Uzayın Neresindeyiz?

PAYLAŞ

Son günlerde ‘Aya seyahat’, ‘Uzaya astronot/kozmonot gönderme’ konusu kamuoyu gündemine yerleşti. Uzay limanı inşaa etme projesi ortaya atıldı.

Türkiye’yi uzay alanında önemli bir aktör olarak görmeyi elbette sağduyu sahibi her yurttaş arzular. Bu hedefin içini dolduracak somut adımların atılmasını destekler. Bu nedenle uzayda etkin olmak, uzay çağını yaşamak vazgeçilemeyecek bir hedeftir.

 

1957 yılında SSCB’nin Sputnik yapay uydusunu uzaya fırlatmasıyla uzay yarışı başladı. O yıldan bu yana uzay araçları ve teknolojisinde büyük mesafeler katedildi. Yeni ve çığır açan teknolojileri üretmede uzay araştırmaları ve araçları için yapılan yatırımlar büyük rol oynadı. Bugün geldiğimiz aşama itibariyle uydular olmaksızın küresel düzenin idame ettirilmesi neredeyse imkansızdır. Uçak seyahatlerini, özellikle havada ve denizde seyrüseferi, hava tahminlerini, bankacılık sektörünü uyduların sağladığı imkanlar olmadan etkinlikle gerçekleştirmek düşünülemez. Askeri anlamda uzay desteği olmaksızın istihbarat toplamak, keşif/gözetleme misyonları gerçekleştirmek ve füzelerin seyrini teşhis etmek hayal edilemez.

 

Yapılan hesaplara göre bugün dünya yörüngesinde konuşlu 3.000 uydu var. 29.000’den fazla çeşitli türdeki platformlar uzayda konuşlandırılmış durumda. Çeşitli kategorilerde 60 ülke uzayda faaliyet icra ediyor. Her geçen gün uzaydaki aktörlerin ve araçların/uygulamaların sayısı artıyor. Uzay teknolojilerine ve araştırmalarına yatırımlar çoğalıyor. Tecrübe ve birikim sahibi olan ülkeler uzay yarışında geri kalmamak için imkanlarını seferber ediyor.

 

11 Eylül terör saldırılarından sonra ABD, geçmişe kıyasla Avrupalı ülkelerle uzay teknolojilerini paylaşma ve işbirliği yapma konusunda daha cömert bir tutum sergilemeye başladı. ABD-Avrupa işbirliği özel sektör ve savunma sanayi firmaları arasında daha ileri bir düzeye ulaştı. Uzay teknolojilerinde uyum ve birlikte çalışılabilirlik ölçütleri ağırlık kazandı. Bu alanda ortak bir siyasa geliştirilmesi fikri ön plana çıktı. Nitekim, 2018 NATO Brüksel Zirvesinde Uzay Siyasası geliştirilmesi kabul edildi. 2019 NATO Londra Zirvesinde ise uzayın İttifakın, kara-hava-deniz-sibere ilaveten beşinci operasyonel alanı olması kararlaştırıldı. Nispeten kısa bir bölüm de olsa uzay konusu İttifakın önümüzdeki on yıl ve sonrasına dair hazırlanan “NATO 2030:Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlıklı raporda da yer buldu.

 

Transatlantik camia içinde uzay konusunda görülen hareketlilik ve hızlanma karşısında Rusya ve Çin de geride durmadı. Bu iki ülke uzay alanındaki deneyim ve bilgi birikimini daha da geliştirmek amacıyla uzay programlarına hız verdiler. ABD/Avrupa-Rusya-Çin üçlüsü arasında meydana gelen stratejik rekabet bu suretle uzay alanına da sıçradı. NATO’nun 2018 yılında uzay siyasası geliştirmeye dönük kararına paralel olarak aynı yılın Aralık ayında Türkiye Uzay Ajansı kuruldu. Ajans ilk toplantısını 2019 yılında yaptı. 2021 Şubat ayında Milli Uzay Programı kamuoyuna tanıtıldı.  Program kapsamında 2023 yılında Aya sert iniş yapılması, yumuşak iniş için 2028 yılının belirlenmesi, uzay programları ile araştırmalarına hız ve içerik kazandırılması, Türkiye’de bir uzay limanı kurulması ve uzay madenciliği yapılması gibi iddialı hedefler ortaya kondu. 

 

Türkiye uzay faaliyetlerine nispeten geç bir aşamada girdi. 1994 yılında Türksat 1B uydusunun uzaya fırlatılmasıyla başlayan süreç sonunda bugüne değin yedi uydu uzaya gönderildi. Önümüzdeki iki yıl içinde iki uydunun daha uzaya gönderilmesi öngörülmekte. Genel resme baktığımızda uzay faaliyetleri bağlamında şu anda orta ligde (yapay uydular kategorisinde) yer aldığımız görülmekte.  Milli Uzay Programındaki hedefler ve faaliyet takvimi tutturulabilirse bir üst lige tırmanmak mümkün. Bunun için elbette mali ve yetişmiş insan kaynaklarına gereksinim duyulmakta. An itibariyle Türkiye Uzay Ajansı için ayrılan yaklaşık 40 milyon TL.’nin (yaklaşık altı milyon ABD doları) uzaya ilişkin iddialı hedefler için yeterli olmayacağı aşikar. Bu miktarı örneğin Suudi Arabistan’ın uzay araştırmaları için ayıracağını 2019 yılında açıkladığı 5 milyar ABD dolarıyla kıyasladığımızda ortaya ilginç bir  tablo çıkıyor.

 

Bunun yanında mevcut teknoloji düzeyinin dünya yörüngesine uydu fırlatma ve hedeflenen tarihte Aya sert iniş yapmaya imkan tanıyıp tanımayacağı belirsizliğini koruyor. Ulusal Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım 11 ve 15 Şubat 2021 tarihlerinde basına yaptığı açıklamalarda uzay istasyonuna insan gönderme, yörüngeye uydu yerleştirme, Aya iniş hedeflerine bir parça da olsa açıklık getirdi. En çok üzerinde durduğu nokta ise insan kaynaklarındaki yetersizliğimiz oldu. Bu beşeri açığın belirlenen hedeflerin tutturulmasında nasıl giderileceğiyse başlıbaşına bir sorun niteliğinde. Belli ki yabancı uzmanların hizmetine ihtiyaç duyulacak. Yıldırım’ın diğer ilginç bir gözlemi ise yerli-milli imkanlarla üretimi hedeflenen uyduları yörüngeye yerleştirecek kapasiteye sahip roket motoruyla ilgili olanı. Kendi ifadelerine göre Türkiye’nin halen geliştirilmekte olan bir hibrit roket motoru mevcut ve bir yıl içinde kapasitesi daha da geliştirilecek bu motor sayesinde uydumuzu yörüngeye fırlatabileceğiz.

 

Burada akla gelen temel soru şu: Uydu roketini uzaya yerleştirmeye imkan veren gelişmiş fırlatma  teknolojisine (booster technology) sahipsek, benzer teknoloji gerektiren orta ve yüksek irtifa füze savunma sistemini ulusal olarak üretmek yerine niçin S 400 gibi hazır satın almaya yöneliyoruz? Neden bu teknolojiyi eşzamanlı olarak ulusal füze savunma mimarimizi geliştirmede kullanmıyoruz? Uzaya çıkıp lig atlamak tabiatıyla önemli. Ancak, savunmadaki önemli bir açığı gidermek de o derece önem taşımıyor mu?

 

Uzay, her geçen yıl uydularla ve çeşitli uzay araçlarıyla daha kalabalık, dolayısıyla daha tehlikeli bir hal alıyor. Kamu sektörüyle birlikte özel sektör de uzay alanında daha fazla işbirliğine yöneliyor. SpaceX ve benzerleri uzayın sunduğu imkanlardan daha fazla yararlanmaya dönük adımlar atıyor.  Sivil olsun, askeri olsun uzaydaki yarış ve rekabet ilerliyor. Küresel düzeyde uzayın yönetimine dönük arayışlar sürüyor. 5G teknolojisinin, yapay zekanın, nanoteknolojinin, robotik kabiliyetlerin, gelişmiş algoritmaların uzay teknolojisini ne yönde değiştirmekte olduğuna dair sayısız analizler yapılıyor.

 

Uzay uydularının frekans yönetimi dahi yeni bir sınama olarak karşımıza çıkıyor. Ömrünü dolduran uyduların Uydu Karşıtı Testler/Sistemler vasıtasıyla etkisiz kılınması sonucunda uzaya yayılan serpintiler/parçacıkların faal halde olan uzay istasyonları/uyduları için ortaya çıkardığı tehlikeler uzaybilimcilerin temel endişelerinde başı çekiyor. Bir yandan uzay teknolojisi ve araçları yaygınlık kazanırken, diğer yandan bunlara karşı sistemlerin özellikle askeri alanda hızla geliştiğini görüyoruz. Rusya’nın ve Çin’in uzay araçlarına karşı sistemlerle yaptığı deneylere ve kimi zaman bunları fiiliyatta uyguladıklarına tanık oluyoruz. Benzer şekilde fiziki sınırlardan bağımsız olarak küresel boyutta “Tanımlanmış Uzay Resmi’ni” (Recognised Space Picture) işbirliklerine dayalı olarak elde etmeye yönelik arayışların sürdüğünü görüyoruz.

 

Uzaya dair ilginin yeni, dinamik ve benzersiz boyutlar kazanmakta olduğu bir dönemde Türkiye’nin nasıl bir yol izlemesi gerektiği sorusunun sorulması kaçınılmazdır. Bu aşamada akla gelen hususları şöylece sıralamak mümkündür:

– Her hal ve karda ‘Uzaya dair Durumsal Farkındalığı’ canlı tutmaya yönelik hamlelerde bulunulmalıdır.

– Uzaya ilişkin hedefler gerçekçi bir zemine oturtulmalıdır. Mevcut mali ve insani kaynakların yetersizliğini giderecek bir eylem planı geliştirilmelidir

– Bu alanda ehil özel sektör firmalarının kendi aralarındaki eşgüdüm ve sinerjiyi arttıracak yollar bulunmalıdır. Kamu sektörü ile özel sektör arasındaki uyumu sağlayacak bir zemin yaratılmalıdır. Uzay teknolojilerinin hassasiyeti dolayısıyla devlet bu alanda başat rol oynamalı ve özel sektörü yönlendirecek ilke ve esasları belirlemelidir.

– Geliştirilmekte olan uzay teknolojilerinin hayatı kolaylaştırmayı ve hizmet sektörünün etkinliğini arttırmayı sağlayacak bileşenleri en kısa sürede ticari alana aktarılmalıdır. Uzay araştırmaları sonucu ortaya çıkacak yeni ve çığır açan  ürünleri halkın hizmetine sunacak yaratıcı yollar bulunmalıdır.

– Uzay alanındaki teknolojik birikimi derinleştirmek, özellikle insan kaynakları açığını gidermek üzere daha etkin uluslararası işbirliği modellerine yönelinmelidir. Bu tür modelleri belirlerken çağdaş ve birbirleriyle uyumlu teknolojiler tercih edilmelidir.  

– Üyesi olduğumuz veya yoğun etkileşim içinde bulunduğumuz uluslararası kuruluşlardaki gelişmeler yakından takip edilerek, bu çerçevedeki yükümlülüklerimizi de gözetecek bir yöntem izlenmelidir.

– Türkiye’deki imkanlarla an itibariyle geliştirilmesi güç olan yetenek ve kapasitenin kazanılmasında dış ve güvenlik politikalarımızı zora sokacak seçimlere yönelinmemelidir. Dolayısıyla, yapılacak seçimlerde devletin ortak kurumsal aklına dayanarak hareket edilmelidir.

– Konunun sivil olduğu kadar askeri yönü olduğu da hatırda tutulmalıdır. Bu ikilinin arasındaki denge her adımda gözetilmelidir. Askeri alandaki araştırma ve atılımlarda devletin ve kurumlarının öncü rol oynaması sağlanmalıdır.

– Uydu fırlatma teknolojisinde elde edildiği kamuya açıklanan roket motoru teknolojisinden orta ve yüksek irtifa ulusal füze savunması yeteneği kazanmak için yararlanmalı; uzay teknolojisi geliştirme faaliyetlerinin ulusal füze savunma teknolojisi elde etmeye yönelik çabalarla uyumu sağlanmalıdır.

– Roket motoru geliştirme faaliyetlerinden edinilecek deneyim ve birikimlerden 5.nesil Milli Muharip Uçak üretme projesini ilerletmede de yararlanılması tercih değil, zorunluluk olarak addedilmelidir.

– Uydularımızın uzaya fırlatılacağı uzay limanının yeri seçilirken en maliyet-etkin olacak bir mahal belirlenmelidir. Yurtdışı dahil bu konudaki opsiyonlar ve yer seçimleri kısıtlı tutulmamalı ve bu limanın seçiminde bilim insanlarının görüş ve önerileri mutlaka esas alınmalıdır.

– Geleceğe dönük uzay araştırmalarında izleneceği anlaşılan kademeli yaklaşımda gelişmelere ve işbirliklerine göre uyarlanacak bir yol izlenmeli, mevcut koşullarda gerçekçilikle bağdaşmayan hayali hedeflerden uzak durulmalıdır. 

 

İlgili Yazılar