ZİRVELER SAHNEDE
Küresel siyasetin iyice ısındığı son beş yılın Haziran ayları özellikle Batı dünyası bünyesinde düzenlenen önemli Zirvelere sahne oluyor. Haziran 2024 de son dönemin Zirve örüntüsüyle uyumlu bir tablo sergiledi.
2024 yılının başlamasıyla birlikte dünya çapında daha da boyutlanan bir akış içinde 13-15 Haziran’da G7 ülkelerinin liderleri G7’nin 50. kuruluş yıldönümünde Apulia/İtalya’da bir araya geldiler. Zirve sonunda yayımladıkları son derece kapsamlı Bildiride dünyayı sarsmakta olan köklü meselelere dair tutumlarını ortaya koydular.
G7 Zirvesinin hemen ardından Bürgenstock/İsviçre’de Ukrayna Barış Konferansı düzenlendi. Bu Konferansa 92 ülke katılım sağladı. Bu çerçevede 60 Devlet ve Hükümet Başkanı ile 100’e yakın heyet Konferansta yer aldı. Rusya’nın davet edilmediği ve bu nedenle Çin’in katılmadığı Konferans’ta, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin yoğun çabalarına karşın ABD Başkanı Biden yer almadı. ABD’yi Konferansta Başkan Vekili Harris temsil etti. Türkiye’den ise Dışişleri Bakanı Fidan Konferans’ta yer aldı. Konferans sonunda yayımlanan kısa “müşterek” Bildiriyi 80 ülke imzaladı. Dolayısıyla tüm katılımcıların Bildiriyle mutabık olmadığı görüldü. Örneğin, Asya-Pasifik’te Çin’in yanı sıra önemli bir aktör olan ve “Küresel Güney”in sesi olmak iddiasında bulunan Hindistan‘ın yanı sıra Güney Afrika, Brezilya, Suudi Arabistan, Endonezya, Meksika ve BAE gibi ülkeler Konferansa katılmakla birlikte Bildiriye imza atmayan ülkeler arasında yer aldı. Türkiye ise Bildiriyi imzalayan ülkeler arasındaydı.
Son olarak AB Devlet ve Hükümet Başkanları, 27-28 Haziran tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşen Zirve Toplantısı vesilesiyle bir araya geldiler. Bu Zirve öncesinde 25 Haziran’da AB Konseyi’nin Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerini başlatma kararı alması beklenen, ancak dikkat çeken gelişmeler arasında yer aldı.
Batı dünyasının önümüzdeki dönemde uygulamalarına yön verecek bu üç önemli Zirvede alınan ve kamuoylarına Bildirilerle ilân edilen kararlar ana hatlarıyla şöylece özetlenebilir:
G7 KARARLARI
Daha önceki birçok G7 Zirve Bildirilerinde olduğu üzere son G7 Zirve Bildirisi de son derece kapsamlı içeriğe sahip bulunmaktadır. Bildiride, küresel sınamaların çok geniş bir yelpaze içinde ve hemen her bileşeni itibarıyla değerlendirildiği gözlenmektedir. Bu çerçevede, yaklaşık 200 paragraftan ve 32 ayrı başlıktan oluşan Bildiri incelendiğinde G7’nin karşı karşıya bulunulan küresel sınamaları şu şekilde özetlediği görülmektedir:
- Ukrayna’nın Rus işgaline karşı verdiği özgürlük savaşında ve ekonomisi ile altyapısının yeniden inşa edilmesinde ne kadar süre alırsa alsın dayanışma sergilemeye devam etmek. Bu bağlamda, Rusya’nın yurtdışındaki donmuş varlıklarından elde edilen yaklaşık 50 milyar dolarlık gelirin ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde Ukrayna’nın ihya ve inşa edilmesi için kullanılması.
- Gazze’de derhal ateşkese gidilmesi, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve iki devletli çözümü öngören barışa varılmasını sağlayacak güvenilir bir yolun bulunması. Bu çerçevede BMGK 2735 sayılı Karar’ın uygulanması.Ayrıca, Gazze’ye önemli çapta ve sürdürülebilir insani yardım sağlanması.
- Afrika ülkelerinin hakça ve stratejik ortaklık ruhuyla angaje edilmeleri. Bu çerçevede Afrika ülkelerinin sürdürülebilir özellikteki altyapılarına yatırım çabalarının arttırılması.
- Ülkeleri geleceklerine yatırım yapmaya ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşmalarını sağlamaya muktedir kılmak. Dünya Bankasının kredi kapasitesini gelecek on yıl için 70 milyar dolar arttırmak üzere daha iyi, daha büyük ve daha etkili Çoktaraflı Kalkınma Bankaları tesis edilmesine destek olmak. Uluslararası toplumu ülkelerin borç yükünü ele almak üzere harekete geçirmek.
- Cinsiyet eşitliğine olan taahhütü teyit etmek. Uluslararası Finans Kuruluşları’yla birlikte kadınları güçlendirmek için en az 20 milyar doları serbest bırakmak.
- İklim değişikliği, kirlilik ve bio çeşitliliğin kaybından oluşan üçlü krizi ele almak; küresel iklimde 1.5 derece artış öngören iddialı hedefi tutturmak üzere Ulusal Ölçekli Katkıları tevdi etmek. Ormanları, okyanusları korumaya ve plastik kirliliğe son vermeye dönük küresel çabalara öncülük etmek.
- Göçün neden olduğu sınama ve fırsatları kaynak ve geçit ülkeleriyle ortaklık halinde aşmaya çalışmak. Düzensiz göçün kök nedenlerine odaklanmak, sınır yönetimini geliştirmek, sınıraşan organize suçları engellemek, göçü düzenli ve güvenli hale getirmek için güzergâhlar belirlemek, göçmen kaçakçılığını önlemek.
- Yapay Zeka’nın yararlarından faydalanmak için işbirliğini derinleştirmek. Bu bağlamda, İleri Seviye Yapay Zeka Geliştiren Kuruluşlar İçin Uluslararası Davranış Rehberi’nin uygulanmasını desteklemek.
- Güçlü ve kapsayıcı küresel ekonomik gelişmeyi özendirmek, finansal istikrarı sağlamak, ekonomik yatırımlarda istihdamı teşvik etmek, dijital ve temiz enerjiye geçişi hızlandırmak. Kurallara dayalı çok taraflı ticaret sistemini güçlendirmeye yönelik taahhütü sürdürmek ve daha istikrarlı, adil ve 21. yüzyıla uygun bir uluslararası vergi sistemini uygulamak.
- Ekonomik dayanıklılığı teşvik etmek, ekeonomik ilişkilerde eşit şartlarda bir ortamı ve ekonomik güvenliği zayıflatmayı hedefleyen pazar dışı siyasalara ve uygulamalara karşı durmak; küresel (üretim) kapasitesi fazlası sınamaları ele almak üzere eşgüdümde bulunmak.
G7 Bildirisi’nin dikkat çeken özelliklerini şöylece özetlemek mümkündür:
- Bildiri’de G7 üyesi ülkelerin Batı dünyasının dayalı olduğu değerler sistemine olan bağlılıkları ve kurallara dayalı dünya düzenini idame ettirmeye dönük kararlılıkları teyit olunmakla birlikte, küresel ortamın mevcut durumunda çok kutupluluğa evrilmekte olan bir tablo çizilmekte, her paydaş için kapsayıcı, geniş temsile yer veren, çoktaraflı arayışları ve girişimleri önceleyen, değer olarak hukukun üstünlüğünü esas alan, küresel refahın yaygınlaşmasını hedefleyen ve bu bağlamda Afrika odaklı olmak üzere “Küresel Güney”e daha fazla açılımı ve bu coğrafî kuşakla daha çok işbirliğini öngören bir anlayışın hâkim olduğu görülmektedir.
- Bildiri, jeopolitik gerilimlerin had safhaya vardığı bir dönemin ruhunu yansıtmaktadır. Bu çerçevede G7’nin, jeopolitik ve jeostratejik meselelere öncelik vermeyi yeğlediği, küresel düzeni ilgilendiren diğer sorunlara dair kararlarına ise Bildiri’nin daha alt bölümlerinde yer verdiği gözlenmektedir.
- Son derece kapsamlı Bildiri’de Ukrayna’ya 17 paragraf ayrılmıştır. Bunu sırasıyla Gazze sorunu 10 paragrafla ve “Hint-Pasifik” alt başlığı altında 9 paragrafla Çin izlemektedir. “Çin sorunsalına”, Ukrayna, Gazze, Kızıldeniz’de seyrüsefer serbestisi, İran ve Afrika’dan sonra değinilmesi ilginçtir. Dolayısıyla, Çin’e Bildiri’de ayrı bir başlık altında yer verilmemiş olması dikkat çekmektedir. Çin’le ilgili yazımlarda bu ülkeyle diyalog ve angajman anlayışına dayalı bir tercihte bulunulduğu görülmektedir. İklim krizi, bio çeşitlilik, plastikler dahil küresel çaptaki çevre kirliliği, sentetik uyuşturucu trafiğiyle mücadele, makroekonomik istikrarın temini, küresel sağlık güvenliğinin desteklenmesi ve zafiyet içindeki borçlu ülkelerin ekonomilerinin sürdürülebilirliği ve finansal gereksinimleri gibi alanlarda Çin’le işbirliği yapılmasının zorunluluğu kabul edilmektedir. Diğer yandan, Çin’in ekonomik gücünü başta bölgesinde olmak üzere zorlayıcı bir tehdit çarpanı olarak kullanmasına, Tayvan Boğazı ve Güney Çin Denizi’ndeki askerî uygulamalarının yol açtığı tırmanmaya, kritik mineraller dahil dünya tedarik zincirlerinde kesintiye yol açabilecek yolları tercih etmesine, Çin ekonomisinin üretim fazlası vermek ve şirketlerini sübvanse etmek suretiyle küresel çapta meydana gelen haksız rekabete karşı bir duruş sergilenmektedir. Bu duruşa karşın G7 ülkeleri Bildiri’de Tek Çin Politikası’nı desteklemeyi sürdürdüklerini teyid etmektedir. Çin için kullanılan uzlaşıya açık yazımların yükselen ABD-Çin rekabetiyle uyumlu olduğunu öne sürmek mümkün değildir. Bu bağlamda, Bildiri’de yer alan cepheleşmeden uzak yazımların ABD ile diğer G7 üyesi ülkeler arasındaki uzlaşıyı yansıttığı söylenebilir.
- Bildiri’de, başlıca üç büyük gücün (ABD, Rusya ve Çin) rekabet içinde bulunduğu “Küresel Güney”in, deyim yerindeyse, kazanılması, bu kuşaktaki toplumların zengin “Küresel Kuzey”e bakış ve yaklaşımlarının olumlu yöne evrilmesi için bir dizi girişim ve projeye Afrika odaklı olmak üzere yer verilmesi dikkat çeken diğer bir özelliktir. Stratejik rekabetin tavan yapmakta olduğu mevcut durumdan, “Küresel Güney”in kendi toplu çıkarlarını ilerletmek üzere yararlanmasının kapısının, Batı’yla olan ilişkileri bağlamında aralanmış bulunduğu söylenebilir.
- Bildiri’nin küresel tedarik (ve değer) zincirlerinin sürdürülebilirliği, çeşitlendirilmesi, yeni zincirlerin tesis edilmesi, hasılı bağlantılılığın küresel düzlemde arzettiği önemi ön plana çıkardığı görülmektedir. Bu bağlamda Bildiri’de AB Küresel Geçit Girişimi dahil G7 Küresel Altyapı ve Yatırım için Ortaklık (PGII) Girişimi’ne atıflar yapıldığı bölümde teşvik edilecek, yatırım yapılacak ve finans desteği sağlanacak ekonomik koridorlar arasında Orta Koridor’a yer verilmesi dikkat çekmektedir. Küresel rekabetin doğrudan öznelerinden biri olan bağlantılılık kapsamında Orta Koridor’un desteklenecek projeler arşında yer alması hiç kuşkusuz önemlidir ve Türkiye bu durumdan yararlanmanın yollarını aralıksız aramalıdır.
- Bildiri’de Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin ilân ettiği “Ukrayna’dan Tahıl” (Grain from Ukraine) girişimi ile AB’nin (Karadeniz’i de kapsayan) “Dayanışma Hatları” (Solidarity Lanes) projesinin önemi bağlamında Ukrayna’dan tahıl, gıda ürünleri, gübre ve ziraî girdilerin ihtiyaç duyan ülkelere kesintisiz ulaşımının sağlanması çerçevesinde Karadeniz’e atıf yapılmış olması dikkat çekmektedir.
- Bildiri’nin, jeopolitik çekişmenin hem temel konularından biri olan hem de işbirliği gerektiren alanları arasında yer alan yenilikçi ve çığır açan teknolojilere değinilen bölümleri de kaydadeğer görüşlere ve değerlendirmelere yer vermektedir. Bu çerçevede, mevcut sivil nükleer enerji alanında konvansiyonel sistemlerin yerini almaya aday mikroraktörler dahil gelişmiş teknolojilere sahip küçük modüler reaktörlerin hayata geçirilmeleri için gerekli desteğin sağlanacağına dair taahhüt önemlidir ve bunun takip edilmesinde hiç şüphesiz fayda bulunmaktadır. Benzer şekilde, nükleer reaktörlerde birçok güvenlik riski barındıran fizyon teknolojisinden füzyona dayalı sisteme geçişin ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Bu çerçevede Ankara’nın, nükleer enerjide Rusya’ya bağımlılık getirecek konvansiyonel nükleer enerji işbirliği yerine çok daha ileri teknolojiler içerecek füzyon tabanlı nükleer enerji proje ve girişimlerine aktif olarak katılmayı geleceğe dönük bir anlayışla öncelemesi önemli ve zorunludur.
- Bildiri’de düzensiz göçün yol açtığı ekonomik-toplumsal sınamalar, düzensiz göçü önlemeye dönük tedbirler, cinsiyet eşitliği ve kadının toplumsal rolünü güçlendirmeye yönelik taahhütlerin karşılanması ve alınan kararların pratikte uygulanması, yozlaşmaya karşı girişimlerin hayata geçirilmesi ve siber güvenliğin güçlendirilmesi gibi simetrik ve asimetrik güncel sınamaların işlendiği bölümler de dikkat çekmektedir. Bu bağlamda Bildiri, Türkiye’yi yakından ve doğrudan ilgilendiren bu önemli alanlar için somut bir zemin oluşturmaktadır.
- Bildiri’de çığır açan teknolojiler arasında Yapay Zeka konusunun ağırlıklı olarak değerlendirildiği görülmekte ve hem dijitalleşme sürecinde hem de ekonomi-ticaret-üretim-emek gibi sektörlerde geniş çaplı sonuçları olacak bu teknolojinin düzenlenmesi ve yönetiminde küresel işbirliklerinin önemi vurgulanmaktadır. Aynı düşüncenin, kuantum teknolojileri alanında da işlendiği göze çarpmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin bu iki teknoloji sektörünü kısır iç politik çekişmelerin dışında değerlendirmesi gelecek açısından hayatî önemdedir. Buna dış uzayın kullanımı ve uzay teknolojilerinin sosyo-ekonomik alandaki derin etkilerini de eklemek gerekir. Nitekim, Bildiri’de dış uzayın kullanımı ve bunun ekonomik-toplumsal hayata etkileri konusunun etraflıca işlenmiş olması tesadüfî değildir.
- Türkiye’de maalesef egemen olan iç politikaya endeksli sığ gündem G7 Zirvesi kararlarının geniş ölçeğe yayılmış çeşitli bileşenlerinin doyurucu bir çerçevede değerlendirilmesini mümkün kılmamış, kamuoyunun dikkatine getirilen yegâne konu, Rusya’nın yurtdışındaki varlıklarından elde edilen gelirin Ukrayna’nın desteklenmesinde kullanılması meselesiyle sınırlı kalmıştır. Batı dünyasının en önemli oluşumlarından biri olan ve Türk ekonomisi-ticareti-savunması açısından yoğun ilişki içinde bulunduğumuz ülkelerin bulunduğu son G7 Zirvesi kararlarının, bir yandan medenî dünyanın savunmaya çalıştığı evrensel değerleri, diğer yandan gelecek onyıllara ait G7 vizyonunun çeşitli bileşenleri perspektifinden bakıldığında yine gündemin geri planına itilmesi ibretlik, ancak çok da şaşırtıcı olmayan bir tabloyu ortaya koymuştur.
UKRAYNA BARIŞ KONFERANSI
15-16 Haziran’da İsviçre’nin ev sahipliğinde düzenlenen Ukrayna Barış Konferansı’nı kendi değerleri içinde yoruma tabi tutmak mümkündür. Öte yandan, bu Konferansın Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski tarafından Kasım 2022’de Bali/Endonezya’da düzenlenen G20 Zirvesi’ne sunulan 10 Maddelik Plan’ın tetiklediği sürecin yeni bir halkası olduğunu belirtmek gerekir.
Sözkonusu Plan’ın, nükleer emniyet, Asya ve Afrika ülkeleri için gıda güvenliği, Ukrayna’nın enerji altyapısı, savaş esirlerinin serbest bırakılmaları ve savaş sırasında Rusya’ya götürülen Ukraynalı çocukların Ukrayna’ya iade edilmeleri, 1991’deki Rusya-Ukrayna sınırının yeniden ihdas edilmesi, Rus kuvvetlerinin Ukrayna topraklarından çekilmeleri, Rusya’nın Ukrayna’da işlediği savaş suçlarının cezalandırılması, savaş nedeniyle Ukrayna’ya verilen çevresel zararın tazmin edilmesi, gelecekteki olası Rus saldırılarına karşı Ukrayna’ya güvenlik garantileri verilmesi ve bir barış konferansı düzenlenmesi ile uluslararası antlaşmaya varılması hususlarını kapsadığı bilinmektedir.
Ukrayna’da barışı temin etmek üzere İsviçre’de düzenlenen Barış Konferansı’na gelinceye değin Haziran 2023’te Kopenhag’da, Ağustos 2023’de Cidde’de, Ekim 2023’de Malta’nın ev sahipliğinde ve Ocak 2024’te Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nun marjında bir seri konferans düzenlenmiştir.
İsviçre’deki dahil her beş Barış Konferansı, Ukrayna’nın 2022’de ilân ettiği Plan’ın çeşitli bileşenlerini ele almış, olası bir barışa zemin oluşturabilecek unsurlar üzerinde durmuş, ancak somut bir barış anlaşması değil, barışa giden süreç için bir çerçeve ortaya koymuştur.
Bugüne değin savaşan taraf olarak Rusya’nın Barış Konferansları’na davet edilmemiş olmasını eksiklik olarak gören Çin, Brezilya ve Hindistan gibi aktörler ortaya çıkmıştır. İsviçre’deki Konferans öncesinde Putin de olası bir barış için Rusya’nın koşullarını açıklamıştır. Ukrayna halkının seçtiği Hükümetin gayrımeşru olduğunu ve “Nazilerden arındırılması” gerektiğini yineleyen Putin, bir barış anlaşmasına varılması için Ukrayna birliklerinin Donbas bölgesinden çekilmelerini ve Ukrayna’nın nükleer silah sahibi olmayan tarafsız bir ülke olarak kalması, dolayısıyla NATO üyeliğinden vazgeçmesi takdirinde barış müzakerelerinin derhal başlayabileceğini dile getirmiştir. Savaşta birçok can ve mal kaybına uğrayan Ukrayna’nın bu koşulları mevcut ortamda kabul etmesini beklemek aşırı iyimserlik olur.
Halihâzırdaki karamsar havaya rağmen uluslararası toplumun önemli bir bölümünün Rusya-Ukrayna arasında bir barış anlaşmasına varılması yönündeki gayretleri sürmektedir. Geçen yıl düzenlenen konferanslar ile Haziran 2024’te yapılan Barış Konferansı bu arayışın bir tezahürüdür.
İsviçre’deki beşinci Konferans sonunda üç operatif maddeden oluşan kısa bir Bildiri yayımlanmıştır. Bildirinin girişinde Konferans’ın ana hedefi, “Ukrayna için kapsamlı, adil ve kalıcı barışa giden yolları (pathways) belirlemeye doğru üst-düzeyli bir diyaloğu geliştirmek” olarak tanımlanmıştır.
Önceki Konfransların bildirilerinde de esasen yer verildiği üzere, BM Şartı’ndaki ana ilkeler arasında yer alan ülkelerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi zorunluluğunun vurgulandığı Bildiri’de olası bir barış için şu üç alana odaklanan bir ‘vizyon’ ortaya konduğu görülmüştür:
- Nükleer enerji ve nükleer tesislerin herhangi bir şekilde kullanımı emniyetli, güvenli, (UAEA tarafından) belirlenmiş güvenceler altında ve çevresel açıdan güvenilir olmalıdır. Zaporishya nükleer santrali dahil Ukrayna’nın nükleer güç santralleri ve tesisleri, Ukrayna’nın tam egemen kontrolü ve UAEA ilkeleri ve gözetimi altında emniyet ve güven içinde işler kılınmalı. Ukrayna’da halen devam eden savaş çerçevesinde nükleer silah kullanma tehdidinde bulunulması veya kullanılması kesinlikle kabul edilemez.
- Küresel gıda güvenliği, gıdaların ve gıda ürünlerinin tedarikinin kesintisiz olmasına dayalıdır. Bu bağlamda, serbest, tam ve güvenli ticarî seyrüsefer ile Karadeniz ve Azak Denizi’ndeki limanlara erişim kritiktir. Bu güzergâh üzerindeki tüm deniz hatlarında seyreden ticarî gemilere ve sivil limanlar ile bunların altyapısına karşı yapılan saldırılar kabul edilemez. Gıda güvenliği hiçbir şekilde savaş aracı yapılmamalıdır. Ukrayna’nın tarım ürünleri emniyetli ve serbest bir şekilde ilgili üçüncü ülkeler için temin edilebilmelidir.
- Tüm savaş esirleri tam takas yapılmak suretiyle serbest bırakılmalıdır. Ukrayna’dan Rusya’ya sürülen ve gayrıhukukî şekilde yerlerinden edilen Ukraynalı çocuklar ile aynı şekilde tutuklu bulunan tüm diğer Ukrayna vatandaşları Ukrayna’ya iade edilmelidir.
- Barışa ulaşmak için tüm tarafların buna müdahil kılınmasının ve aralarında diyalog kurulmasının gerekli olduğuna inanılmaktadır. Dolayısıyla, gelecekte tüm tarafların temsilcilerini bu Konferans için belirlenen alanlarda biraraya getirecek somut adımların üstlenilmesi kararlaştırılmıştır.
Tüm devletlerin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı gösterilmesi ilkeleri dahil BM Şartı, Ukrayna’da kapsamlı, adil ve kalıcı barış zeminine ulaşmaya hizmet edebilecektir/edecektir.
Aslına bakılacak olursa 2022’de Ukrayna’nın açıkladığı 10 Maddelik Plan’ın aşama aşama hayata geçirildiği öne sürülebilir. Örneğin, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCC) 17 Mart’ta Putin için tutuklama müzekkeresi çıkarmıştır. Bu, sözkonusu Plan’ın “Adalet” maddesinde belirtilen “Rusya’nın savaş suçları için özel bir mahkeme kurulması” önerisiyle uyumludur. Keza, Rusya’nın yurtdışındaki dondurulmuş varlıklarından elde edilen gelirin Ukrayna için bir nevî tazminat olarak tahsil edilmesine dönük G7 ve AB kararlarının ruhunun da Ukrayna Planı’yla uyum gösterdiği söylenebilir. İsviçre’deki Barış Konferansı’nda ise sözkonusu Plan’ın uygulanmasını ilerletmek üzere üç alana odaklanılmış ve bunların gelecekte takip edileceği kaydedilmiştir. Bu suretle, Barış Planı’nın Rusya olmaksızın tedrîcen uygulanmakta olduğu gözlenmektedir.
Ukrayna’da savaşın başladığı Şubat 2022’den bu yana Ankara’nın, yanıbaşında patlak veren bu savaş karşısında temkinli ve tedbirli bir yol izlediği ve savaşan iki taraf arasında mümkün mertebe bir orta yol bulunmasına gayret sarfettiği görülmüştür. Bu yaklaşım, tarafları Antalya Diplomasi Forumunda ve İstanbul’da biraraya getirmek, savaş esirlerinin değiş tokuşunda ve savaşta ebeveynlerini kaybeden Ukraynalı çocukların rehabilitasyonunda rol oynamak ve Tahıl Koridoru’nun BM himayesi altında hayata geçirilmesini sağlamak şeklinde tezahür etmiştir.
Türkiye’nin, İsviçre’deki Ukrayna Barış Konferansı’na Dışişleri Bakanı düzeyinde katılmış ve Konferans sonunda yayımlanan Bildiri’yi imzalamış olması savaşın başından bugüne değin yürüttüğü politikayla uyumludur. Bu bağlamda Ankara’nın, Ukrayna’daki savaşı sonlandırmaya yönelik her türlü barış girişimi ve faaliyetinin içinde aktif olarak yer alması Türkiye’nin çıkarınadır.
AB ZİRVESİ
27-28 Haziran’da Brüksel’de düzenlenen AB Zirvesi kararlarının büyük ölçüde 21-22 Mart’ta yapılan Zirve vesilesiyle açıklanan Sonuçlar belgesinin ruhu ve lafzıyla uyumlu olduğu görülmektedir.
Haziran 2024 AB Zirvesi’nde alınan kararlara dair Sonuçlar belgesi yedi başlıktan oluşmaktadır. Bu çerçevede Ukrayna, Ortadoğu, Güvenlik ve Savunma, Rekabet, Diğer Kalemler, Gelecek Kurumsal Döngü ve İç Reformlar Üzerine Gelecek Çalışma için Yol Haritası ana başlıklar olarak belirlenmiştir.
Ukrayna’ya ilişkin kararlar geniş ölçüde bir önceki Zirve’de açıklanan sonuçları takip etmekte ve Haziran 2024’te düzenlenen G7 Zirvesi’ndeki kararlarla uyum göstermektedir. Bu bağlamda, Ukrayna’na siyasî, finansal, ekonomik, insanî, askerî ve diplomatik desteğin ne kadar süre alırsa alsın ve gereksinim duyulduğu sürece ne kadar yoğun olursa olsun sürdürüleceği yinelenmektedir. Kısacası AB, Ukrayna’nın Rus işgâline karşı direncini ve genel anlamda dayanıklılığını güçlendirmeye dönük iradesini yeniden ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra AB, 15-16 Haziran’da İsviçre’de gerçekleştirilen Barış Konferansı sonuçlarını olumlu karşılamış ve sözkonusu Konferans Bildirisi’nde yer alan ilke ve hedefleri desteklediğini açıklamıştır.
Ortadoğu başlığı altında tabiatıyla İsrail-Filistin çatışmasının ortaya çıkardığı sonuçlara ilişkin AB tutumu açıklanmaktadır. Bu çerçevede, anahatlarıyla Hamas’ın yaptığı terör saldırısı ile bunun karşısında İsrail’in Gazze’de yürüttüğü binlerce sivil ve masûm insanın ölümüyle sonuçlanan hukuk dışı operasyonları kınanmakta, Batı Şeria’daki gayrıhukukî yerleşmeler ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te İsrailli aşırıcıların Filistinlilere karşı uyguladıkları şiddet keza kınanmakta, bu bağlamda Kudüs’ün Statüsü’nün korunması gerektiği vurgulanmaktadır. Sonuç olarak, İsrail’in ve Filistin’in barış, güvenlik ve karşılıklı tanıma içinde yan yana var olacakları iki devletli çözümü sağlayacak siyasî sürecin destekleneceği kaydedilmektedir. AB’nin, Gazze’de ortaya çıkan durum karşısında BMGK’nin aldığı 2735 sayılı Karar’ın yanı sıra UAD’nın 24 Mayıs 2024 tarihli kararının hukuken bağlayıcı olduğuna atıfla, bunun Refah’taki kara operasyonları bağlamında da uygulanmasının zorunluluğuna vurgu yapması dikkat çekmektedir.
Ortadoğu başlığı altında AB, İsrail ile Lübnan arasında artan gerilimden duyulan endişesini de belirtmekte ve bu çerçevede, açıkça telaffuz edilmese de, Lübnan Hizbullah Lideri Nasrallah’ın GKRY’ye yönelik uyarısı bağlamında herhangi bir AB üyesi ülkeye yönelik tehditin en güçlü biçimde kınandığı bildirilmektedir.
Güvenlik ve Savunma başlığı altında AB’nin kritik yetenek açıklarının kapatılması, Avrupa Savunma Sanayi Stratejisi (EDIS) ve Avrupa Savunma Sanayi Programı (EDIP)’na dönük çalışmaların Konsey, Üyeler ve Komisyon bünyesinde ilerletilmesi için çağrıda bulunulmaktadır.
“Diğer Kalemler” başlığı altında alınan kararlar arasında Karadeniz’e yapılan atıf dikkat çekmektedir. Bu bağlamda Konsey, Karadeniz’in güvenlik ve istikrarının önemi ışığında Komisyon ve Yüksek Temsilciyi, Karadeniz’e ilişkin AB’nin stratejik yaklaşımını tesis etmek üzere bir Ortak Bildiri hazırlamakla görevlendirmektedir.
Bu başlık altında son dönemde AB’ye ve üyelerine yönelik özellikle Rusya kaynaklı hibrit tehditlerin arttığına ve bunlara kararlılıkla karşı durulacağına işaret edilmesi dikkat çeken kararlar arasındadır.
Son AB Zirvesi’nin en önemli kararları arasında AB üyeleri arasında yoğun müzakere ve pazarlıklara sahne olan AB üst düzey yetkililerinin belirlenmesi de yer almaktadır. Bu Zirve’de, Portekiz’in eski sosyalist Başbakanı António Costa önümüzdeki üç yıl için Avrupa Konseyi Başkanlığına seçilmiş, mevcut Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’ın bu görevine devam etmesi benimsenmiş, Dış İlişkiler ve Güvenlik Siyasasından sorumlu Yüksek Temsilci olarak Estonya Başbakanı Kaja Kallas’ın adaylığı kararlaştırılmıştır.
AB Zirvesi’nin bir öncekinden en büyük farkı bu Zirve’de 2024-2029 dönemine ait Stratejik Gündem’in kabul edilmiş olmasıdır. Beş yıla yönelik Gündem’in, AB’nin Mart 2022’de ilân ettiği Stratejik Pusula’yla birlikte değerlendirilmesi daha bütüncül bir bakış açısına sahip olunması açısından gereklidir.
AB Stratejik Gündem belgesinin ana hatları şöylece özetlenebilir:
- Küresel siyaset sahnesi stratejik rekabet, dünyada artan istikrarsızlık ve “kurallara dayalı düzenin” zayıflatılamasına yönelik girişimler karşısında yeniden şekillenmektedir. Bu çerçevede, Rusya’nın Ukrayna’da sürdürdüğü savaş, Ortadoğu’daki dramatik durum, iklim değişikliğinin doğa ve çevreye vermekte olduğu zarar ile bio çeşitliliğin kaybı ve kirlilik, yenilikçi teknolojilerin doğurduğu fırsat ve riskler karşı karşıya bulunulan küresel sınamalar arasındadır.
- AB’nin üzerine inşa olduğu ortak değerler AB’nin gücünü temsil eder. Bu değerleri esas alarak AB, uluslararası hukuk düzenini, BM ve Şartı’nı kararlılıkla destekleyecek, küresel barış, adalet ve istikrarın yanı sıra demokrasi, evrensel insan hakları ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasını tüm uluslararası platformlarda teşvik eden çabaların takipçisi olacaktır. Reforma tabi tutulmuş çok taraflı sistemi daha kapsayıcı ve etkin kılmak için gayret gösterecektir. Bu bağlamda, AB’nin 2000’li yılların başından beri savunduğu “etkin çok taraflılık” anlayışından “kapsayıcı çok taraflılık” (inclusive multilateralism) yaklaşımına yöneldiği görülmektedir.
- Dünyanın daha fazla cepheleşmeye, ilişkilerde perakendeciliğe ve belirsizliğe sürüklendiği bir ortamda kendi bünyesinde ve dışında alacağı uyum sağlamaya dönük önlemlerle çok kutuplu jeopolitik çerçevede AB, “küresel stratejik oyuncu” olma hedefine kendini uyarlayacaktır.
- Bu iddialı hedef doğrultusunda güvenlik ve savunmaya daha fazla kaynak ayıracak, Avrupa savunma sanayinin daha fazla kapasite ve yetenek üretmesini sağlayacak adımları atacaktır. Bu çerçevede kollektif savunmanın belkemiği olan NATO’yu tamamlayıcı bir rol üstlenecek ve transatlantik ortaklarla işbirliğini NATO’ya mensup AB üyesi ülkelerin İttifak’a olan taahhütlerini ve AB Antlaşmalarını haleldar etmeden arttıracaktır.
- Organize suç ve sınır aşan suç faaliyetleri ile radikalleşme, terörizm ve aşırıcılığa karşı mücadelesini sürdürecektir.
- AB, dayanıklılığının, hazırlıklılığının ve kriz önleme ile krizlere mukabelede bulunma kapasitesini “tüm toplum yaklaşımı” (whole-of-society) anlayışı temelinde güçlendirecektir.
- Mevcut jeopolitik gerçekleri dikkate alarak AB’ye üye olmayı hedefleyen ortaklarını AB değerlerine liyakat temelinde değerlendirmek suretiyle üyeliğe kabul etmeyi esas alacaktır.
- AB’nin dış sınırlarının korunması çerçevesinde düzensiz göçü önlemek üzere sınır yönetimini güçlendirecek; bu çerçevede göçe kaynaklık eden ve göç yolları üzerindeki transit ülkelerle karşılıklı yarara dayalı şekilde işbirliğinde bulunacaktır.
- Tek Pazar’ın rekabet gücünü arttıracak, yeşil ve dijital geçişi sağlayacak yatırımları enerji, altyapı, su, ulaşım ve iletişim gibi çeşitli sektörler itibarıyla arttıracaktır.
- Ekonomilerin daha fazla bilgi ve veriye dayalı olmaya başlamaları ışığında yeni ve çığır açan teknolojilerdeki rekabetini korumak üzere araştırma ve inovasyona öncelik verecektir. Bu çerçevede dijitalleşen iş dünyasının çalışmalarını kolaylaştıracak, bürokrasiyi azaltacak, küçük ve orta ölçekli işletmeler ile ‘start-up’ların önünü açacak adımları atacaktır.
- AB vatandaşlarının becerileri ile genel ve hizmet içi eğitimlerini geliştirmek üzere insan kaynaklarına daha fazla yatırım yapacak; böylece toplu refaha ulaşılmasını önceliyecektir.
SONUÇ
Haziran 2024 boyunca arka arkaya düzenlenen Zirveler’de alınan kararlar ve bunların olası sonuçları Türkiye’de, kısıtlı kimi çevreler hariç, ne sığlıkla malûl siyaset kurumunun ne de bu durumdan beslenen çoğu düşünce kuruluşunun radarına yeterince girmiştir. Türkiye’nin bugünkü kısır ortamında bu durumu olağan karşılamak gerekir.
Zirvelerin sonuçlarının, sözkonusu kısıtlı sayıdaki çevreler tarafından dahi ilgili Zirveye odaklı olmak kaydıyla değerlendirmelere tabi tutulduğu gözlenmiştir. Bugüne değin, düzenlenen Zirvelerdeki kararların bütüncül bir çerçevede kapsamlı içerik analizlerine veya karşılaştırmalı incelemelere konu olduğuna, bu bağlamda alınan kararlar arasındaki bağlantıların haritasının ortaya çıkarıldığına maalesef tanık olunmamıştır. Halbuki, bütüncül bir analiz için çaba harcanmış olsa daha sağlıklı sonuçlara varmayı olanaklı kılan bir tablo ortaya çıkabilirdi. Bu perspektiften, küresel düzenin bu denli çalkantıya girdiği, bundan Türkiye’nin de etkilenmekte olduğu geçiş döneminde en azından Batı dünyasının mevcut sınamalara bakış açısını daha iyi tahlil etmek için bu tür bir çabanın ortaya konduğu söylenemez.
Temmuz 2024 ayı da ardı ardına önemli Zirvelere sahne olacaktır. Bu çerçevede 3-4 Temmuz’da ŞİÖ, 6 Temmuz’da Türk Devletleri Teşkilâtı, 9-11 Temmuz’da ise NATO Liderler Zirvesi düzenlenecektir. Bu Zirveler yapıldıkça Türk kamuoyunun çoğunluğunun, Zirve kararları ve bunlar arasındaki etkileşimden çok yapılmakta olagelen tercih doğrultusunda Zirvelerin magazin ve kişiler boyutuna yönlendirilmesi hali yadırgatıcı olmayacaktır.
Diğer yandan, bölgemizde ve ötesinde cereyan eden gelişmeleri birbirlerinden ayrı gibi düşünmek, bunlar arasındaki bağları ve dinamikleri kamuoyuna anlaşılabilir bir lisanla açıklamak lüks değil, zorunluluktur. Çünkü, Zirvelerin tetiklediği süreçler doğru analiz edilmezse, bu çerçevede Türkiye’nin tercihleri bütüncüllükten uzak bir yaklaşımla belirlenirse, bundan sadece Türk dış ve güvenlik politikalarının değil, toplumun tüm kesimlerinin olumsuz yönde etkilenmeleri kaçınılmaz olur.
Haziran 2024’teki Zirvelere parçalı ve çoğu önyargılı yaklaşım örgüsünün Temmuz 2024’te tekrarlanmaması umulur.