Orta Asya Dostluk Girişimi: Yeni Büyük Oyun’da Orta Ölçekli Güçlerin Stratejik İşbirliği Arayışı

PAYLAŞ

Giriş: Orta Asya’nın Yeniden Keşfi

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı’nın 2025 yılında düzenlenen AB–Orta Asya Semerkant Zirvesi’nde dile getirdiği “Orta Asya bir zamanlar ıssızlığın ortasıydı, bugün ise her şeyin merkezindedir” ifadesi, yalnızca bir retorik değil; küresel güç dengelerinde yaşanan yapısal dönüşümün özlü bir tespitidir. Uzun yıllar boyunca Rusya’nın “arka bahçesi” olarak görülen Orta Asya, günümüzde enerji arz güvenliği, kritik madenler, ulaştırma koridorları ve jeopolitik rekabet açısından küresel sistemin kilit merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Bu dönüşüm, tarihsel arka planı olan bir süreklilikle birlikte okunmalıdır. Zira Orta Asya, 19. yüzyıldan bu yana büyük güçlerin rekabet sahası olmuş; ancak 21. yüzyılda bu rekabet, daha karmaşık aktörler ve çok katmanlı araçlarla yeniden şekillenmiştir.

I. Büyük Oyun’un Tarihsel Arka Planı

Rusya Çarlığı’nın Orta Asya’ya yönelik yayılmacı politikası, 18. yüzyılın ortalarından itibaren sistematik bir nitelik kazanmıştır. Kazak bozkırlarına yönelik askerî ve idarî nüfuz tesis etme süreci, 1730’lardan itibaren başlamış; 1840–1860 aralığında hız kazanmıştır. Rusya, 1865’te Taşkent’i, 1868’de Buhara Emirliği’ni, 1873’te Hive Hanlığı’nı, 1876’da Hokand Hanlığı’nı kontrol altına alarak Batı Türkistan’daki hâkimiyetini büyük ölçüde tamamlamıştır.

Bu yayılma, yalnızca bölgesel değil küresel bir rekabeti tetiklemiş; Rusya’nın güneye, sıcak denizlere ve Hindistan’a inme stratejisi, Britanya İmparatorluğu’nun Hindistan’daki çıkarlarıyla çatışmıştır. Çin (Çing Hanedanı) ise Doğu Türkistan üzerindeki kontrolünü muhafaza etmeye çalışmıştır. Bu çok taraflı rekabet literatüre “Büyük Oyun (Great Game)” olarak geçmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ve ardından gelen Bolşevik Devrimi sonrasında Rusya, Orta Asya’daki varlığını Sovyetler Birliği çatısı altında sürdürmüş; Çin ise 1949 sonrası Çin Halk Cumhuriyetiolarak Doğu Türkistan’ı (Sincan) kontrolü altında tutmuştur. Dış Moğolistan (bugünkü Moğolistan) ise SSCB ile Çin arasında bir tampon bölge işlevi görmüştür.

II. Soğuk Savaş ve Sonrası: Orta Asya’nın Uzun Sessizliği

Soğuk Savaş boyunca Çin–Sovyet ilişkileri zaman zaman sert krizler yaşamış olsa da, Çin Halk Cumhuriyeti Orta Asya üzerinde açık bir siyasi nüfuz iddiasında bulunmamıştır. Bunun temel nedeni, SSCB ile doğrudan çatışmadan kaçınma ve Sincan’daki hassas etnik–demografik dengeleri koruma kaygısıdır. Çin, bağımsız Türk devletlerinin Uygur nüfusu üzerindeki potansiyel etkisini her zaman bir güvenlik riski olarak değerlendirmiştir.

1991’de SSCB’nin dağılması, Orta Asya’da yeni bir dönemi başlatmıştır. Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın bağımsızlığı, ABD ve Batı dünyası için de yeni bir açılım alanı yaratmıştır. Bu dönemde Batı’nın bölgeye açılımı büyük ölçüde Türkiye üzerinden gerçekleşmiştir. Türkiye’nin NATO üyeliği, laik devlet yapısı ve etnolinguistik yakınlığı bu tercihte belirleyici olmuştur. Aynı zamanda İran’ın bölge üzerinde nüfuz kurmasının engellenmesi de Batı’nın öncelikleri arasındaydı.

Ancak beklentilerin aksine, Orta Asya rejimlerinin otoriter yapısı, Rusya’ya olan ekonomik ve güvenlik bağımlılığı, ulaşım altyapısının yönü ve Batı’ya coğrafi uzaklık gibi nedenlerle Batı’nın bölgedeki etkisi sınırlı kalmıştır. Batılı üniversiteler, medya kuruluşları ve sivil toplum ağları, Doğu Avrupa’daki ölçekte bir nüfuz tesis edememiştir. Böylece Orta Asya, 2022’ye kadar fiilen Rusya’nın etki alanında kalmaya devam etmiştir.

III. ABD ve Çin Girişimleri: Başarısızlıklar ve Kalıcı Hamleler

21.yüzyılın ilk çeyreğinin ortasında ABD, Orta Asya’yı Güney Asya ve Hint Okyanusu’na bağlamayı hedefleyen “Büyük Orta Asya” (Greater Central Asia) yaklaşımını gündeme getirmiştir. 2005 ve 2010 yıllarında farklı versiyonları tartışılan bu girişimler; Afganistan’daki istikrarsızlık, finansman yetersizliği ve ABD’nin sürdürülebilir siyasi irade ortaya koyamaması nedeniyle başarısız olmuştur.

Buna karşılık Çin, 2013 yılında Kazakistan’ın başkenti Astana’da, bugün Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) olarak bilinen kapsamlı stratejisini ilan etmiştir. Orta Asya, bu projenin kara bağlantılarının merkezinde yer almıştır. Çin, projeyi ekonomik bir kalkınma girişimi olarak sunmuş; Rusya’yı, siyasi nüfuz hedeflemediği konusunda temin etmiştir. Rusya ise ekonomik kapasitesiyle Çin’i dengeleyecek durumda olmadığından, BRI’ye açık bir karşı duruş sergileyememiş; daha çok kültürel ve medya araçlarıyla süreci yavaşlatmaya çalışmıştır.

IV. 2022 Sonrası Kırılma: Yeni Büyük Oyun

Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgali, Orta Asya açısından tarihsel bir kırılma noktası olmuştur. Başlangıçta büyük bir endişe hâkim olmuş; Ukrayna gibi Batı’ya yakın bir ülkeye müdahale eden Rusya’nın, Orta Asya’ya da yönelebileceği kaygısı hakim olmuştur. Ancak savaşın uzaması ve yıpratma savaşına dönüşmesi, Orta Asya’da mevcut Rus ordusunun “yenilmezlik” algısını da ciddi biçimde zedelemiştir.

Bu gelişme, Orta Asya devletlerini stratejik çeşitlendirme arayışına itmiştir. Avrupa Birliği, Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltma hedefiyle bölgenin hidrokarbon ve kritik maden potansiyeline yönelmiştir. ABD ise C5+1 mekanizmasını canlandırarak Orta Asya ile ilişkilerini devlet başkanları seviyesine taşımıştır.

Çin açısından ise bu dönem, BRI’nin önündeki jeopolitik engellerin azalması anlamına gelmiştir. Çin, üretimi iç bölgelere kaydırma, kara ticaret yollarını güvence altına alma ve Sincan’daki demografik dönüşümü hızlandırma hedeflerini daha rahat hayata geçirebileceği bir ortam yakalamıştır.

V. Bölgesel ve Orta Ölçekli Aktörler

Türkiye, 1992’den itibaren Orta Asya’da kurumsal bir varlık inşa etmeye çalışmış; 2009’da Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, 2021’de Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) adını alarak genişlemiştir. Kültürel boyut yanında, orta Koridor, ulaştırma ve enerji bağlantıları Türkiye’nin temel araçlarıdır.

Aynı dönemde İran, Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, Katar, BAE), Japonya ve Güney Kore de Orta Asya’ya yönelik ekonomik ve diplomatik açılımlarını artırmıştır. Japonya ve Güney Kore özellikle altyapı, teknoloji ve eğitim alanlarında dikkat çekmektedir.

AB ise Global Gateway stratejisi kapsamında 13 milyar avroluk kaynağı Kafkasya ve Orta Asya bağlantısallığına tahsis etmiştir.

VI. Orta Asya Dostluk Girişimi: Bir Öneri

Bu tablo, Orta Asya’da yeni bir Büyük Oyun’un oynandığını göstermektedir. Ancak bu kez yalnızca büyük güçler değil, orta ölçekli aktörler de sahnededir. Bu bağlamda Türkiye, Japonya ve Güney Kore’nin ilerleyen aşamada Körfez ülkelerinin de katılımıyla “Orta Asya Dostluk Girişimi” başlatmaları stratejik bir seçenek olarak öne çıkmaktadır.

Bu girişim;

•kültürel işbirliği,

•dil ve yükseköğretim programları,

•ortak altyapı ve yatırım fonları,

•iş dünyası ağları,

•teknoloji ve yeşil dönüşüm projeleri

üzerinden ilerleyebilir. Böyle bir yapı, gelecekte ABD veya AB projelerine eklemlenme imkânı doğduğunda da katılımcı ülkelerin kolektif pazarlık gücünü artıracaktır.

Sonuç

Orta Asya, 21. yüzyılda yeniden küresel siyasetin merkezine yerleşmiştir. Bu süreçte yalnızca büyük güçlerin değil, ortak çıkar ve değerler etrafında hareket eden orta ölçekli aktörlerin de yapıcı, kalıcı ve dengeli girişimlerde bulunması mümkündür. Orta Asya Dostluk Girişimi, bu bağlamda yeni Büyük Oyun’a alternatif bir işbirliği modeli sunma potansiyeline sahiptir.

İlgili Yazılar
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir