ASYA-PASİFİK BÖLGESİNDE SON DURUM

PAYLAŞ

ABD’nin Afganistan Yenilgisi Çin’i Bölgesel Olarak Güçlendirdi:

 

ABD’nin Afganistan’dan çekilişi utanç verici bir fiyaskoydu. ABD Afganistan’da hezimete uğrarken arkasında sadece acılı insanlar ve büyük bir enkaz bırakmadı, zaten pul pul dökülmekte olan uluslararası güvenirliğini de bu ülkede terk etti. ABD bu kez arkasında koca bir sosyalist kamp olan Kuzey Vietnamlılara değil, baldırı çıplak Taliban’a yenildi. Afganistan hezimetinin faturası ABD’ye çok ağır çıkacak. ABD’nin yenilgisi Çin’e yeni kapılar açtı. Çin artık Afganistan’ın yeni hamisi, bölgenin yeni ağır abisi. Üstelik tek bir taş atmadan, birden fazla kuş vurdu. Baştan AKP iktidarı da ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden kazançlı çıkabileceğini düşünmüştü. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Afganistan falından bize kâr yerine, yeni göçmen dalgaları, uyuşturucu kaçakçılığı ve terör çıkmış gözüküyor. Çin’in falında ise, Orta-Doğu Bölgesi ve Alt Kıta’da artan siyasi nüfuz, Afganistan’ın zengin yer altı kaynaklarını işletme ve Körfez Bölgesi’ne karadan açılan yeni bir koridor gözüküyor.

 

Haziran ayında Biden’ın Avrupa’da gerçekleştirdiği zirveler, dost ve müttefiklerini kendi önderliğinde tekrar hizaya sokup, safları Çin’e karşı sıklaştırma amacını güdüyordu. Biden bunda kısmi başarı da kazanmıştı. Putin ile yaptığı görüşmede de, Çin-Rusya ittifakını çatlatmaya çalışmış, Putin’e ABD ile uzlaşmanın yararını anlatmıştı. Çin-Rusya ilişkileri hep böyle güllük gülistanlık gidemez. Çin ve Rusya bir yerden sonra yollarını ayıracaklar. Ama Afganistan, Biden’ın gayretlerini boşa çıkarttı. Putin bahsinde de kazanan taraf Çin oldu.

 

Dünya Kamuoyu Afganistan’la Meşgulken Asya-Pasifik Bölgesinde Önemli Gelişmeler Oluyor:

 

Çin’in Güney Çin Denizi üzerindeki hak iddiaları ve Tayvan’a yönelik baskı ve taciz eylemleri tepki doğuruyor. Hint-Pasifik bölgesinde Çin giderek güç kazanıp tahakkümünü artırırken, bölge ülkelerinin artan tehdide karşı Quad (Dörtlü Güvenlik Dialogu – ABD, Japonya, Avustralya, Hindistan) içinde işbirliğini güçlendirme ve yeni silah sistemleri edinme yoluyla denge sağlama gayretleri ivme kazanıyor.

 

Bu konuda Tayvan özel bir konuma sahip. Xi Jinping’in hedefinde kendi iktidarı döneminde Tayvan’ı Çin’e bağlamak var. Xi bu konuda gerekirse askeri seçeneklerin masada olduğunu sıklıkla ifade ediyor. Çin’in baskı politikaları, Tayvan’ın bağımsızlık yanlısı Cumhurbaşkanı Bayan Tsai Ing-Wen yönetimini sindirmek yerine daha kararlı bir tutum almaya yöneltiyor. Tayvan son olarak, Hong Kong’daki insan haklarını da gündemine alarak, Çin’e karşı tezlerini uluslararası alanda seslendirmek amacıyla yeni bir televizyon kanalı kurma kararı aldı. Tayvan’ın baskıya direnmesi, başta Xi Jinping olmak üzere Pekin’deki ağır topların hışmını çekiyor.

 

Tsai Ing-Wen’in Xi Jinping’e karşı en önemli kozlarından biri serbest seçimlerle işbaşına gelmiş olması ve anayasa uyarınca, seçildiği ikinci dört yıllık dönemini tamamladıktan sonra, 2022 yılında görevinden ayrılacak olması. Xi Jinping, Mao’dan sonra Çin’in gördüğü en muktedir lider. ÇKP Genel Sekreterliği, Merkezi Askeri Komite Başkanlığı (Başkomutanlık) ve Devlet Başkanlığı görevlerinin üçünü de elinde tutan Xi, 2018’de iki dönem görevde kalma kuralını kaldırarak, kendisine sınırsız iktidarda kalma yolunu açtı. 2022 ve 2023 yılları, Xi için kritik kilometre taşları olacak. Zira elinde tuttuğu görevlerden ayrılmadığı takdirde, ancak baskı yoluyla iktidarını sürdürebilecek. Tayvan’da iktidar demokratik yolla değişirken Çin’de Xi’nin iktidarının devam etmesinin Japon, Tayvan ve Güney Koreli akranları gibi refah ve özgürlük içinde yaşamak isteyen Çin gençliğine anlatılması çok zor olacak. Çin kendi ekonomik başarılarının tutsağı haline geliyor. Toplumsal refah yükselirken, koltuğa yapışmış liderlerin baskıcı rejimlerini sürdürmeleri giderek güçleşiyor. Benzer bir durum Kore yarımadası bakımından da geçerli. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un bu yılın aralık ayında iktidara gelişinin onuncu yılını kutlayacak. Halkı açlıktan kıvranırken obezliğinden dolayı özel rejimle zayıflatılan Kuzey Kore liderinin iktidarı sırasında Güney Kore üç Cumhurbaşkanı gördü.

 

Bunlardan Park Guen-hye ve Lee Myung-bak halen rüşvet, yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezaevindeler. İktidardaki liberal demokrat Moon Jae-in ise 2022’nin ilk aylarında koltuğunu yeni seçilecek Cumhurbaşkanına bırakacak. Her biri birbirine düşman iki farklı rejimle yönetilen Çin ve Kore toplumları, refah, özgürlük ve demokrasi bakımından kolayca kıyaslanabiliyorlar.

 

Çin’in askeri baskısını üzerlerinde hisseden Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Avustralya son yıllarda savunma envanterlerine menzilleri 800 km ile 2000 km arasında değişen yeni füze sistemleri kattılar. Son olarak, Quad üyesi olmayan Güney Kore kendi tersanelerinde inşa edilen 3 bin tonluk bir denizaltıdan başarılı bir balistik füze (SLBM) atışı gerçekleştirerek daha önce bu füzelere sahip ülkelerin “elit kulübüne” sekizinci üye olarak dahil oldu.

 

Sözkonusu kulüp ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa, Hindistan ve Kuzey Kore’den oluşuyordu. Bu ülkelerin tamamı nükleer silahlara sahipken, nükleer silahı bulunmayan Güney Kore’nin çok pahalı stratejik bir sistem olan SLBM geliştirmesinin mantığı sorgulanabilir. Güney Kore, dünyada nükleer santral inşa edip ihraç eden pek az ülkeden biri. Enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü nükleer santrallerden sağlayan Güney Kore daha 1970’lerde Park Chung-hee zamanında nükleer silahlara sahip olabilecek teknolojik gelişmişlik seviyesine ulaşmış, ancak ABD’nin baskısıyla nükleer silah üretmekten vaz geçerek ABD’nin nükleer şemsiyesi altına girmeyi kabul etmişti. Trump tarafından örselenen Güney Kore’nin bir kriz anında müttefiki ABD’den beklediği desteği alıp alamayacağını değerlendirerek, kendi başının çaresine bakma arayışına girmiş olması pek muhtemel. Birçok alanda teknolojik üstünlüğe sahip olan Güney Kore için, daha 1970’lerde elinde bulunan imkanları kullanarak nükleer bomba üretmek büyük bir sorun olmasa gerek. Biden’ın Afganistan’daki son olumsuz sicili, Güney Korelileri kendi başlarının çaresine bakma konusunda daha da kararlı kılmış olabilir.

 

İngiliz Queen  Elisabeth-2 Uçak Gemisi Japonya’da:

 

Bölge ülkeleri Asya’nın NATO’su olarak nitelendirilen Quad içindeki işbirliği ve dayanışmalarını Çin’in uyarılarına rağmen artırırken, bunlara bölge dışından da destek geliyor. İngiltere’nin sahip olduğu en yeni uçak gemisi Queen Elizabeth-2, ikişer muhrip ve fırkateyn ve bir denizaltı ile destek gemilerinden oluşan  saldırı filosu eşliğinde Japonya’ya ulaştı. İngiliz savaş gemileri daha önce Doğu Akdeniz, Hint Okyanusu ve Güney Çin Denizi’nde bayrak göstermişti. Dik iniş-kalkış yapabilen F-35B savaş uçaklarına sahip Queen Elizabeth-2, şu anda ABD’nin en büyük uçak gemisi olan Ronald Reagan uçak gemisinin daimî olarak bağlı bulunduğu Yokosuka askeri limanına demirledi. Bu limanda Hollanda’nın da bir savaş gemisi bulunuyor. Queen Elizabeth-2 bir süre daha Japonya’da kaldıktan sonra ülkesine geri dönecek. Ama İngiltere, Çin’e karşı Japonya, Tayvan, Avustralya gibi ülkeleri desteklemek üzere iki savaş gemisini ABD güçleriyle beraber Japonya’da sürekli tutacak. NATO’nun “Atlantikçi” üyeleri İngiltere’nin ve Hollanda’nın ABD ve Quad üyelerine Pasifikte verdiği destek Çin’i caydırmaktan uzak bir jest olsa da, Batının dayanışması bakımından simgesel önem taşıyor. ABD’nin bu dayanışmayı ne kadar takdir ettiği başkentlerde muhtemelen sorgulanıyordur.

 

Japonya’nın Liderliği:

 

Quad Japonya eski Başbakanı Abe’nin gayretleriyle kuruldu. Onun gayretleriyle ikinci döneminde yeniden canlandırıldı. ABD Quad’ın önemini çok sonraları anladı. Benzer bir durum Trans Pasifik Ortaklık’ta (TPP) da yaşandı. ABD Obama’nın çok gayret gösterdiği Trans Pasifik Ortaklık serbest pazar anlaşmasından Trump döneminde ayrılırken bu yapı yine Abe’nin önderliğinde Kapsamlı ve İlerici Trans Pasifik Ortaklık (CPTPP) ismiyle yoluna devam etti. Biden yönetimi seçmen kaygısıyla CPTPP’ye bir türlü katılım kararı alamadı. CPTPP’ye İngiltere katılım başvurusunda bulunurken, bu örgütle Çin’in de ilgilenmeye başlaması ABD’nin liderlik iddialarının sorgulanmasına sebep oluyor. Abe’nin yerine Başbakanlığa gelen Suga’nın sadece bir yıl sonra istifa kararı vermesinden sonra Abe’nin siyasi mirasına sahip çıkacak bir ismin işbaşına gelmesi, Quad ve CPTPP bakımından önem taşıyor.

 

Kore Yarımadasında Sular Yeniden Isınıyor:

 

2022 başında görevi bırakacak olan Moon Jae-in Koreler arası ilişkileri yumuşatmak için Kim Jong-un’la üç kez bir araya geldi, ayrıca, Kim’le Trump’ın iki kez buluşmalarını sağladı. Ancak beş yıllık döneminin sonunda ilişkiler eskisi kadar kötü durumda. Biri hidrojen bombası olmak üzere, 2006 yılından bu yana altı kez nükleer bomba denemesi yapan Kuzey Kore’nin bir süredir iyi niyet jesti olarak çalıştırmadığı Yongbyon nükleer reaktörünü geçtiğimiz haftalarda aktive etmiş olabileceği BM Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından bildirildi. Yongbyon hafif su nükleer araştırma reaktörünün önemi, Kuzey Kore nükleer bombalarının yakıtının bu reaktörden gelmesi. Şu anda Kuzey Kore’nin elinde 60 kadar nükleer savaş başlığı bulunduğu tahmin ediliyor.

 

Kuzey Kore devletinin birkaç gün önce gerçekleştirilen 73. kuruluş günü törenlerinde nükleer füzelerin teşhir edilmemesi gözlemcileri rahatlatmıştı. Lider Kim Jong-un’un alışılagelmişin dışına çıkarak, konuşma yapmadığı törende Covid’le mücadele ve ülkede gıda üretiminin artırılması üzerinde durulmuş, askerlerin yanı sıra sivil savunma görevlilerinin resmi geçit törenine katılmaları, rejimin halkın hayat standartlarını yükseltmeye odaklandığını akla getirmişti. Törenden sadece iki gün sonra Kuzey Kore’nin Güney Kore üzerinden 1500 km menzilli “stratejik” (Kuzey Kore terminolojisinde nükleer kabiliyete sahip demektir) yeni bir “cruise” füzesi denemesi yaptığını açıklaması Kuzey Kore hakkında sağlıklı değerlendirme yapmanın ne denli güç olduğunu bir kez daha ispatladı.

 

Kuzey Kore’nin son “cruise” füze denemesi, hafta başında Tokyo’da başlayan ABD, Japonya, Güney Kore özel temsilcilerinin Kuzey Kore nükleer tehdidini değerlendirme toplantısından hemen önce geldi. Kuzey Kore bu tür atışlarla, ciddiye alınmasını istiyor. Kuzey Kore’nin Kore Yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması konusunda ciddi bir angajmana girmek için ABD’den iki öncelikli talebi var:

 

a) Üzerindeki yaptırımların kaldırılması,

b) ABD-Güney Kore askeri tatbikatlarına son verilmesi.

 

Covid salgını başlayalı beri sınırlarını iyice kapatan Kuzey Kore artan ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için ABD ile yeni bir diplomatik süreç başlatmak zorunda. Seul’deki Büyükelçiliğim döneminden tanıdığım ABD’nin Kuzey Kore Özel Temsilcisi Sung Kim Kuzey Kore ile yeniden diplomatik temaslarda bulunmaya hazır olduklarını açıkladı. Bakalım aile kökleri Kuzey Kore’den gelen Cumhurbaşkanı Moon Jae-in görev süresini tamamlamadan ABD ile Kuzey Kore’yi yeniden müzakere masasında buluşturabilecek mi?

İlgili Yazılar
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir