Japonya’da Bir Atatürk Heykeli

PAYLAŞ

Japonya’nın güneydoğu kıyısında Pasifik Okyanusu’na bakan Kushimoto adlı küçük bir kasaba vardır. Kasabının bizim için taşıdığı önem, bundan uzun bir zaman önce 1890 yılında Ertuğrul adlı bir firkateynimizin fırtına ile sürüklendikten sonra bu kasaba önündeki sahilin kayalıklarına çarparak batmış olmasıdır. Sultan İkinci Abdülhamit’ten Japon İmparatoru Meiji’ye mesaj ve hediyeler getiren Ertuğrul Firkateyni’nde bulunan 600’ü aşkın subay ve erden sadece 69 kadarı bu kazadan sağ olarak kurtulabilmiştir.

Kaza sonrası o zaman fakir bir balıkçı kasabası olan Kushimoto halkı kazazedelere evlerini açmış, kendi sınırlı imkanlarıyla giyecek ve yiyeceklerini onlarla paylaşmıştır. Hayatta kalan denizcilerimiz de bir süre sonra Japon hükümetinin tahsis ettiği iki savaş gemisi ile İstanbul’a gönderilmişlerdir. Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, bu trajik olayın iki ülke arasında yarattığı dostluk ve yakınlık duyguları ülkelerin kolektif hafızasında hâlâ sıcaklığını korumaktadır. Bugün Kushimoto’da bu denizcilerimizin hatırasına dikilmiş bir anıt da bulunmaktadır.

Öte yandan, Kushimoto’da bugün bir başka anıt daha vardır. Bu anıt Asya kıtasının en doğusunda, Türkiye’den 8000 km uzaklıktaki hâkim bir tepeden atının üzerinde Pasifik Okyanusu’na bakan bir Atatürk heykelidir. Kaidesiyle birlikte yerden 7,5 metre yüksekliğinde ve 8 ton ağırlığındaki bu heykelin Büyükelçiliğim döneminde oraya dikilmiş olması, meslek hayatımın hiç kuşkusuz en mutlu ve gururlu anlarından ve anılarından biridir.

Şimdi bu anıtın hikayesini kısaca anlatmak isterim. Heykelin Japonya macerası aslında 1996 yılında başlamıştır. Gelişen Türk-Japon ilişkilerine paralel olarak, Tokyo’nun kuzeyinde Kashiwazaki adlı bir kasabada yöre belediyesi tarafından “Türk Kültür Köyü” adlı bir eğlence ve kültür merkezi açılmış, daha sonra da Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü tarafından heykeltıraş Metin Yurdanur’a yaptırılan heykel buraya dikilmiştir. Ancak işletme 2005 yılındaki bir büyük deprem sorası meydana gelen hasarlar nedeniyle kapatılmış, o tarihlerde Japonya’da hüküm süren ekonomik krizin de etkisiyle bir daha açılamamıştır. Sonrasında ise Türk Köyü yıkılıp, arazisi bir özel şirkete satılmıştır.

 

Bu arada 2005 depreminde heykel de zarar görmüş, kaidesi zayıflayınca devrilme tehlikesi ortaya çıktığı için belediye tarafından kaidesinden sökülerek yana yatırılmıştır.

Ben 2007 Şubat ayında Tokyo’da göreve başladım ve heykelden o sırada haberim oldu. Zira bu sırada bazı Türk ve Japon gazetelerinde heykelin yana yatmış görüntüsü haber olmaya başlamış, eleştirel yazılar çıkmıştı. Bunun üzerine heykeli bulunduğu yerden kaldırtarak bir depoya naklettirdim.

Kashiwazaki Belediyesi de araziyi belediyeden satın alan ve heykelin sahibi konumuna geçen Japon iş adamı Bay Tobita da durumdan rahatsızdılar ve Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına karşı saygısızlık olarak algılanabilecek bir durumun ortaya çıkmaması için titizleniyorlardı. Ama hem heykelin mülkiyeti hem de tamir ve başka yere nakli masrafları gibi konularda problemler vardı.

Bu konuya bir çözüm aramaya başladım. Önce heykelin nakledilebileceği bir yer tespit edip onay almak, sonra da önemli bir meblağ tutacağı hesaplanan tamir, temizleme, nakil ve yeni yerine yerleştirme masrafları için kaynak bulmak gerekiyordu.

Bu çerçevede, Japonya’daki dostlarım vasıtasıyla “Japon Vakfı” (Nippon Foundation) adını taşıyan bir kuruluşun başında bulunan Bay Sasakawa Yohei’nin bu konuyla ilgilendiğini ve bize yardımcı olabileceğini öğrendim. Yohei, 1999 Marmara depreminde Türkiye’ye yardımlar gerçekleştirip, pek çok öğrenciye burs imkânı sağlamıştı. Vakıf bünyesinde “Sasakawa Barış Vakfı” adlı bir başka kuruluş da vardı. Bu kuruluşun danışmanı ise sık sık Türkiye’yi ziyaret eden, Prof. Yoshiaki Sasaki’ydi.

Kendilerini bir öğle yemeği için Büyükelçilik konutuna davet ettim. Her ikisi de konuyu biliyorlardı ve hazırlıklı idiler. Yemekte meseleyi etraflıca konuştuk. Önce heykelin nereye nakledilebileceği üzerinde durduk ve Ertuğrul Anıtı’nın bulunduğu Kushimoto’nun en uygun yer olacağı hususunda mutabık kaldık. Kushimoto Belediyesi öteden beri çok yakın ilişkilerimiz bulunan bir belediye idi; ayrıca kasaba halkı da çok dost bir halktı. Orada bir sorun beklemiyorduk. Nitekim de öyle oldu. Ayrıca Japon Dışişleri’nden de herhangi olumsuz bir tavır gelmeyeceğini tespit etmiştim.

Bu konuda kuşkusuz en önemli nokta işin finansmanının nasıl karşılanacağı konusu idi. Yapılan hesaplar 100.000 Dolar civarında bir maliyet çıkartıyordu. Vakfın başında olan ve bu itibarla esas söz sahibi konumunda bulunan Sasakawa Yohei’yi münasip şekilde yokladım; tüm masrafları karşılama sözü alınca işin büyük kısmı hallolmuş oldu.

İşe hemen başladık. Heykel bulunduğu yerden alınarak önce Tokyo’ya getirildi. Burada tamir ve bakımı yapıldıktan sonra bir süre Japon Vakfı’nın Tokyo’da bulunan Gemi Bilimleri Binası’nın arazisi içinde Tokyoluların ziyaretine açıldı. Ben de ilk defa olarak orada gördüm. Gösterişli, heybetli, bizim için heyecan verici bir heykeldi. Bir süre burada sergilendikten sonra 20 Mayıs 2010 günü Kushimoto Belediyesi’ne teslim edildi ve bu şirin kasabada yeni kaidesine yerleştirildi.

Şimdi sıra anıtın resmi açılış törenine gelmişti. 2010 senesi Ertuğrul faciasının 120. yılına denk geliyordu ve o vesileyle Kushimoto’da bir anma töreni yapacaktık. Bunun iyi bir fırsat olacağını düşündüm. Bu konularda her zaman yakın işbirliği içinde olduğumuz Kushimoto Belediyesi ile bu iki törenin 3 Haziran 2010 günü düzenlenmesini kararlaştırdık. Zira Ertuğrul şehitleri için ilk olarak 1891 yılında dikilen mütevazı anıt 1929 yılında restore edilmiş ve İmparator Meiji bu anıtı 3 Haziran 1929 tarihinde ziyaret etmişti. Ayrıca, bugün orada bulunan ve Türkiye’nin katkılarıyla büyütülen Ertuğrul Anıt’nın açılış töreni de yine 3 Haziran 1937 günü yapılmıştı. Dolayısıyla 3 Haziran günü uygun bir tarih olacaktı.

Açılış törenine Japonya’dan da üst düzey bir katılım olmasını arzu ediyordum. Ancak bu, Kushimoto’nun Tokyo’dan yüzlerce kilometre uzakta bir kasaba olması nedeniyle kolay değildi. Daha önce önemli vesilelerle burada yapılan törenleri de örnek alarak, İmparatorluk ailesinden bir bireyin hazır bulunmasını sağlamak uygun ve yeterli olacak, törene anlam katacaktı.

Bu iş için yine iyi ilişkiler içinde bulunduğumuz Prens Tomohito Mikasa’yı ziyaretle davette bulundum. Prens’in Türkiye ile şöyle bir yakınlığı vardı; babası Prens Takahito Mikasa Kırşehir’in Kaman ilçesinde bulunan Kalahöyük’deki arkeolojik kazılara ve kazılarda bulunan eserlerin sergileneceği müzenin yapımına başından beri büyük destek olmuştu. Oğlu Prens Tomohito da bu ilgiyi devam ettiriyordu. Türkiye’yi birkaç defa ziyaret etmişti.

Prens beni kırmadı ve davetimi kabul etti. Japon tarihinin büyük ismi İmparator Meiji’nin torunun oğlu olan Prens Tomohito ilginç bir kişiliğe sahipti. Meiji’den bu yana imparatorluk ailesinin sakal bırakan ilk mensubu idi. Gençliğinde “rock” tarzı gitar çalmaya olan merakı ile biliniyordu. Bir alkolizm problemi olduğunu kamuoyu ile açıkça paylaşmıştı. Sağlığı da iyi değildi. Geçirdiği bir ameliyat sonrası gırtlağına takılan bir cihaz yardımıyla mekanik bir sesle konuşabiliyordu.

3 Haziran 2010 günü ilk tören o tarihten 120 yıl önce Ertuğrul Firkateyni’nin battığı kıyıların 250 metre kadar açığında Minabe adlı bir Japon savaş gemisinde yapıldı. Prens Tomohito kızı Prenses Akiko ile bu törene de katıldı. Ayrıca, Ertuğrul Firkateyni’nin Komutanı Osman Paşa’nın torunu Osman Tektaş da törende hazır bulundu.

Ertuğrul’un sürüklenerek parçalandığı kayalıkların görüntüsü bile ürkütücü manzarasının aksine, Pasifik Okyanusu adının anlamına yakışır şekilde, sanki orada can veren yüzlerce şehidimizin anısına saygı gösteriyor gibi, sessiz ve sakindi. Benim konuşmamın ardından bir manga Japon askeri havaya saygı atışı yaptı. Daha sonra Prens Tomohito ve ben denize hüzünlerimizle bezenmiş çelenkler attık. Diğer davetliler de çiçekler bıraktılar.

Oradan karaya çıkıp ikinci törenin yapılacağı Ertuğrul Anıtı’na geldik. Anıtın girişinde ilkokul çocuklarından oluşan bir koro sözlerini anlamadığımız ama duygu yüklü olduğunu melodisinden hissedebildiğimiz bir ağıt söyledi. Ben yine kısa bir konuşma yaptım, sonra Prens’in konuşma güçlüğü olduğundan, konuşmasını kızı Prenses Akiko okudu. Ardından Prens ve ben anıta çelenk koyduk ve günün üçüncü ve son etkinliği için Atatürk Anıtı’nın bulunduğu yere doğru hareketlendik.

Burası yürüyüş mesafesindeydi. Kasaba halkı da iki tarafa dizilmiş, törenleri izliyordu. Bu sırada Türkiye’den getirdiğimiz Mehter Takımı gösterisine başladı. İlginç kıyafetleri ve enstrümanlarıyla halkın ilgi odağı oldular; bol bol fotoğraf çekildi.

Kısa bir süre sonra açılış töreninin yapılacağı alana geldik. Yine davetlimiz olarak Prens Tomohito ve Prenses Akiko hazır bulunuyordu. Ayrıca Kushimoto’nun bağlı olduğu Wakayama eyaletinin valisi, Kushimoto Belediye Başkanı ve bize dost iki parlamento üyesi ile daha önce tanışıp dost olduğum Toyoto firmasının başkanı Fujio Cho da katılımcıların arasındaydı. Kushimoto halkı da büyük gruplar halinde töreni izlemekteydi.

Törene benim konuşmamla başlandı, konuşmamın sonunda projenin finansmanını sağlayan Japon Vakfı Başkanı Sasakawa Yohei’ye teşekkür ederek kendisine bir plaket verdim.

Sonra sıra artık heykelin açılışına geldi. Açılışta bulunması için THY’den temin ettiğim biletle heykelin yaratıcısı sanatçı dostumuz Metin Yurdanur da Japonya’ya gelmişti. Ben, Metin Yurdanur, iki milletvekili ve Bay Cho anıtın üzerini örten beyaz örtünün iplerini çekerek örtüyü kaldırdık ve heykel bütün ihtişamı ile otaya çıktı.

Heykelin kaidesinin üzerinde Türkçe ve Japonca olarak “Yurtta sulh, cihanda sulh” yazısı yer alıyordu. Önündeki tanıtıcı panoda ise Kushimoto Belediyesi’nin ağzından benim kaleme aldığım şu yazı ve Japonca tercümesi vardı:

 

Birinci Dünya Savaşı sonunda bölünüp işgal edilen vatanını kurtarmak için halkına önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk, ulusuna bu savaşta büyük bir zafer kazandıran Türk ulusunun büyük kahramanıdır.

 

Atatürk, ilk Cumhurbaşkanı olarak uyguladığı kapsamlı devrimlerle ülkesinin çağdaşlaşmasını sağlayan, Cumhuriyet’in kurucusu olarak bugün de Türk ulusunun derin sevgi ve saygıyla bağlı olduğu büyük önderidir.

 

Bu heykel, Japonya ile Türkiye arasındaki dostluk ilişkilerinin başlangıcı olan Ertuğrul Firkateyni’nin batmasının 120. yıldönümüne denk gelen içinde bulunduğumuz bu yılda, ikili ilişkilerin daha da gelişmesi dileği ile T.C. Tokyo Büyükelçiliği tarafından Kuşimoto Belediyesi’ne hibe edilmiştir.

 

Bu heykelin Kuşimoto Belediyesi’ne hibe edilmesi ve dikilmesi için büyük destekte bulunan başta T.C. Tokyo Büyükelçiliği ve Nippon Foundation olmak üzere emeği geçen kişi ve kuruluşlara en içten teşekkürlerimizi sunarız.

 

3 Haziran 2010

 

 

 

Belediye panoda Büyükelçi olarak benim de ismimin yer almasını istemişti, kabul etmedim. O heykelin Türkiye’den binlerce kilometre uzakta ve bizim için acı da olsa tarihi anısı olan bir bölgede mağrur ve vakur görüntüsüyle yükselmesindeki naçiz katkımın onur ve gururu benim için yeterliydi.

Törenin sonunda önce Prens ile kızı Prenses’e sonra da diğer misafirlere katılımları için teşekkür ettim. Benimle beraber Kushimoto’ya gelen mesai arkadaşlarımla birlikte içimiz sevinç ve mutluluk duyguları ile dolu olduğu halde Tokyo’ya geri döndük.Atatürk heykeli ise o uzak diyara yolu düşen Türklerin gözlerini heyecanla yaşartmaya devam ediyor.

İlgili Yazılar