Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının eski Genel Müdürü Muhammet El Baradey’in İran’la ilgili anıları, günümüzde yaşanan bazı gelişmelerin anlaşılabilmesi bakımından ilginç ipuçları veriyor.
Nükleer enerjinin barışçı amaçlarla kullanılmasını sağlamakta görevli, Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı, merkezi Viyana’da bulunan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) 1997-2009 yılları arasında Genel Müdürlüğünü üstlenen Mısırlı hukukçu ve diplomat Muhammet El Baradey, Ajans’ta geçen yıllarına ait nükleer diplomasi anılarını, Türkçeye Aldatma Çağı olarak çevrilen The Age of Deception (Metropolitan Books, 2011, New York) başlıklı kitabında toplamıştı. Baradey, çalışmalarından dolayı Ajans’la birlikte 2005 yılında Nobel Barış Ödülüne lâyık görülmüştü.
Baradey’in anıları Irak, Kuzey Kore, İran ve Libya nükleer programlarını kapsıyor. Bölgeye genel bakışı konusunda da fikir veren Irak bölümünde yazar, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin, bir Müslüman ülkeyi, tercihan bir Arap ülkesini cezalandırmayı kafaya koyduğunu, sonunda hedef olarak Irak’ın seçildiğini, amacın nükleer program değil, Saddam rejimini değiştirmek olduğunu, buna bir de “Orta Doğu’yu baştan başa demokrasiye kavuşturmak” adı altında, şimdi acı bir gülümsemeyle anımsadığımız, ideolojik bir kılıf uydurulduğunu belirtiyor.
Baradey, anılarının İran bölümünün girişinde, bu ülkenin nükleer programını 1980’lerde İran-Irak Savaşı döneminde başlattığına işaret ederek, İran’ın bununla esas amacının bölgesel bir güç olmak, uranyum zenginleştirme işlemini başarıp uluslararası topluma caydırıcı mesajlar vermek ve Orta Doğu’da nereye eseceği belli olmayan siyasi rüzgârlara karşı, İsrail’in de varlığı nedeniyle “Silah da üretirim” tehdidinde bulunmak olduğunu yazıyor. Doğal olarak, gelişmelerin arka planında Musaddık’ın 1953’te CIA tarafından devrilmesi ve ABD’nin unutmadığı 1979-1981 Tahran rehineler krizi de vardır.
Baradey, İranlıların doğuya özgü müzakere kültürü, devletin teokratik yönetim tarzından kaynaklanan kavranması zor dengeler ve karşılaştığı kafa karıştıran takiyyeler nedeniyle, Ajans adına yaptığı görüşmelerin çetin ve ağır geçtiğini kaydediyor. Diğer yandan, ceza verme hakkını kendilerinde gören büyük devletlerin Ajansı devre dışı bırakarak BM Güvenlik Konseyinden karar çıkarma çabalarından ve baskıların İran’ı sertleştirmesinden de yakınıyor. Bu çerçevede, Baradey’in Ajans faaliyetleriyle ilgili olarak yaptığı bir tespit de ilginç: Yazar, Ajansın rolünün “şizofrenik” diye nitelendirilebileceğini, zira bir yandan üye ülkeler Ajansın görev tanımını ve yönünü belirleyip örgüte maddi destek verirken, öte yandan Ajansın da onların imzaladığı anlaşmaya uyup uymadığını denetlemek durumunda bulunduğunu kaydediyor.
İran’la müzakereler sürerken, 2007 yılında ABD tarafından yayınlanan Ulusal İstihbarat Tahmini (NIE, National Intelligence Estimate) raporu, (İsrail’in İran’ın nükleer silah ürettiği savına karşılık) İran’ın geçmişte nükleer silah peşinde olduğunun doğru olduğunu, ama 2003’te bunu bıraktığını öne sürüyor. Ajans, bunun üzerine, ileride Baradey’in başını derde sokacak “Somut kanıt yoktur” şeklinde bir açıklama yapıyor.
2008 yılı Ocak ortalarında Baradey İran dini lideri Hamaney ile görüşüyor. Hamaney, İran’ın uranyum zenginleştirme konusunda esneklik göstermeyeceğini, ancak ülkesinin nükleer silah programının bulunmadığını, böyle bir şeyin İslam’a aykırı olduğunu söylüyor.
Bu dönemde Baradey, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile yaptığı konuyla ilgili bir görüşmenin ilginç bir ayrıntısını da anılarında aktarıyor: Baradey yardımcılarıyla görüşmeye oturuyor, Sarkozy ceketsiz salona giriyor, kendine bir kahve söylüyor. Sonra Baradey’i fark ederek ona da bir kahve söylüyor, yardımcılarına ikramda bulunmuyor.
Baradey’in işi zordur. 2008 Şubat ayında Wall Street Journal onu Batı’ya ve İsrail’e antipati duymakla suçluyor. Onun aklında ise Irak’taki “kitle imha silahları” konusu vardır.
5 Temmuz 2009 günü, o zamanlar ABD Başkanı Obama’nın Yardımcısı görevinde bulunan Joe Biden, ABC News’a yaptığı bir açıklamada İsrail’in egemen bir devlet olarak İran’ı vurmaya hakkı olduğunu ifade ediyor. Obama hemen, yardımcısının kırdığı bu potu, ABD’nin İran meselesini diplomatik yoldan çözmek istediğini açıklayarak kapatmaya çalışıyor.
Bu arada 2011 yılı Ocak ayında, nükleer programı yakından izleyen İsrail’de Mossad başkanı Meir Dagan, İran’ın en az dört yıl daha nükleer silaha sahip olmayacağını açıklıyor.
Ajans’ta zorluklarla geçen görevinden sonra 2013 yılında ülkesinde kısa bir süre Cumhurbaşkanı Yardımcılığına da getirilen 1942 doğumlu Muhammet El Baradey, kitabının sonunda, nükleer silahlar bir azınlığın elinde kaldıkça yayılma riskinin hep olacağını, insanlığın geleceği bakımdan en tehlikeli “kitle imha silahının” ise yoksulluk olduğunu, bilim ve teknolojinin insanlığın ortak yararı için kullanılması yoluyla yoksulluğun kader olmaktan çıkarılabileceğini dile getirmiş.