TRANSATLANTİK İLİŞKİLER YENİDEN YAPILANIRKEN LAHEY NATO ZİRVESİ

PAYLAŞ

Lahey’e Giden Yol

24-25 Haziran’da Hollanda, Lahey’de düzenlenecek NATO Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak. Geçen yıl Washington’da NATO’nun kuruluşunun 75. yıldönümü münasebetiyle gerçekleştirilen zirvede bu yılki zirvenin Hollanda’da yapılması yönündeki karardan Hollanda makamlarının, özellikle iktidardaki koalisyonun son bularak ülkede erken seçim kararının alındığı bir dönemde ne derecede memnun oldukları veya pişmanlık duydukları geçerli bir soru olma niteliğini koruyor.

Ocak 2020’de Biden yönetiminin işbaşına gelmesi sonrasında, bir önceki Trump yönetiminin neden olduğu ‘travmayı’ geride bırakan NATO’nun Avrupalı üyelerinin neredeyse tamamı derin bir nefes almıştı. Nitekim, “ABD geri geldi” söylemini dolaşıma sokan Biden’ın çok taraflı diplomasiyi öncelemesi, bu çerçevede NATO’ya bakışının olumlu olması sonucunda transatlantik ilişkilerde bir rehabilitasyon dönemine girildiği gözlendi.

Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı geniş çaplı işgâl girişimi, bir yandan birçok Avrupalı müttefik ülkenin Rusya’dan algıladığı tehditin ön plana çıkmasına vesile olurken, diğer yandan İttifak dayanışmasının geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde güçlenmesine yol açmıştı.

Haziran 2022’de düzenlenen NATO Madrid Zirvesi’nde İttifakın ana strateji belgesi olan stratejik konseptin kabul edilmesiyle birlikte NATO’nun, küresel ölçekte derinleşen jeopolitik ve jeostratejik rekabet ortamında önümüzdeki yaklaşık on yıllık süre için izleyeceği temel politikanın köşe taşları belirlendi. İttifakın tehdit değerlendirmesinde Rusya, “en doğrudan ve önemli tehdit” olarak tanımlandı. Sözkonusu strateji belgesinde terörizm ise, her tür ve tezahürüyle, “en doğrudan asimetrik tehdit” olarak yerini aldı.

Yeni strateji belgesinin kabul edilmesiyle birlikte NATO’nun yeni küresel ortamın gereklerini karşılayacak savunma planlarının hazırlıklarına başlandı. 2023’te Vilnius/Litvanya’da yapılan Zirve Toplantısı’nda stratejik seviyedeki genel savunma planının yanı sıra İttifak’ın belirlediği beş operasyonel alana (kara, hava, deniz, siber ve uzay) özgü savunma planları ile üç bölgesel savunma planı (Kuzey, Merkez ve Güney) kabul edildi.

2024’te düzenlenen Washington Zirvesi’nde ise, önceki iki Zirve sonuçları ışığında ve ana strateji belgesi temelinde Avrupa-Atlantik güvenliğine yönelik iki temel tehdit (Rusya ve terörizm) teyid olundu, NATO’nun toplu caydırıcılığını ve savunmasını güçlendirecek adımlar her beş operasyonel alan itibarıyla tanımlandı.

Washington’da yayımlanan uzunca Zirve bildirisinin ana odak noktalarından biri Ukrayna sorunsalına hasredilmişti. Bu çerçevede, Ukrayna’nın geleceğinin NATO’da olacağı kaydedilmekle birlikte üyeliğin müttefikler görüş birliğine vardığında ve gerekli koşullar sağlandığında gerçekleşeceği vurgulandı, dolayısıyla bu meselenin ancak uzun vadede tecelli edebilecek bir olasılık olarak değerlendirildiği görüldü.

Diğer yandan, Ukrayna’nın kendisini Rusya’nın saldırılarına karşı savunması için İttifak, Ukrayna İçin NATO Güvenlik Yardım ve Eğitimi başlıklı bir girişim ile Ukrayna İçin Uzun Vadeli Güvenlik Yardımı Taahhüdü adı altında Ukrayna’ya yapılacak askerî ve malî desteğin sürdürüleceğini ilân etti.

Ve Trump Yeniden Sahnede

Washington Zirvesinin üzerinden dört ay geçtikten sonra Kasım 2024’te Trump yeniden ABD Başkanı seçildi. “ABD’yi Yeniden Büyük Yapmak” (MAGA) sloganı ve bunu besleyen siyasî destek ve akımlar doğrultusunda ABD’nin küresel çaptaki ikili ve çok taraflı ilişkilerini ters yüz eden adımları atmaktan kaçınmadı.

En az kendisi kadar küstahlaşma ve nezaketten uzaklaşma yetisine sahip Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in 14-16 Şubat 2025’te yapılan Münih Güvenlik Konferansı’nda, Avrupa güvenliğini sarsan Rus saldırganlığı ile ABD’nin ana stratejik rakibine dönüşen Çin’i bir yana koyarak Avrupalı müttefiklerine yüklenmesi sonucunda ve takip eden dönem içinde Avrupa’nın da yer aldığı tarife savaşlarına bağlı olarak ABD-Avrupa ayrışmasının iyice belirginleştiği görüldü.

Macron, Starmer, Meloni ve Merz gibi Avrupalı liderlerin Beyaz Saray’a yaptıkları ziyaretlerde, bir yandan transatlantik çerçeveyi korumaya çalışırken, diğer yandan ve daha ağırlıklı olarak kendi ülkelerinin ikili çerçevedeki çıkarlarını korumaya yöneldikleri gözlendi.

Washington’da yapılan bu üst düzey temaslar ABD’nin Avrupa’ya karşı gümrük tarifelerinin %50’ye çıkarılmasının önünü kesmediği gibi Ukrayna’daki kriz karşısında Avrupalı müttefiklerin dışlandığı ve ABD’nin ilk aşamalarda Ukrayna’nın yer almadığı, Rusya’yla doğrudan ikili müzakereleri esas alan bir yolu tercih ettiği izlendi.

ABD’nin, Avrupa’yı, dolayısıyla NATO’nun Avrupa kanadını dışlayan tutumu karşısında Avrupalı müttefik ülkeler, doğrudan Avrupa güvenliğini etkileyen Ukrayna’daki savaşta ateşkese gidilmesi, bunun izleyen dönemde bir barış anlaşmasına evrilmesi durumunda kendi güvenliklerini nasıl ve hangi kapsamda teminat altına alacaklarına dönük bir arayışı başlattılar. Bu süreçte, ilk aşamalarda olmasa da, Türkiye’yi de Zirve toplantılarına davet ettiler. Ukrayna’daki tırmanmanın yeniden şiddetlendiği bir dönemde Türkiye’nin İstanbul’da ev sahipliği yaptığı Rusya-Ukrayna heyetleri arasında iki tur olarak yapılan müzakereleri de ABD’ nin yanı sıra yakından mercek altına aldılar.

Müzakerelerin İstanbul’da yapılmasını isteyen Putin’in, bu yöndeki açıklamasının ardından İstanbul’daki toplantıya katılmayarak Ukrayna’ya karşı başlattığı yoğun saldırılar ve bunu takiben Ukrayna’nın Rusya içlerindeki üslerde konuşlu stratejik askerî varlıklara yönelik sürü dron saldırılarının dünya kamuoyundaki etkisi Ukrayna’daki savaşın yeni boyutlar kazanmasına yol açtı. NATO Zirvesine kısa bir süre kala meydan gelen bu son gelişmelerin Trump ve ekibini, Putin’in sergilediği ateşkes ve barış görüşmelerine karşı ortaya koyduğu tutum ışığında, şimdilik zayıf bir olasılık da olsa, yeni bir değerlendirmeye itip itmeyeceği güncel bir meseleye dönüştü. Avrupalı müttefiklerin, ABD yönetiminin meseleye yaklaşımını olabildiğince değiştirmeye dönük “ikna güçlerinin” Lahey’de sonuç doğurup doğurmayacağı yakında anlaşılacak.

ABD-Avrupa ayrışmasının yadsınamayacak hale gelmesi üzerine ABD’nin konvansiyonel yetenekler bağlamında külfeti Avrupa’nın üzerine yükleyeceğini iyice idrak etmeleri, Avrupalı müttefik ülkeleri güvenlik-savunma bağlantılı harcamalar konusunda kesenin ağzını iyice açmaya zorladı. Bu çerçevede, Avrupa’nın silahlanma kapasitesini güçlendirmek üzere AB Komisyonu Mart 2025’te “ReArm Europe Plan/Readiness 2030” (Avrupa’nın Yeniden Silahlanma Planı/Hazırlık 2030) girişimini hayata geçirdi. Bu plan kapsamında savunmaya 800 milyar Avro kaynak ayırmayı kararlaştırdı. Orta vadeli ReArm Europe Planı’nın uygulanmasını desteklemek üzere 150 milyar Avroluk bir fona tekabül eden “Avrupa İçin Güvenlik Eylemi” (SAFE) başlıklı bir savunma tedarik aracını devreye aldı.

Özetlemek gerekirse Avrupa, ABD’nin sağladığı nükleer caydırıcılığa halel getirmeyecek bir anlayış ve NATO’nun Avrupa kanadının konvansiyonel silah kapasitesi ile yeteneklerini yeni parametreler altında belirleyecek bir yaklaşım tahtında bir yandan henüz oluşum halindeki Avrupa güvenlik mimarisini tesis etmeye yönelirken, diğer yandan transatlantik bağı korumak üzere gardını aldı.

Lahey’de Doğum Sancıları

24-25 Haziran tarihlerinde Zirveye ev sahipliği yapacak Hollanda yetkililerinin, Avrupalı müttefikleriyle birlikte transatlantik bir çerçevede ABD-Avrupa arasında güvenlik-savunma alanında bir orta yol bulmaya çalışacaklarına kesin gözle bakmak gerekir. Ortak paydanın nasıl tezahür edeceği şimdilik belirsizliğini koruyor olsa da, Zirveye giden süreçte yapılan NATO Dışişleri ve Savunma Bakanları Toplantıları vesilesiyle birtakım önemli ipuçları ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Geçen yıl yapılan Washington Zirvesi’nde alınan kararlar, esasen savunma için ayrılacak malî kaynakların müttefik ülkelerin gayri safî yurtiçi hasılalarının %2’sine yükseltilmesi hedefinin artık bir taban olduğu, bu oranın üzerine çıkılmasının zorunluk arzettiği yönündeydi.

Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte kendisi ve ekibinin sözkonusu oranın %5’e çıkarılması gereğini dolaşıma soktukları görüldü. Bu çerçevede %5 oranının işaret fişeğini, şaibeli geçmişi görevlendirilmesi sırasında su yüzüne çıkan ve Fox News’ten ABD Savunma Bakanlığı’na devşirilen Pete Hegseth Şubat 2025’te düzenlenen NATO Savunma Bakanları Toplantısı vesilesiyle attı. İttifakın üzerine inşa olunduğu ortak değerler ve uluslararası ilişkilerin temel ilkelerini hiçe sayan Trump ekibinin bu Bakanı, sözkonusu toplantıda basına yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın NATO üyesi olamayacağına işaretle, “değerler önemlidir, ancak bunlarla, bayraklarla ve sert konuşmalarla ateş edemezsiniz. Sert güçün yeri ikame edilemez” dedi. Benzer bir söylemi Haziran 2025’te yapılan Savunma Bakanları Toplantısı’nda da güçlü ifadelerle yineledi.

Son günlerde NATO Genel Sekreteri Rutte’nin ön almasıyla Avrupalı müttefik ülkeler arasında ikili ve NATO bünyesinde yapılan temaslardan ve beyanlardan görüldüğü kadarıyla %5 oranı, %3,5 salt savunma harcamaları ve siber güvenlik başta olmak üzere %1,5 güvenlik-savunma bağlantılı harcamalar olarak tasnif edilmiş bulunuyor. Bu kademeli anlayışın Trump yönetimini tatmin etmesi beklentiler arasında. NATO’nun Avrupa kanadının ortaya attığı bu formülün Lahey Zirvesi’nde kabul görmesini yüksek bir olasılık olarak görmek mümkün. ABD-Avrupa kanatları arasında en azından savunma harcamaları bağlamında bir ortak payda üzerinde mutabakata gidildiği görülmekte.

Lahey NATO Zirvesi’nin ev sahibini zora sokacak diğer bir yönü ise, Zirve vesilesiyle NATO-Ukrayna Konsey Toplantısı’nın (NUK) yapılıp yapılmayacağında düğümleniyor. Washington’dan gelen sinyaller, NUK yerine 24 Haziran akşamı düzenlenecek Zirve Yemeği’ne Zelensky’nin davet edilmesiyle yetinilmesi yönünde. Yemek davetine Zelensky’nin katılmasının Avrupalı müttefikleri, bekledikleri ölçüde olmasa da, tatmin edebilecek bir düzenleme olarak addedilmesi mümkün. Görüntüyü kurtarmak adına Ukrayna Dışişleri ve Savunma Bakanlarının katılımıyla, hasılı en üst düzeyde gerçekleşmeyecek Bakanlar düzeyindeki bir toplantının yapılması seçeneğini hayata geçirmek fikrinin de gündeme geldiği görülüyor.

Trump’ın uzun süren çok taraflı toplantılara ve Zirve sonucunda kapsamlı bir bildiri yayımlanmasına karşı alerjisi olduğu söylemi yeniden tedavüle girmiş durumda. İlk yönetim döneminde bu eğiliminin pratiğe yansıdığı da bilinmekte. Dolayısıyla, Lahey’de nispeten kısa süreli bir toplantıyla yetinilmesi ve “Yönetici Özeti” mahiyetinde çok kısa bir bildiri yayımlanması sürpriz olmayabilir.

Zirvenin organizasyonunu ilgilendiren diğer bir konu, son zamanlarda düzenlenen, bundan önceki zirvelerde olduğu gibi, NATO’nun küresel ortakları arasında bulunan Pasifik dörtlüsünün (Avustralya, Güney Kore, Japonya ve Yeni Zelanda) Zirveye davet edilip edilmeyeceklerinde düğümlenmekte. Bu ortakların da sadece Zirve Yemeği’ne katılmak üzere Lahey’e çağrılmaları söz konusu olabilir.

Sancılı Zirve ve Türkiye

ABD yönetiminin Avrupa güvenliğine bağlılığının sorgulandığı, Trump yönetiminin Avrupa-Atlantik güvenliğinin dayandığı temel ilkeleri bir kenara ittiği bir dönemde gerçekleşecek Lahey Zirvesi’nde Türkiye’nin kendisi için ve İttifak bünyesindeki rolü bağlamında sergileyeceği yaklaşım Avrupa güvenlik ve savunması düzleminde hiç şüphesiz önem taşıyacaktır.

Bu perspektiften yaklaşıldığında Türkiye’nin, İttifak yükümlülüklerini karşılarken ağırlığını Avrupa güvenlik ve savunmasına vermesi, dolayısıyla mevcut koşullarda NATO bünyesinde ABD-Avrupa dengesinin yeniden yapılanması sürecinde ön alıcı bir rol oynaması düşünülmelidir. Bu itibarla, Avrupalı müttefiklerce ortaya atılan girişim ve projelerin içinde yer almaya ve aktif katkılarda bulunmaya dönük bir yol izlenmesi yeğlenmelidir. Avrupa güvenliğinin farklı parametreler altında yeniden tanımlanacağı Lahey Zirvesi’nde Türkiye’yi, gelecekteki Avrupa güvenlik ve savunma mimarîsinin önemli bir paydaşı yapmaya yönelik arayışların sürdürülmesi orta-uzun vadeli ulusal çıkarları açısından değerlendirilmesi zorunlu bir seçenektir. Bu tür bir arayışın, Lahey’de ABD-Avrupa arasında, sancılı da olsa, bir orta yol bulunmasına engel teşkil etmeyeceğini varsaymak gerekir.

Esasen geçen yılki Washington Zirvesi’nde, özellikle savunma sanayi üretim kapasitesi açığı bulunan Avrupalı müttefikler arasındaki işbirliği önünde bulunan engellerin kaldırılması ve savunma sanayi üretiminin savunmaya ayrılacak daha fazla kaynaklarla kuvvetlendirilmesi kararlaştırılmıştı. ABD’de Trump’ın işbaşına gelip, çeşitli vesilelerle ve alanlarda Avrupa’yı karşısına alan yaklaşımları ışığında gecikmeli de olsa AB’nin bu kere ciddi anlamda harekete geçtiği görülmektedir.

AB’nin bu yıl peşi sıra ilân ettiği SAFE gibi savunma odaklı girişim ve araçların, Türkiye gibi AB dışı üçüncü taraflara koşullu da olsa açık bulunmasından özellikle ikili ve çok taraflı çerçevelerde yararlanılması Türkiye’nin ekonomik ve savunma sanayi ilişkileri bakımından yeni fırsatlar doğurmaya adaydır. Başlayan süreçte, her ne kadar Rum-Yunan ikilisinin engeller çıkartmaya yönelik bir tutum izleyecekleri görülmekteyse de, bu engellerin AB’nin hayata geçirdiği güvenlik-savunma bağlantılı girişimler bünyesinde yer alan esnekliklerden yararlanmak suretiyle aşılmasına çalışılması doğal olacaktır. Bu yönde atılacak adımların, uygun koşullar oluştuğunda, ileride kurumsal bir ilişkiye evrilmesini de destekleyecek bir çerçevede belirlenmesi yeğlenmelidir.

Trump’ın ikinci döneminde katılacağı Devlet ve Hükûmet Başkanları düzeyindeki ilk transatlantik toplantı olması bakımından önem taşıyan Lahey NATO Zirvesi, Türkiye’nin yeniden formatlanmaya aday İttifak ilişkilerine ve Avrupa güvenliğinin geleceğine bakışını ortaya koyacak bu yıl içindeki kilit etkinliklerden biri olacaktır. Ortaya çıkacak tablo, gelecek yıl NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak Türkiye’nin önümüzdeki dönemde İttifak bünyesinde izleyeceği yaklaşımların izdüşümlerine sahne olacaktır.

İlgili Yazılar