinin, UBH’yi etkisizleştirerek, kendi denetimlerinde oluşturulacak bir hükümet tarafından gerçekleştirilmesine yönelik hamleler yapma fırsatı vermiştir. Bu bağlamda, UBH’nin görev süresinin 24 Aralık 2021’de sona erdiğini öne süren TM, 10 Şubat 2022’de, son dönemlerde Hafter’le yakınlaşan eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa’yı yeni Başbakan olarak seçtiğini açıklamıştır( TM’nin bu toplantılarına Batı bölgesinin milletvekillerinin katılmadığı gözlenmiştir).

 

Buna karşılık, Başbakan Abdülhamid Dibeybe, TM’nin LSDF’nun belirlediği yol haritasından saptığını belirterek, görevinin başında olduğunu vurgulamıştır. TM’nce Başbakan seçilen Başağa, başkanlık seçimlerinde aday olmayacağı yönündeki vaadinin geçerli olduğunu, Başbakanlık makamını anayasal çerçevede, barışçıl yollardan teslim alacağını açıklamıştır. Trablus’a da giderek, DYK, Ordu, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve bazı siyasi şahsiyetlerle istişarelere başladığını, olumlu tepkiler aldığını öne süren Başağa, kabine listesini yakında TM’ye sunacağını bildirmiştir. Başağa, Dibeybe’nin “savaşa hayır” diyen, medeni ve saygın bir şahsiyet olduğunu, başbakanlığın barışçıl bir biçimde devir-tesliminin yapılacağına inandığını söylemiştir. Başağa’nın örtülü bir üslupla, hafif tehdid de kokan bu ifadelerine mukabil, Başbakanlık görevini sürdürdüğünü belirtmiş olan Dibeybe ise, seçimlerin 2022 Haziran ayında yapılmasını teminen, “emanetin halka teslimi” başlıklı bir plan hazırladıklarını, önce anayasa referandumu yapılacağını, Haziran’da yapılacak seçimlerde oluşacak yeni parlamentonun anayasa metnine son şeklini vereceğini, başkanlık seçiminin ise kalıcı bir anayasa üzerinde mutabakat sağlanana dek erteleneceğini açıklamıştır.

 

DYK başkanı Halid el Mışri de TM’nin Başağayı Başbakan olarak atamasının sağlıklı bir uygulama olmadığını, taraflar arasında güven köprüsü oluşturulmasına katkı yapmayacağını vurgulamıştır. Bu gelişmeler sürerken, Dibeybe’yi destekleyen milislerin Trablus’da toplandığı, bu kapsamda ülkenin üçüncü büyük kenti Mısrata’dan çok sayıda silahlı milisin yüzlerce araçla Trablus’a geldiği uluslararası ajanslarca duyrulmuştur. Bu gelişmeler Libya‘da bir süredir, nispi de olsa, durulduğu düşünülen gerginlik ortamının yeniden canlandığı ve çatışma riskinin arttığı endişesini gündeme getirmiştir.

 

Uluslararası Tepkiler:
BM Genel Sekreteri (BMGS) Guterres 11 Şubat günkü açıklamasında, Libya’daki son siyasi krizi yakından izlediğini, bu krizin iki rakip taraf arasında, ülkeyi yeniden bir çözümsüzlük sürecine sürükleme tehdidi oluşturduğunu belirtmiştir. BMGS’nin Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams (Williams daha önce UNSMIL Başkanı ve BMGS’nin Libya Özel Temsilcisi olarak görev yapmış ve 6 Aralık 2021’de bu defa BMGS Libya Özel Danışmanı unvanıyla atanmıştır) Dibeybe ve Başağa ile Trablus’da 13 Şubat’da ayrı ayrı yaptığı görüşmeler sonrasında, mealen, muhataplarına, tüm aktörlerin ve kurumların Libya’nın birliği ve istikrarı için sahada sükuneti korumaları tavsiyesinde bulunduğunu; özgür, adil ve kapsayıcı seçimlerin mümkün olan en kısa zamanda yapılmasına odaklanmak gerektiğini vurguladığını açıklamıştır.

 

ABD’nin Trablus Büyükelçisi Norland “17 Şubat Devrimi’nin” 11. yıldönümü kutlama töreninde yaptığı konuşmada, özü itibariyle, ABD’nin, BM ve diğer uluslararası ortaklarının ülkede şiddeti körükleyecek eylemleri reddeden çabalarına katıldığını belirtmiştir. Norland, tüm taraflara, seçime hazırlık sürecinde kimin başbakan olacağı dahil, halen çözümlenmemiş zor konularda mutabakat sağlanmasına yönelik siyasi diyalog tesisine odaklanmaları çağrısında bulunduklarını vurgulamıştır. Norland, adil ve kapsayıcı seçimlerin önemine işaret ederek, BMGS Libya Özel Danışmanı Williams’ın ve ilgili tüm liderlerin uzlaşıya dayalı bir siyasi yol üzerinde anlaşma sağlanmasına yönelik çabalarını desteklemek bağlamında herşeyi yapmakta olduklarını, Libya’nın geleceği konusunda iyimser olduğunu belirtmiştir (Gerek BMGS’nin gerek Williams’ın gerekse Norland’ın açıklamalarında, esasen meşru yönetim olarak tanıdıkları UBH ve UBH’nin Başbakanı Dibeybe’ye açık destek ifadelerinde bulunmaktan, kırılgan uzlaşı sürecinde TM/Hafter cephesinde reaksiyon yaratmamak için kaçındıkları akla gelmektedir).

 

Öte yandan, Ukrayna kriziyle meşgul olan Moskova’dan son günlerde Libya konusunda resmi bir açıklamaya rastlanmazken, Trablus’dan yayın yapan El-Ahrar televizyonu 16 Şubat’da , Rus güvenlik şirketi Wagner’in paralı askerlerinin, 2017’den bu yana Hafter güçlerinin elinde bulunan, Trablus’un güneydoğusundaki Cufra kentindeki “sivil” bölgelerden Cufra Hava Üssü’ne çekilmeye başladığı, ancak Libya’daki sayıları 7000 civarında olduğu söylenen Wagner paralı askerlerinin gerek Cufra gerek kuzeydeki Sirte’deki varlığının sürdüğü bildirilmiştir.

 

Diğer taraftan, Libya Dışişleri Bakanlığı’ndan 22 Şubat günü yapılan açıklamada, (UBH’nin)Rusya’nın sözde Donetsk ve Luhansk yönetimlerini tanıma kararını reddettikleri, Ukrayna‘nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyulması gerektiği, Rusya’yı Ukrayna sınırından ve işgal altındaki Kırım’dan askerlerini çekmeye ve ateşkese çağırdıkları belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, Wagner güçlerinin Ukrayna ve Libya’daki yasadışı varlığını kesin bir dille reddettikleri, Rusya’yı savaş dili yerine diyalog, diplomasi dili kullanmaya davet ettikleri ifade olunmuştur. Böylece UBH , ABD ve Batı’dan yana olan tutumunu bir kez daha vurgulamıştır.

 

Sonuç:
27 Aralık 2021 ve 18 Ocak 2022 tarihlerinde bu sitede yayınlanan Libya konulu iki yazımda, Libya’daki tarafların kısa vadede anayasa, seçim yasası ve devlet başkanı adayları üzerinde uzlaşı sağlamalarının kolay olmayacağını, bu hususlarda mutabakat oluşmadan adil, şeffaf ve muteber seçimlerin yapılmasını mümkün görmediğimi dile getirmiştim.  Maalesef bu değerlendirmem halihazırda doğrulanmış bulunmaktadır. Taraflar arasında sözkonusu temel konularda  bir uzlaşma gerçekleşmemiştir. Aksine, geçtiğimiz birkaç ayda gözlenen “ihtiyatlı iyimserlik” havası giderek yeniden gerginlik ortamına dönüşmüştür.

 

Başta ABD, Rusya olmak üzere İngiltere, Fransa, İtalya gibi etkili aktörlerin odak noktaları doğal olarak Rusya-Ukrayna krizine kaymış bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu ülkelerin (ayrıca Çin, Mısır vb aktörlerin) petrol ve doğalgaz zengini ve Akdeniz ile Kuzey Afrika’da jeostratejik konuma sahip Libya’ya olan “ilgilerinin “ rafa kalktığı söylenemez. Ayrıca, ABD ile Rusya arasında Libya üzerinde de süregelen “rekabet” bir şekilde “ uzlaşıya” dönüşmeden (ki böyle bir dönüşümü yakın gelecekte ümit etmek aşırı iyimserlik olacaktır) bu ülkede ulusal düzeyde bir uzlaşı ikliminin oluşması mümkün değildir.

 

Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Libya’nın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması ve korunması, böylece dost ve kardeş olarak nitelendirdiğimiz Libya halkının egemenliğinin ve güvenliğinin teminat altına alınması samimi arzumuzdur. Köklü tarihi, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerimiz ve ulusal çıkarlarımız çerçevesinde ve ayrıca bölgede hayatın gerçeği olan ittifak ve husumetlerin kolayca yer değiştirebildiği göz önünde tutularak , meşru yönetim olarak tanıdığımız UBH’nin yanısıra tüm taraflarla ve ilgili uluslararası aktörler ve kurumlarla diyalog kanallarımızın açık tutulması önem taşımaktadır. Bu bağlamda, kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasını teminen gerekli telkin ve girişimlerimizin sürdürülmesi yararlı olacaktır.

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir