2004-2008 yılları arasında Almatı Büyükelçisi olarak görev yaptığım, ata yurdu olarak kabul ettiğimiz, Kazakistan’ı hepimiz yakından takip ediyoruz. Ama ben olup bitenleri hüzünle ve Kazak halkının yıllardır çektiği sıkıntıların ülkenin bağımsızlığına halel gelmeden son bulması dileği ile izliyorum.
Ne oldu da yıllardır dış politikayı izleyenlerin gündemine pek girmeyen ve Orta Asya’da bağımsızlığını kazandıktan sonra bugüne kadar hep “istikrarlı ülke” görüntüsü vermiş olan bu ülke birden dünya haberlerinde manşet oldu ve olaylar bu kadar süratle gelişti. Öncelikle şu tespitleri yapmak uygun olacaktır:
Sıvılaştırılmış gaz fiyatlarına yılın ilk günü getirilen fahiş fiyat artışına tepki olarak, ülkenin petrol ve doğal gaz zengini batı bölgesinde başlayan protesto gösterileri bir anda yağmalama, yakıp yıkma gibi şiddet olaylarını da beraberinde taşıyarak tüm ülkenin batısına ve eski başkent Almatı’ya sıçradı, oradan da ülkenin geneline yayıldı. Bu tepki, had safhadaki gelir eşitsizliği, yolsuzluk, rüşvet ve devlet kurumlarına duyulan güvensizlik sonucu halkta yıllardır birikmiş olan öfke ve rahatsızlığın artık dışa vurumu olarak görülmektedir. Nitekim, daha önceki yıllarda yine Batı bölgelerinde başlamış olan gösteriler ülkenin diğer bölgelerinden destek görmezken, bu kez çok kısa sürede ve kolaylıkla diğer bölgelere de sıçrayabildi.
Taşkınlıklar sırasında göstericilerin gaz fiyatlarının düşürülmesi, hükümetin istifası, siyasi sistemin tamamen değiştirilmesi, sivil toplum örgütlerinin ve gazetecilerin rahat bırakılmaları, anayasanın değiştirilerek Başkan’ın yetkilerinin kısıtlı olduğu 1993 yılı Anayasa’sına geri dönülmesi talepleri ön plana çıktı. Bu talepler bence Kazakistan siyasi yaşamı açısından önemli sonuçlar doğuracak ve uygulanabilmesi halinde Kazakistan’ın önünü açabilecek unsurlardır.
Gösterilerin siyasi boyuta taşınması ile Kazakistan’da nereye ve nasıl evrileceği tam olarak kestirilemeyen ciddi gelişmeler arka arkaya yaşanmaya başladı.
2019 yılında görevinden çekilerek Güvenlik Konseyi Başkanlığını üstlenen, Orta Asya coğrafyasının en güçlü lideri Nursultan Nazarbayev’in yerine aday gösterdiği ve bilahare Cumhurbaşkanı seçilen (eski Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Senato Başkanı) Kasım Comart Tokayev, Başbakan Askar Mamin Hükümetini olayları durduramadığı gerekçesi ile görevden aldı. Hemen akabinde de yine aynı gerekçe ile, önceden iki kez Başbakanlık yapmış olan Ulusal Güvenlik Kurulu Başkanı Karim Masimov’u görevinden azletti. Ülke genelinde olağanüstü hal ilan etti.
Tokayev, kendisini bu göreve getiren Nursultan Nazarbayev’in adamlarını nasıl azledebildi sorusuna cevap aranırken bu kez en ciddi adım geldi ve Tokayev 6 Ocak günü Nazarbayev’i de görevden aldı ve Güvenlik Konseyi görevini kendi üstlendi. Aynı sıralarda göstericiler Almatı’nin idari merkezi olan Taldıkurgan’da Nazarbayev’in heykelini yıktılar. Görünen o ki Tokayev, kendisinden ziyade Nazarbayev’in emirlerini dinleyen Başbakan ve Ulusal Güvenlik Kurulu Başkanını görevlerinden alma ve sonra da Nazarbayev’i azletme cesaretini göstererek ülkenin tek yetkilisi olma doğrultusundaki operasyonunu tamamlamış oldu, Kazakistan’a 30 yıl hükmetmiş olan Nazarbayev ise hiç beklenmedik şekilde devre dışı bırakıldı. Tokayev bu operasyonu tamamen kendi inisiyatifi ile mi yaptı, Nazarbayev kolaylıkla çekip gider veya kabuğuna çekilir mi? sorularının cevaplarını zaman gösterecektir.
Tokayev’in bir başka kritik adımı, 1999 yılında kurulmuş olan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) olayların bastırılması için ülkesine Barışı Koruma birlikleri gönderilmesini 5 Ocak’ta talep etmesi oldu. Kazak Silahlı Kuvvetleri ve Polisi bu olayları bastıracak güce sahip değil miydi de dış güçlerden yardım talep ediliyordu, yoksa bu doğrultuda kendisine bir baskı mı uygulandı. İlk bakışta, Nazarbayev’e sadık güvenlik güçlerinin sokağa çıkması Tokayev için Nazarbayev’e tekrar güçlenmesi imkanını sağlaması riskini taşıyordu denilebilirse de bunun sebepleri de zaman içinde anlaşılabilecektir.
Burada ilginç olan iki husustan ilki, 5 Ocak günü yapılan bu talebe 6 Ocak sabahı KGAÖ’nün dönem başkanı Ermenistan Başbakanı’nın, anılan örgüt Anlaşmasının 4. Maddesine dayanarak olumlu yanıt verirken kullandığı ifade olmuştur: “KGAÖ, dış müdahale dahil, Kazakistan’ın ulusal güvenliğine ve egemenliğine yönelik tehditleri göz önünde bulundurarak Kazakistan’a barışı koruma birlikleri gönderme kararı almıştır”. Burada sözü edilen dış müdahale ile hangi ülke veya örgütün kastedildiği henüz bilinmemektedir.
Diğer bir husus da, bu açıklamadan sadece birkaç saat sonra, Kazakistan’a intikal edecek RF birliklerinin harekete hazır olduğuna dair görsel yayınların Rus televizyonlarında yayınlanmaya başladığı haberleri oldu. Nitekim yine birkaç saat içinde Rus hava indirme birliklerinin Almatı sokaklarında devriye gezmeye başladığı görüldü. Bu gelişme ister istemez Rus askeri birliklerinin böylesine bir operasyon için hazırlıklı olduklarını göstermektedir.
KGAÖ’nün barışı koruma operasyonları için tatbikatlar yaptığı bilinmekle birlikte, kuruluşundan bu yana önce Kırgızistan ve son olarak da Ermenistan tarafından yapılmış olan iki askeri yardım çağrısına olumsuz yanıt verilmiş olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Örgüte üye ülkeler teker teker, yapılan bu talep çerçevesinde Kazakistan’a gönderecekleri asker sayısını belirlemeye başladılar. Öte yandan Ermenistan’ın Kazakistan’a giren Rus birliklerine 70 askerle katkıda bulunmuş olmasının -Ermeni askerlerin görevlerinin sadece stratejik öneme sahip mekanların korunması ile sınırlı olacağının açıklanmış olmasına rağmen- özellikle Azerbaycan’da çok olumsuz karşılandığı anlaşılmaktadır. Diğer üye ülkelerin askerleri de göstericilerle yani halk ile çatışmadan uzak duracaklardır. Bu işi yürütecek tek güç Rus askerleridir.
Tokayev’in geçtiğimiz Kasım ayında kurulmuş olan ancak henüz bir ortak askeri yapısı bulunmayan Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerden asker istememesinin sebebi de bu olmuş olabilir. Zira özellikle Almatı’daki göstericilere haydut, terörist demesinin arkasından bu gruplara ancak Rus askerlerinin silahlı müdahalede bulunabileceğini düşünmüş olması mümkündür.
Televizyon görüntüleri, Almatı’ya indirilen Rus birliklerinin araç, gereç ve silahlarının miktar ve niteliği, bu operasyonun bir barışı koruma faaliyeti hedefiyle sınırlı kalmayacağı ve dolayısıyla birliklerin beklenenden çok daha uzun süre Kazakistan’da kalmak üzere hazırlıklı olduğu izlenimi vermektedir. Nitekim Rusya’nın bu operasyonu başta ABD ve NATO olmak üzere batılı ülkelerde tepki ile karşılanmıştır.
Esasen Kazakistan olaylarının uluslararası boyutu tüm dünyanın dikkatini çekmiş, dolayısıyla ayrıntılı olarak irdelenmekte olduğu cihetle burada özellikle iç gelişmelere ilişkin önemli gördüğüm bazı ayrıntıları paylaşmak istiyorum.
Enerji kaynakları ve mineraller bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden Kazakistan’da gelir adaletsizliğinin en üst düzeyde olması, yönetimdeki kişilerin sürekli zenginleşirken halkın gelir düzeyinin artmaması insanları tamamen bezdirmiştir. Halk yönetim sisteminin değişmesini ve tam demokrasiye geçilmesini istemektedir ve bu taleplerinden hiçbir zaman vazgeçmeyecekleri anlaşılmaktadır. Bu olaylar Kazakistan iç siyaseti açısından bir milattır. Gözü açılmış olduğu görülen Kazak halkının bu talebinden vazgeçirilmesinin artık zor olduğunu düşünmekteyim.
Kazakistan’daki etnik yapıya ve cüz adı verilen sisteme çok dikkatle yaklaşılmalıdır. 2,725,000 kilometre kare yüzölçümlü Kazakistan’da nüfus sadece 18,7 milyondur ve bunun %68’i Kazak, %18.8’i ise Rus’tur. Rus nüfus genellikle RF sınırına yakın bölgelerde yoğunlaşmıştır ve RF’nin gözü de haklı olarak kendi soydaşları üzerindedir.
Kazakistan’da tarih boyunca etkisini korumuş olan sınıf sistemi son derece hassas ve hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Nazarbayev ve üst düzey yöneticilerin tamamı Ulu Cüz denilen sınıftandır. Orta Cüz genellikle ticaret ve kültür faaliyetlerinde yoğunlaşmış bir sınıftır. Buna karşılık Küçük Cüz geleneklerine son derece bağlı, Devlet görevlisi olamayan, savaşçı nitelikleriyle bilinen bir zümredir. Olayların başladığı Mangistau eyaletinin de bu sınıftan olduğu bilinmektedir. Yakın bir tarihte Nazarbayev’in gücünü kullanarak Orta Cüz’den bir kişiyi Mangistau milletvekili seçtirdiği, bunun de Küçük Cüz’ü çok rahatsız ettiği söylenmektedir. Ekim 2006’da Tengiz’deki Enka-Bechtel şantiyesindeki Kazak ve Türk işçiler arasında çıkan kavgada 140 işçimizin yaralanması sonucunda 500’e yakın Enka çalışanımızın Türkiye’ye tahliye edilmesini takiben olayların daha da büyümesini önlemek amacıyla o sırada Almatı’ya geldiğini öğrendiğim Küçük Cüz’ün kıdemli bir mensubu ile buluşarak Türk ve Kazak işçiler arasındaki gerginliğin daha fazla tırmanmadan yatışmasını sağlamaları için yardımını rica ettiğimi ve bu girişimden olumlu sonuç aldığımızı hatırlıyorum.
Rus askerlerinin Kazakistan’a girmeleri ile birlikte Orta Asya coğrafyasındaki dengelerin yeniden RF lehine değişme eğilimine girdiği söylenebilecektir. RF, Ukrayna’da yarattığı gerginlikten sonra şimdi de Kazakistan’a ani olarak asker sokarak Batı ile ilişkilerini germekten çekinmediğini göstermiştir. Bu müdahale ile diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerinin de sıranın kendilerine gelebileceği endişesini taşımaya başladıklarından şüphe etmiyorum.
Öte yandan anılan askeri müdahale henüz çiçeği burnunda olan Türk Devletleri Teşkilatı’nın gelişimini de mutlaka etkileyecektir.
Olayların uluslararası boyutunun uzun süre tartışılacağı açıktır. Burada son olarak, Kazak halkının yukarıda bahsettiğim, devlet kurumlarına olan güvensizliğinin temelini teşkil eden bir tespitimi paylaşmak isterim.
Nursultan Nazarbayev ülkesini, sayılarının 300 civarında olduğu söylenen kendisine son derece sadık devlet görevlileriyle yürütmüştür. Dün Başbakan olan bir görevli bugün Vali veya Bakan olabilir, öbür gün de bir başka kritik göreve atanabilir. Sonra ortadan kaybolur ama bir süre sonra yeniden görev alır. Yani liste hep bellidir. Bu durumdan, yani hep kendi listesinin görevde olmasından halk da rahatsızdır ve 1993 Anayasa’sına dönülmesi talebi ile bu tutumunu ortaya koymuş bulunmaktadır. Halk liyakat sahibi diğer insanların neden üst görevlere getirilmediğini tartışmaktadır. Nitekim 14 yıl önce ayrıldığım Kazakistan’da yukarıdaki satırlarda ismi geçen kişilerin tamamı ile çalıştım. Nursultan Nazarbayev Cumhurbaşkanı idi. Tokayev ile Dışişleri Bakanlığı döneminde çok güzel, sağlıklı bir mesaimiz olmuştu. Şimdi görevden alınmasını takiben vatan hainliği suçlaması ile tutuklandığı söylenen Karim Masimov Başbakan idi. Askar Mamin ise Astana (şimdiki ismiyle Nursultan) Akimi yani Valisi idi.
Güzel dostluklarla ayrıldığım Kazakistan’a bu zor süreci kolaylıkla ve selametle atlatmasını diliyorum.